Tuncer ERGÜVEN

Tuncer ERGÜVEN

ORTA DOĞU COĞRAFYASINDA TÜRKİYENİN DURUMUNUN - 3 -

 

Dünya savaş tarihine baktığımızda dinler arasında ve milletler arasında Orta doğuda yoğun bir savaş geçmişini ve günümüzde de devam ettiğini görmekteyiz.
İnsanlık tarihindeki savaşlarda insanların inançları yani dinsel kimliklerinin acımasızca savaşlarda kullanıldığın ve halen kullanılmaya devam edildiğini görmekteyiz.
Dünya tarihine baktığımızda tek tanrılı dinlerin halen bulundukları,yayıldıkları coğrafyada egemenliği savaşlarla sağlamış olduklarını görmekteyiz.
Örneğin orta çağdaki savaşların asıl sebebi toprak olmakla beraber esas olarak din savaşlarıdır.
Dinler tarihinden günümüze kadar insanlar hangi inanca sahip ailelerden doğdularsa o inanca mensup insanlar olarak kabul edilir ve bu görüş günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
Ancak tarihi gelişim endüstrileşme sürecinde Pazar-üretim ve insanlar arasında diğer etkileşimlerin,kültürel ilişkilerin gerektirdiği diller iletişimi çerçevesinde milli devletler ortaya çıkmıştır.Ortaya çıkan milli devletlere din ve mezhep kimlikleri ,ırk veya milliyet kimliği eklenmiştir.
İlk dönemde toprak için fakat din ve mezhep adına yapılan savaşlar ,sanayileşme dönem,nde toprak ile beraber hammadde ve Pazar kaynaklarını elde etmek için ırk ve milliyet adına yapıldığını ,kendilerinden olmayanları kötü ve düşmen hatta hain olma kavramları ile nitelemeye başlandığını öğrenmekteyiz.
Dine ve toprak egemenliğine dayalı,fetihlere ,vergilere ve sömürgeciliğe dayalı devletler,imparatorluklar yapısının esası olan Din-_Tarim imparatorlukların sonunu sanayi devrimi sonucu ortaya çıkan milliyetçilik ideolojisi temeline oturan milliyetçi devletlere tarihteki yerini bırakmıştır.
Tarihi iyi analiz edebilirsek Osmanlı imparatorluğunun,Avusturya-Macaristan imparatorluğunun ,çarlık Rusya sının ,Almanya nın imparatorluk ve sömürgecilik hayalleri yıkılmış Birinci dünya savaşından sonra da Osmanlılar ve Avusturya-Macaristan imparatorlukları tarih sahnesinden silinmişlerdir.
Bu noktada aklımıza İngiltere gelmektedir. İngiltere birinci dünya savaşına en büyük imparatorluk olarak girmiştir.Sömürgeciliğinden gelen toprak büyüklüğü ve sanayi devriminin lideri olmasına ,milliyetçi devlet,homojen din ve mezhep yapısına rağmen ,savaşın galibidir,fakat gücünü kaybetmiştir.
Ancak dünyadaki egemenlik gücünü Amerika ya devrederek ikinci derece fakat ABD ile baş başa gücünü sürdürmüş ve sürdürmeye devam etmektedir.
1.ci savaşın sonunda yıkılan din ve toprak imparatorluklarının ardından milliyetçiliği öne alan Milli devletlerin mensupları farklı din ve mezheplerin, ırkların dillerin etkisi ile bir çok potansiyel ve gerçek çatışmaları kaynağı olarak görmekteyiz.
Sovyetlerin çöküşü ile daha da artan dil-ırk –din-mezhep milliyetçilikleri farklılıkları sanayileşme devrimini bitirmiş ülkelerde sorun olmamakta ,ancak diğer bölgelerde sürekli çatışmalara sahne olmaktadır.
Dinleri –dilleri-ırksal etnik yapıları farklı olan bölge ve devletleri, sanayileşme sürecini tamamlamış ve koruyan ülkelerin sürekli olarak kullandıklarını ve onları ham madde ve pazarları olarak görerek sürekli yönetimlerine müdahale ettiklerini denetlediklerini ,yönlendirdiklerini hatta kendilerine bağlı iç yöneticilerle idare ettiklerini görmekteyiz.
