Başkan bu kez üzdü bizi hem de iki defa

Türkiye Cumhuriyeti Diyanet işleri Başkanlığı kurulduğundan beri cok önemli bir mevkidir. Hele de son düzenlemeyle özerk olmasından dolayı, daha da dikkatleri çekmektedir.
Bir diğer hususta son iki reis (Mehmet Nuri Yilmaz ve Ali Bardakoğ lu)) hariç, eski baskanlarin hemen hepsinin emekliliklerinden sorna mutlaka siyasete atılmaları ve hatta bakan olmaları bu makamı daha da ilginç kılıyor.

Mevcut başkan Prof. Dr. Mehmet Görmez Hocamı z hakkında sitayişle bahsettiğim bir yazı yazmıştım.  Sigara kokan imam istemiyorum açıklaması, ibadet yeri olarak sadece camileri göstermesi, kapılarına neredeyse kilit vurulmak üzere olan K.Kurslarının yeniden küçük yastaki çocuklara açılmasını haykırması, bölücülere karşı cesur çıkışı kendisini göreve gelir gelmez sevmemize ve takdir etmemize vesile olmuştu.

Görmez hocamıza nazar mı  değdi, yoksa özerk diyanetin ilk baskanı  olmsı na rağmen, siyasetçilerin gadrine alışmış eski reislerin tavsiyelerine mi uydu bilinmez amma son iki icraatiyle bu kez bizleri ziyadesiyle üzdü.

Bir kaç hafta evvel Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk, çocuklara verilen isimlerle ilgili, hem ilmi hem de dinimizce olması gereken şekilde ve de en önemlisi kendisinin vazifesi gereği asagı daki çok önemli açıklamaları yapmıştı.

Hayrettin Öztürk, şunları söylemişti: ''Aileler çocuklarına Kuran'dan isim koymak isterken ismin anlamına çok dikkat etmeliler. Mesela Sanem ismi çocuğa verilmemeli, Sanem, put demektir, Aleyna sıkça duyduğumuz bir isim ama anlamı üstümüze bela, sıkıntı akşin demektir. Kuran'da geçen her kelimenin isim olmayacağı bilinmelidir. Kur'an-ı Kerim'de geçen her kelime 'Bu Kuran'da geçiyor isim olur' mantığıyla çocuklara verilmemelidir. Kur'an'da geçen kelimelerin anlamı iyi bilinmelidir. Kezban ismi Kur'an'da geçiyor diye veriliyor. Oysa Kezban yalancı demektir. Çocuğa bu ismi koyarsanız, 'yalancı, yalancı' diye çağırmak zorunda kalırsınız. Aleyna 'üstümüze bela sıkıntı akşin', Bekir, 'deve yavrusu' demektir. Hz. Ebubekir'in ismi Abdullah'tır Ebubekir lakabıdır. Bu husus karıştırılmamalıdır. Rümeysa 'gözü çapaklı kadın' demektir. Hureyre, 'kedicik' demektir. Kayra eski Türk mitolojisinde 'tanrı' demektir, Allah'tan başka ilah mi olur? Çocuğa tanrı ismi konulmamalıdır. Melis, Yunan mitolojisinde 'tanrıça' demektir, şişman ve tembel anlamlarına da gelir. Erçin 'ücret' anlamına gelir. Bir insanın ücreti olamaz.''

Hayrettin Öztürk dinen mekruh isimleri de şöyle anlatmıştı: ''Resul, Nebi, Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil isimleri konulmamalı, hoş değil. Samet ismi, hiç kimseye muhtaç olmayan demektir. Bu sadece Allah'a mahsus bir durumdur, isim olarak kullanılamaz. Gülsüm gariban, zavallı kimsesiz anlamındadır. Jülide Farsça'da dağınık, perişan demektir. Cennet bahçesi olarak bilinen İrem ise Allah'ın gazabına uğrayan sahte cennettir. Bade ismi içki demektir. Hannas ismi şeytanın ismi. Alara, Rosa, İleyda bunlar İslam isimleri değil gayrimüslim isimleridir ve çocuklara konulmamalıdır. Anlamı kötü olan, anlamsız şeyler de çocuklara isim olarak konulmamalıdır.''
Yrd. Doç. Dr. Öztürk, ''İsim her dilden olabilir. Yeter ki anlamı güzel olsun, yaşadığı toplum ve kültüre yabancı olmasın'' derken Barış, Mert, Özgür, Sevgi gibi isimlerin kullanılabileceğini, aynı şekilde Kerim, Macit, Zeynep, Hasan, Abdullah, Kevser, Abdurrahman gibi isimlerin çocuklara verilmesinde bir sakınca olmadığını aktarmıştı. Öztürk, isimlerde Allah'a kulluğun ifade edilmesi gerektiğini vurgulamış, İslam büyüklerinden hatıra kalan isimlerin kullanılabileceğini, halk arasında yaygın olan Fatma, Ayşe, Ahmet, Mehmet, Muhammed, Mustafa, Zeynep gibi isimlerin de benimsendiğini söylemişti.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ise, Samsun Müftüsü Doç. Dr. Hayrettin Öztürk’ün açıklamalarına ilişkin şunları söyledi:“Kastını aşan ciddi bir yanlış anlama ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Şahsen müftümüzün başına yansıdığı şekliyle bunları ifade etmiş olmasına ihtimal vermiyorum. Çünkü bunlar topluma ve tarihe mal olmuş çok önemli isimler… Her birinin arkasında çok büyük tarihi değerler mevcuttur. Bunları kadim sözcüklerin satır aralarından çıkan manalarla değerlendirmek tamamen kastını aşan bir yorumdur. Bundan dolayı hiç bir kardeşimizin incinmesini istemeyiz. Tamamen kastını aşan yanlış ve zorlama bir yorumdan kaynaklanıyor.

