Yazı Dizisi VII - Bilinen ve Bilinmeyen Yönleriyle Lazca

 (Bir yandan gündelik yaşam, bir yandan iş-güç derken yazılarımız zaman zaman aksayabiliyor. Bu yüzden özür dilerim. Bu notu yazmamdaki asıl sebep aldığımız mesaj ve yorumlardır. Şunu ifade etmem cevap için yeterli olacaktır sanırım: Bu çalışma akademik bir çalışma değildir. Aslında amacım, bölgemizin ve insanımızın geçmişine dair mini bir araştırmanın sonucu olarak kendime bazı şeyleri öğretmekti. Fakat öğrendiklerimin bir kısmını sizlerle de paylaşmanın faydalı olacağını düşündüm. Tabi ki yazılarım içinde kendi fikriyatım da var ama bilgilerin tamamını kaynaklardan derledim. Belki kaynaklar eksik ya da hatalı olabilir. Onu da bir akademisyenimiz akademik bir çalışmayla yapar inşallah…)
 
Lazca, dünya dil ailesinde Kafkas dillerinin içinde Gürcüce, Svanca ve Megrelce gibi Güney Kafkas Dil Grubu'nda yer alır ve Lazca Alfabesi (alboni) ile yazılır. Bu diller arasında Lazcaya en yakını Lazların Hıristiyan akrabaları Megrellerin konuştuğu dil olan Megrelcedir. Lazca, Antik Kolkhis ve Lazika Krallıklarının hüküm sürdüğü dönemlerden günümüze değin zengin sözlü bir edebiyata sahiptir. Fakat buna rağmen destanları, masalları ve şiirleri ancak 19.yy'dan itibaren yazıya dökülmeye başlanmıştır.
Ülkemizde Karadeniz insanına genel itibariyle Laz dendiği için celiyrum, cideyrum tarzında bir şive olarak algılandı Lazca. Halbuki Lazcada celiyrum=mevulu, cideyrum=vulu ile ifade edilir. Yani Lazca farklı ve ayrı bir dildir. Öte yandan Türkçe ile yoğun etkileşimden ötürü bugün Türkçeden arınmış bir şekilde Lazca konuşmak da pek mümkün değildir. 
Kafkasya’da Lazca gibi dillerin yazıya geçirilme süreci Sovyetler Birliği döneminde, 1920’li yıllarda başlamıştır. Bu dillerin alfabeleri ilk dönemde Latin Alfabesine dayalı olarak gelişti ve bu dillerin kültürel özerklikleri başladı. Sonraki dönemde bu dillerden bazılarının alfabeleri Kiril Alfabesine dönüştürülerek kültürel özerklikleri devam ettirilirken; Lazca, kültürel özerkliği ortadan kaldırılan dillerden biri oldu.  
Türkiye’de, Lazların geçmişte bir alfabelerinin bulunduğu bilgisi her zaman şüpheyle karşılanıyor ve ciddiye alınmıyordu. Oysa Lazların Latin Alfabesine dayalı ilk alfabeleri Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nde 1929 yılında yayınlanmış olan “Kızılyıldız” isimli gazetede kullanıldı. Sovyetler Birliğinin çöküş döneminde, Lazların kültürel haklara sahip oldukları yıllarda yayınlanmış bir dizi esere de ulaşıldı.  
Sovyetler Birliğinin ilk dönemlerinde temel eğitimde ana dilde derslerin okutulmasına izin veriliyordu. İskender Tzitaşi de Laz bölgelerindeki okullarının direktörü idi.  İskender Tsitaşi temel eğitimde Laz çocuklarına Lazca okuma-yazma öğretmek üzere Lazca Alfabesini hazırlandı. Alfabe, 1935 yılında Abhazya Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Sohum’da yayınlandı. 
Lazların büyük şairi ve bilim adamı olan İskender Tzitaşi, Stalin’in emri üzerine 1938'de öldürüldü. Kısa bir süre sonra Laz halkı Sibirya’ya sürgün edildi. Böylece kültürel kalkınma hamlesi de sonuçsuz kalmış oldu.
Türkiye'de Lazca alfabe olarak değil, konuşma dili olarak kullanılmaktadır. Türkçe alfabenin Lazcadaki birçok sesi karşılamaması da önemli bir sebeptir. Türkiye'nin kaoslar yılı olarak bilinen 1993 yılında Lazlar üzerinden kirli emeller besleyen kimi iç ve dış odaklar tarafından "Ogni"(Anla) adıyla Lazca bir dergi üzerinden ayrılıkçı bir hamle başlatıldı fakat herhangibir sonuç elde edemediler.  
Lazlar türküleri, şiirleri ve günlük hayatta konuşma dilleri ile kendilerini Türkiye'nin ayrılmaz bir bütünü olarak görüyor ve görmeye devam edecektir.

 
Önceki ve Sonraki Yazılar