 
Birinci dünya savaşı ile ikinci dünya savaşı arasındaki ve savaş yıllarında Asya-Afrika-Avrupa ve Kuzey Amerika ,Çin-Japonya,pasifikler de geçen bir savaş sürecidir.Bu savaşın sebebi ekonomi -Pazar-ham madde alanları savaşıdır fakat dinler mezhepler yeterince ve acımasızca kullanılmışlardır.
Savaşın sonunda dünya ABD –SSCB eksenli yalta konferansı ile paylaşılan bir dünyayı ,ancak iki rakip ülkenin kendi ararlında bir rekabeti fakat gerektiğinde paylaşımı görmekteyiz.
 
Osmanlı imparatorluğunu birinci dünya savaşından sonra yıkıldığını son bulduğunu mondros mütarekesi ve Sevr anlaşması sonucu görmekteyiz.
Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışından sonra bir çok yeni devlet kurulurken Türk Ulusu adına kuvai milliye hareketi ile başlayan Misaki Milli hudutları içinde bir Milli devlet kuruluş mücadelesini görmekteyiz.
İstiklal savaşımız sonucu kurulan Türkiye Cumhuriyeti kimseden icazet alarak yönetilmeyen ve icazetsiz kurulan milli bir devlettir.Egemenliği ile ve iç-dış ekonomi ile ilgili kararlarını parlamenter rejiminde vermektedir.devletin hudutları içinde yaşayan tüm halkın etnik yapısı ne olursa olsun Türkiye devletinin eşit yurttaşıdır ve ırk olarak değil fakat aidiyet olarak bu ülkede yaşayanlara Türk denir.Buradaki Türk öncelik sırası olmadan kendisini eşit Türkiye yurttaşı hisseden ve bu nedenle ırkına ,etnisite ye bakmadan Türküm diyenlerin ülkesidir.Kimdir bu bağlamdaki Türkler.  Türkmenlerdir, Avarlardır,Avşarlardır,Kuman –Kıpçaklardır ,İskitlerdir,Sakalardır,Hunlardır,Peçeneklerdir,Çepnilerdir,Karakalpaklardır,Hazar Türkleridir,Azerilerdir,Özbeklerdir,Tatarlardır,selçuıklulardır,Gagavuzlardır,Pomaklardır,Arnavutlardır,Lazlardır,Gürcülerdir,Kürtlerdir,Ermenilerdir,Rumlardır,Yuhudilerdir,nemrutluların,Asurluların,Hititlerin,nasturilerin , devletidir.
Çünkü ortak dilleri Türkçedir ,Ortak kültürleri 3000 yıllık Anadolu ,Asya ,orta doğudaki, müşterek yaşam kültürüdür.Dinleri İslam-İsevi ve Musevidir.Ancak % 90 i İslam dır.
İşte bu yapı içinde İkinci dünya savaşına kadar ve savaş süreci içinde bağımsız kararlar vermiştir.fakat Genç cumhuriyetin kuruluşundan ikinci savaşa kadar geçen 15 yılda batılıların 200 yılda elde ettiği sanayileşme sürecini yakalayamamıştır.hatta 1928 dünya ekonomik krizi ve 1936 ikinci 5 yıllık planının savaş sebebiyle uygulayamadığı kalkınma planları kalkınma hızımızı gemlerken içerde meydana gelen dış güçlerle işbirliği ile yapılan13 isyanla da milli devlet başa çıkmıştır.
İkinci dünya savaşının Finalinde ABD ve SSCB vardır ve savaşın sonunda SSCB savaşın dışında kalmış Türkiye den toprak ve tavizler istemektedir.Türkiye savaştaki tarafsızlık sebebi ile savaşın galipleri olan İngiltere-Rusya ve ABD nin yanında olmamıştır.Savaş İngiltere yi karar verici ülke olmaktan çıkarırken ,artık SSCB nin karşısında tek güç ABD vardır.