İsmin Arapça’daki diğer adı alemdir. Alem aynı zamanda arkasında önemli erdemleri, faziletleri, sembolleri, simgeleri bulunduran kelime ve kavramlardır. Toplum, hem Türkiye’de hem de dünyanın muhtelif yerlerinde bu isimleri verirken hiç bir zaman kadim sözcüklerde yüzlerce manası olan herhangi bir kelimeyi dikkate alarak o isimleri vermezler. Bunu düşünmek, bu şekilde eleştirmek dahi abesle iştigaldir.”
 

Fakültede okurken uzerimizde çok emeği olan kıymetli üstadımız Prof. Dr. Ramazan Ayvalli Arapça mükâleme derslerimizde sürekli bu konuya değinirdi. Çocuklara isim vermenin önemini sürekli hatırlatırdı. Hatta o güzelim isimlerin kısaltılarak söylenmesine de şiddetle karsı idi. “Yahu İbrahim’e İbo, Mehmet’e memo, Huseyin’e huso nasıl derler" diye de isyan ederdi. Allah kendisinden razı olsun hayırlı ve muammer ömürler ihsan eylesin.

Evet Diyanet işleri reisimiz çok güzel başladığı ve bizleri mutlu ettiği bu ulvi görevinde; ilk yanlış ı bize göre Mü ftü sü ne sahip çıkacağı ve mü ftü mü zü n soyledigi kesinlikle doğrudur, müslüman her işinde İslama uygun hareket etmek zorundadır demeliyken; ne hikmetse eski reisler gibi vurun abalıya yaparak hem müftüsünü ve hem de gelecekte bu tur normal ve olması gereken açıklamaları yapacak diğer müftü ve din adamlarımızı ve de halkı mı zı  üzmüş oldu. isim koymak cok onemli olmasaydı  ihtida eden muslumanlar neden ilk is olarak isimlerini degiş tiriyorlar ve de mü barek isimler (Yusuf, Hamza, Malik, Siraj, Zaid, vb) koyuyorlar.

***

Reisimizin ikinci hatası ise bugün kendisi S. Arabistanda arefe günününde iken Türkiyede bayramı yaptı rtması  ve sünneti seniye gereği hilalin gözlenmesine neredeyse karşı çıkıp; elimizde teknoloji var, teknolojiye bakarız diyerek ummette ayrılığa sebep olması dı r.

Bendeniz kendisine su soruları soruyorum. Türkiyedeki teknoloji Malezya’da, S.Arabistan’da, Katar’da Kuveyt'te  yokmudur? Türkiye dışında başka hangi İslam ülkesi bayramı arefe gününde kutladı. Cevap hiçbiri. Işin daha da dramatik tarafı, Diyanet işleri başkanlığımız hala daha milletimizin gönlünde saygın bir yere sahip olduğundan dünyadaki bütün Türkler, Türkiye hangi gün bayram yaparsa o gün bayram ediyor. Du durum sadece Diyanete bağlı camilerdede olmuyor. Cemaatlere bağli camilerdede durum değişmiyor.

Sayın Başkan Siz Arefe gününde iken ve arefe gününde oruç tutmanın ne kadar önemli olduğunu bu millete anlatırken, Türkiye'ye siz bayramınızı bugün yapın biz burada (Hacda) mecburen buraya uymak zorundayız demeniz ne derece doğrudur. Allah korusun hem milyonlarca kişinin arefe günu oruç tutmasina engel olmuş oluyorsunuz, ve hem de dunya genelinde ne kadarda ihtiyaç duyduğumuz ümmetin vahdetine pranga vurmuş oluyorsunuz.

Bakın ABD deki muslumanlar ne yaptı. Bugün (perşembe) günü Türkler dışında hiç kimse bayram yapmadı. Türklerin yonettigi camilerin bir kısmında da diğer muslumanlar rica ederek lütfen biz yarın (Cuma) bayram namazı kılacağız bize müsaade edin dediler. Ve bendeniz de siz bu yazıyı okurken yarın (Cuma) sabahı bayram namazını kılmış olacağım.

Muhterem reisimiz, eğer hatalarınızı telafi etmek ve tarihe geçmek istiyorsanız: hazır o mübarek beldedeyken; Turkiye'ye dönmeden diğer İslam ülkelerinin yetkilileriyle görüşün ve seneye bu konuyu gelin İstanbulda yapacagizmiz toplantıyla çözelim deyin.
O zaman bizde sizi alkıslıyalım.

Karşı kıyıdan baki selamlarimla
 

Önceki ve Sonraki Yazılar