Yatla konferansında kurulan yeni dünyada iki egemen vardır ve aynı zamanda yeni başlayacak olan soğuk savaşın rakip ülkeleri olmaktadır.
İki rakip ABD ve SSCB dır. İki rakibin yeni yaşam felsefesi soğuk savaştır.
Soğuk savaşta silahlanma ,Ekonomi ve Siyaset-ideoloji gibi üç temel dayanağı vardı ve esas yarış uzay ve nükleer    teknolojideki yarış ortaya koymaktadır.
Silahlanma ,nükleer ve uzay teknolojisi çok pahalı bir harcamalar zincirini oluşturmaktaydı ve bunun finansmanı için güçlü ve devamlı büyüyen ekonomiye ihtiyaç kılmaktaydı.
Her iki ülkenin silahlanma , uzay ve nükleer  yarışı için finansmanın temin yolu yeni savaşlar değil ekonomiye dayalı üretim ve Pazar olanakları idi.
Her iki ülkenin yeterli finansmanı temin için ülkelerinin dışında ,başka ülkelrin kaynaklarını kullanmaya ihtiyaçları vardı.Bu kaynaklar yeni tüketim pazarları ,ucuz ham madde kaynakları ve savaş sanayine talebi oluşturan kaynakları yaratmaktı.
Sovyetler-SSCB bunu tankla-Askerle-Silahla yani kendisine komşu ülkeleri işgal ederek yapıyordu ve bu ortamda ülkemizden pay istemekteydi.
ABD ise ticari ve endüstriyel yoları kullanırken ,üretim verimliliği kavramını ortaya atarak yeni bir sömürü düzenini daha insanı ve felsefi yaklaşımları ile ülkelerle ilişkileri geliştirmekti.
İşte SSCB nın çöküşünde en önemli etken,   her şeye rağmen 1990 lara gelindiğinde üretim verimliliğinde ABD nin çok açık ara önde olmasıdır.
Diğer önemli faktör siyasal rejimler ve ideoloji savaşıydı.BU savaşın içinde İslam ülkeleri ve Türkiye de yer almaktaydı.
ABD, SSCB yı diktatörlükle suçlarken,girişim özgürlüğü ,mülkiyet hakkının ve seçim hakkının ,ifade ve basın özgürlüğünün ,temel hak ve özgürlüklerin ,basın özgürlüğünün olmadığını ileri sürmekteydi.
ABD siyasal alanda ağımsız olmamakla ideolojik planda rekabete odaklanmakta ve demokrasi insan hakları bağlamında DİNİ ve MİLLİYETÇİLİK temalarını öne çıkarmaktaydı.SSCB din ve milliyetçiliği ayrımcı olarak nitelemekte asıl demokrasinin sınıf diktatörlüğü ile gerçekleşecek eşitlik olduğunu savunuyordu.
Kısaca DİN ve MİLLİYETÇİLİK KOMÜNİZME karşı kullanılmaktaydı.Bu uygulama SSCB tüm güney komşuları olan İslam ülkeleri ,orta doğu,Afrika ve uzak doğudaki İslam ülkelerinde öncelikle uygulama olanağı bulmaktaydı.
Bu uygulamada Orta doğuda ve NATO kapsamında Türkiye de hızla yol kat etme olanağını bulmuştur ve günümüze kadar etkilediği gibi geleceğimizi de etkileyecektir.Çünkü 1948 lerden itibaren kararları bağısız TBMM olarak değil NATO-AB-ABD ve Birleşmiş milletler kararları ile uyum içinde almaya çabalarken bağımsızlık anlayışımız kaybolmaya yüz tutmuştur.
 
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
 
 
İKİNCİ KISIM
ORTA DOĞU COĞRAFYASINDA TÜRKİYENİN DURUMUNUN
ETKENLERİ
CHP nin çok partili düzene geçişi ve soğuk savaşın 27 mayıs ihtilali ve 12 mart muhtirasına etkileri
 
İkinci dünya savaşının sonucunda dünya siyaset ,ekonomi ve rejimlerin batı bloku konjonktürüne uygun olarak DİNCİ VE MİLLİYETÇİ İDEOLOJİLER yükselişe geçmiştir.Buna paralel Türkiye de batı blokunda yer almak isteyince bu ideolojilere uyum göstermeye amaçlamıştır.
Savaş sürecinde tarafsızlık politikası ile sürdürülmüş bir denge politikası güdülmüştür.Ancak Türkiyenin bu politikası içerde ve dışarıda mevcut yönetime karşı ideolojik ve rejimsel anti guruplar oluşturmuştu. Savaş sürecinde Türkiye nin kendi yanlarında yer alması için İngiltere ,Fransa-Almanya-Rusya ve ABD çeşitli ekonomik ve siyası baskılar yapmışlardı ,ancak Türkiye savaşın sonu belli olunca son dakikada müttefiklerin yanında olacağını açıklamıştı fakat artık zamanı geçmişti. Bana göre Türkiye doğru olanı yapmıştı.fakat müttefiklerin ve Türkiye deki müttefiklerin işbirlikçilerinin ve Almanya taraftarlarının hem birbirleri ile hem de ülkedeki mevcut tek parti yönetimi ile hesapları vardı.
Tek partinin içinde olan liberaller ve Toprak reformuna karşı olanlar ile hükümete giremeyen küsler elbette ilk fırsatta çok partili dönemde mevcut tek parti ve rejime karşı birleşeceklerdi. Bu birleşmede slogan Yeter artık söz milletin olacaktı ,muhafazakar milliyetçilik ve dindarlık öne çıkarılacaktır.
Çünkü cumhuriyet babadan oğla geçen din adamlığı ve medrese yönetimlerini ,tekke ,zaviyeleri, tarikatlara karşı yaklaşımları ile din karşıtı görünen bir sonuç ,ile yüz yüzeydi.
 
Öte yandan yeni dünyada batının liderliğini yapan ABD beraber olacağı ülkelerde,ekonomik ve siyasi işbirliği yapacağı ülkede batı yanlılığı ,demokrat ülke olma özellikleri önde tutulmaktaydı.Ancak ABD , SSCB dinsel yasaklayıcı yaklaşımına karşı İslam ülkelerini ve SSCB deki İslami unsur bölgelerini de etkilemek için bugün terennüm edilen ılılı İslamcılığı öne çıkarmaktaydı.
Bunun anlamı şuydu Osmanlı yıkılırken islam koruyuculuğunu son 200 yıldır İngiltere üstlenmişti. Mekke  imamı ve Vahabi ler bu anlayışta Mekke ve Kabenin Osmanlıdan alınarak İngiliz yönetimine teslim edilişinde İslam ülkeleri için İngiliz işbirliği veya yönetimine teslim edilirken Osmanlıya isyan edip İngiliz ile beraber silah kuşanmışlardı.
İstiklal savaşımız ve sevr sürecinde Osmanlı ve Türkleri de İngiltere korusun diyenlerde az değildi.
İkinci Cihan savaşında Tek bağımsız İslam ülkesi Türkiye idi,İran dahil nerede bir Müslüman ülke veya toplum var ise İngiliz,Fransız, Belçika, ve Hollanda devletinin kontrolündeydi.
Yeni dünya düzenin de batıya özgürlük getiren ABD idi.Öyle ise bu ülkelerde ABD                     nin kontrolüne geçmeliydi.Fakat bu geçişte İslam dini ,silahlanma ,ekonomi,sivil yönetim ,verimlilik,demokrasi ,milliyetçilik gibi kavramlar öne alınmalıydı.İşte bu durumda CHP çok partili rejime yönelmiştir.Ancak daha önemlisi günümüzde çok tartışılan imam hatip liselerini hizmete almış ,hiç konuşulmayan İlahiyat fakülte ve okullarını açarken yeni bir hükümet kurulmuş ve cumhurbaşkanı Müslüman ülkeye Müslüman ve dindar başbakan ve kabinesini halka açıklamaktan geri kalmamıştır.Elbette bunun anlamı Cumhuriyetten uzaklaşmak değildi.Din eğitiminin ve doğru din bilgilerinin verilmesi de devletin görevi idi ve buda yapılmalıydı.
Tüm bunlar olurken SSCB çevre ülkelerini tankla-silahla egemenliği altına almıştı.Türkiye den de toprak be boğazlarda hak talep ediyordu.Bunun anlamı evet veya hayır mı demekti.Türkiye nin o günkü SSCB gücüne karadan ve denizden karşı koyma gücü yoktu.Bir savaşta elbette ülke korunacaktı.fakat askeri teçhizat ve silah gerekmekteydi.Hükümet İngiltere nin kapısını çalar ve yardım İster. Kapıyı çalan ülke Türkiye,C.Başkanı da İ.İnönü den başkası değildi. Lozan anlaşmasını imzalarken İngiliz başbakanı verdiklerimiz not ediyoruz, Bir gün yardım isterseniz aldıklarınızı geri alacağız demişti.Ancak her şeye rağmen İnönü artık İngiltere nin yardımına ihtiyaç duyuyordu.
Ekonomisi çökmüş İngiltere konuyu yeni patron ABD ye havale ediyor ve ABD-TÜRKİYE birlikteliği başlıyordu.
Bu olayda Yatla konferansındaki bölüşümde Türkiye nin batı cephesine,SSCB egemenliği dışında kaldığını bilmekteyiz.Fakat savaşta tarafsız olan Türkiye nin yeni dünya düzeninde tarafsız kalması yerine Rusya nın zorlaması ile batı blokun da yer almasına itilmesi ,ABD nın kontrolüne itilmesine sağlayan bir operasyon olduğunu değerlendirenlerin yanlış olmadığını düşünmekteyim.Rusya nın baskısı sonucu vardır ve Türkiye tek başına bunun karşılayamaz.
Artık Türkiye Nato ya girecek ,SSCB den korunacak ,ABD nin stratejik ortağı değil fakat orta doğu ve İslam dünyasındaki stratejik uygulama partneri olacak ve devlet ona göre dizayn edilecekti.
İşte bu süreçte Kuvai milliye nin Galip hocası ,ilk TBMM Saruhan milletvekili,ilk iktisat bakanı,Başbakan Celal Bayarın DP sı halka giderken dine ve tarıma dayalı toplum değerlerini ve tek parti döneminde ki halkın ve ikinci dünya savaşının getirdiği ekonomik sorunları ele alınca 1950 seçimlerin de tek parti olarak iktidara gelmiştir.
1950-1954 seçimleri sonucu iktidara gelem DP 1957 seçimlerini de tek parti iktidarı olarak iş başındaydı ,Notu ve ABD ilişkileri Kore ye asker göndermenin getirdiği zemin de ekonomi iyi gidiyor fakat sanayi kalkınmada yol almak isteyen Türkiye ile ABD yönetimleri arasına zemin kaymaları başlamıştır.
Türkiye yi yöneten Celal Bayar,Adnan Menderes ,ve arkadaşları tek parti yönetiminden ,istiklal savaşı ve bağımsızlık anlayışından ödün vermiyorlardı .Tarım ve dindar kesimle bir ihtilaflarının olmaması ABD ye sorun yaratmıyordu.Fakat sanayileşmede ekonomide dış bağımlılık konusunda DP ile anlaşamamaktaydılar.Bu nedenle SSCB den ekonomik ilişkiler geliştirmek istediler.Soğuk savaş döneminde SSCB ile ekonomik ilişkileri ,müşterek yatırımları olmayan tek ülke Türkiye dır.hatta bu durum 1990 na kadar böyle gelmiştir.
DP nın kadroları özellikle Bayar ın iktisaden bağımsızlık hedefi İstiklal savaşı ve cumhuriyetin kuruluşundan beri yaşadığı ve yaşatmak istediği olgudur.
Bu olguda ABD nin uyumsuzluğunu görünce sanayi üretim ve yatırımları ile ilgili konularda SSCB ile işbirliği yapılmasına karar verir…Başbakan Rusya SSCB nın kapısını çalar.  Örneğin ilimizdeki İkizdere HES santralı bu projelerden biridir.İşte bu yaklaşımlar artık Türkiyede ki idare ABD nin arzu ettiği idare olmaktan çıkmıştır.yerine mutlaka ABD uyumlusu ,yani onun istediği kadar ekonomiye uyacak bir Türkiye gerekmektedir.Bunun yolu iktidar değişikliğidir.fakat ortada alternatif parti İsmet Paşanın CHP sıdır.O günkü CHP de ABDnın işine gelmemektedir.O halde iki partiyı siyası rejim platformundan çıkarıp çatıştırmak,ortaya halk olaylarını koymalıydılar.Ordu bunun en müsait olan örgütlü yapıya sahiptir.Ordudan oluşturulan ve aralarında ideolojik anlamda farklı düşünenlerin bulunduğu bir ihtilal gurubu başlarına usulen bir lider bulup 27 Mayıs ihtilalını yaparak yönetime koymuşlardır.
1958 den itibaren devam eden CHP-DP çatışması ihtilal için zemin olarak kullanılmıştır.CHP nin şiddetli muhalefetine ,DP aynı şiddetle cevap vermiş ,sonuçta mecliste Tahkikat Komisyonu kurarak meclise yargı yetkisini verirken seyahat ve basın özgürlüğüne karşı uygulamalar yapıldığını görmekteyiz.Bana göre ülke içinde istikrarsız bir çatışama ortamı yaratılmış gençlerin üniversitelerde eylemler yapması sağlanmıştır.
Şüphesiz bu ortamı Bayar-Menderes,İnönü üçlüsü arzulamamıştır.Bunu daha iyi anlamak için 1954 deki darbe teşebbüsünü ,1958 deki 9 subay hadisesi ile ihtilal yapanların ideolojik farklılıklarının nasıl bir araya getirildiğinin üzerinde düşünmemiz gerekmektedir.İhtilalcilerin
İlk demeçleri NATOYA-CENTOYA BAĞLIYIZ olmuştur.Yani özellikle ABD ye bağlı olduklarını radyolardan ilan ediyorlardı.
İhtilal de parlamento daki DP kapatılırken ,CHP kapatılmıyordu.Aksine yeni siyasal yapılaşmaya kadar bir ekseriyeti CHP den oluşan bir kurucu meclis toplanırken Toplayıcı ve toparlayıcı olarak İ.İnönü başbakanlığa getirilerek bir yandan siyasi disiplin sağlanıyor ,bir yandan CHP nin ihtilalı yapıp yönetime gelen parti tescilini yapıyordu.Gerçi CHP de bunu böyle görenlerde yok değildir.Fakat onlar günü kurtarırken geleceği görmeyenlerdir.
Yeni siyasal yapılaşmada mevcut olan CHP ile beraber yeni kurulan General Ragıp Gümüş Palanın partisi AP ve  Ekrem Alican ın YTP si vardı .yapılan seçimlerden CHP çoğunluk olmakla beraber iktidar olamamıştı.
Görünen tabloya göre ABD nin aradığı hükümet CHP değildi , Çünkü İsmet Paşa başkan Jonson  ile ABD de yaptığı zirvede 1948 den beri yapılan ikili anlaşmaları gözden geçirelim der ve Kıbrıs ta olaylara karşı Müdahale ister.İsmet paşa hayir cevabı alınca şoke olur. Ekrem Alican bunu fırsat bilir ve İsmet Paşa ABD de iken hükümetten çekilerek  adeta ABD ye ben sendenim mesajını verir.
Tıpkı fethi Okyar Mondros mütarekesi ve serv sürecindeki gibi bir yaklaşım sergilerse de itibar görmez.
Bu süreçte İsmet İnönü  hükümeti iki darbe ile karşılaşır fakat bastırılır. Mahkeme sonunda darbeciler idam edilir ,darbeye karışan askerler ve harp okulu talebeleri okuldan uzaklaştırılır.Ancak harp okulu talebeleri üniversitelere yerleştirilir.Bunlar gelecekte İhtilalın lider kadrosundan sağ gurubun lideri Türkeşin partisinin ve hareketinin kamudaki savunucuları olarak yer alacaklardır.
Ragıp Gümüş pala dan sonra Adalet partisinde Genel başkanlığa 42 yaşında ABD de ve İTÜ de eğitim görmüş Süleyman Demirel seçilir.
AP ve YTP arasındaki DP nin devamı olma savaşında hapiste olan DP lilerin bir kısmına rağmen Halk,seçmen Süleyman Demirel i desteklemektedir.kalkınma, ekonomi ve demokrasi için ona güven vermiştir. Hatta 1970 lere gelindiğinde AP den ayrılan bir Gurup demokratik parti ile karşı çıkarken eski Cumhur Başkanı Celal Bayar bile onları desteklemiş olmasına rağmen Demirel  DP nin Devamı olarak AP ile sağ seçmeni buluşturmuştur.
Demirel in bu politikasında muhafazakarlık vardır.Dini kucaklamak vardır.fakat Cumhuriyet ve Atatürkçülükte diğer partilerden daha gerçekçidir.
Çünkü kalkınma sürecini tekrar sürdürmektedir.ABD için CHP ve CHP li bir İsmet paşa olacağına ABD ekonomisini tanıyan,devlet yapısını çok iyi bilen ,kalkınma hamlelerinde köylü ve orta sınıfla,esnafla bütünleşen Demirel ile yola devamdan başka çare yoktu.
Çünkü Türkiye de ihtilal geçicidir.Halk bundan sonra askerde olsa sivil de olsa bir diktatör veya tek partili yönetimi asla kabul etmezdi.
S.Demirel in seçim den galip gelmek için sonraki bazı liderler gibi ABD den icazet almaya ihtiyacı yoktu.
1962 Anayasasının ilk uygulama yıllarında ilke olarak kabul edilen sosyal devlet ,ekonominin kalkınmanın halka yayılması ve ordunun güçlendirilmesi gibi uygulamaları AP iktidari yapmaktaydı.Örneğin işlemeyen İş kanunun ,sendikalar,grev kanunu,kooperatifler kanunu,sağlıkta her köye ebe ve DR politikalarını uygulayan sağlık sosyalizasyon genel müdürlüğü  ,barajlar,limanlar,yollar sanayileşme hamleleri yatırımcıları,iş alemini,esnafı ve köylüyü memnun ederken Kıbrıs ve egede İsmet İnönü-Celal Bayar dönemi gibi tavize yanaşmıyordu. Nato uyumluluk yanında Kıbrıs konusunda 1963 hamlesini yetersiz görmekteydi. Ancak ordunun gerçek durumunu 1967-1968 krizinde görmüş ve modernleşme ile beraber teçhizat ,askeri donanım üretimi ihtiyacını görmüştü.
BU nedenle deniz kuvvetlerine de deniz aşırı harekete olanak verecek askeri teçhizat üretimine geçmekteydi.
Öte yandan DP hükümeti gibi SSCB ile iyi ilişkiler geliştirmekte ,Alüminyum,Çelik sektörü gibi sanayilerde SSCB den makine teçhizat ve teknoloji almaktaydı.
Kısaca bunun anlamı DP de olduğu gibi AP de ‘’ Benim Türkiye de nelere ihtiyacım var ise önce senden alırım ,batıdan alırım ,fakat vermezseniz SSCB den de veya nerde bulursam alırım ,çünkü ben Türkiye olarak ekonomik bağımsızlık için gerekli üretim ve yatırım olanaklarına ulaşmam ve kararları kendim vermem gerekir diyen bir hükümetle karşı karşıya kalmıştır.Muhalefet partisi de ortanın solundayım diyor ,fakat bağımsızlık ,üretim ve yatırım konusunda farklı düşünmüyordu.
Nato da sorun yoktu fakat Rusya ile sıcak ekonomik ilişkiler ve ziyaretler organize ediliyor ,Kıbrıs ve egede yunanlılarla uzlaşmıyor ,aksine Nato programı dışında askeri amfibik harekete bağlı teçhizatlar ,sistemler geliştiren bir Türkiye ile karşı karşıya kalan ABD  bu durumda 27mayıs darbesinden beklediği sonucu alamamış olduğunu görmekteydi.
Oluşan parlamentodan memnun değildi.yeni bir düzenleme gerekliydi.
Yani yeni bir askeri müdahale gerekirdi ,fakat askerler buna hazır değildi.Parlamentoda ABD vizeli partide yoktu.Öyle ise ülkede bir huzursuzluk ,bir iç savaş ortamı çıkarılmalı ,Türkiye istikrarsızlaştırılmalıydı.
Bunun için sağ-sol arasında kanlı bir savaş ve paylaşım içine ,alevi-suni ekseninde çatışmalara sokulması planlanmış görülmektedir.Çatışmalar batı merkezlerinden idare edilirken ,SSCB de gelinen bu durumdan hoşnuttur ,hatta en direkt olarak desteklemekte olduğu da belirtilmektedir.
Nihayet 12 Mart 1971 de bu çatışmalar sonucu ordu bir askeri muhtıra vermiş ,hükümet görevden çekilmiş ,parlamentoda CHP lı Nihat Erim başkanlığında partilerin sandalyelerine oranla verdiği bakanla temsil edilen bir hükümet oluşturulur.
Türkiye 11 yıl sonra yine ihtilal veya darbe ile karşı karşıyadır.Amaç ABD ve Nato nun istediği kadar ekonomi –istediği kadar demokrasi planlanması ile karşı karşıyadır.
1971 sonrasını ayrı bir yazıda ele alarak devam edeceğiz.
 
 
111 - bölüm
 
12 MART 1971  – 12 EYLÜL 1980 VE 28 ŞUBAT SÜRECİNDE
TÜRK DEMOKRASİSİ –LİDERLER VE ABD KONUMU
 
1969 Yılında yeni bir seçim dönemi gelmektedir. Fakat 14 mayıs 1969 da enteresan bir gelişme olur.Cumhuriyetin kurucularından iki önemli önder İsmet İnönü ve celal Bayar buluşur ve Türkiye bulunduğu ortamı ,sorunlarını görüşürler ,rejim ile ilgili ,DP lilerin siyası hakların iadesi üzerinde anlaşırlar.BU durum 27 mayıs kadrolarını harekete geçirir ve darbe çalışmaları sızar.
İnönü ve Demirel darbe eylemlerine tavır alırlar , ABD elçisi kriptosunda darbeyi ve kimin yapacağını ABD ye haber verir.Eski ve emekli bir MBK üyesi ,ordu içindeki yapısı ile 9 martta darbe yapmaya hazırlanmaktadır .
Oysa 1969 seçimleri sonucunda , AP 256 sandalye ile iktidar CHP ise 143 sandalye ile muhalefettir.TSK sendikaların kavgasından ,işçi hareketlerinden ,talebelerin sağ sol kavgalarından rahatsızdır i Adalet partisinin liberal lideri Demirel yoluna devam etmektedir.Fakat 27 mayıstan sonra 14 lerin tasviyesinde gece yarısı onay almak için ABD nin Ankaradaki CİA şefine giden general CIF şefinden’’ 14 ler de sizde bizimsiniz,sakın kan dökülmesin ,onları dış ülkelere gönderin’’ mesajını almıştı.İşte o general şimdi tekrar Milli demokratik bir Devrim hareketinde bulunacak eylemi yaparken mutlak olan şudur ki, CIA ve ABD elçisi bilgi sahibiydi.
ABD nin sıkıntısı Demirel in Liberal batı tipi ekonomi benimserken ,ülkedeki sosyal devlet yapısına önem vermesi,Komşu ülke SSCB ile ekonomik ilişkilere girmesi ve sistemde diğer iki rakip Bayar ve İnönü nün ABD politikalarına benimsememesi 12 Mart muhtırasına vesile olmuştur.Muhtırada istenen AP ile CHP nin koalisyon yapıp tarafsız kalabilecek biri,N.Erim başkanlığında bir kabine kurmasına yol açmıştır.
S.Demirel 1970  bütçe oylamasında 41 millet vekilinin CHP ile ret oyu kullanmasında Liberal Demirel Hükümeti değişir.
Bu süreçte CHP nin içinde de hareketlilik görünmektedir.Ordu ya karşı açıkça yıkıcı tavır koymayan İnönü ye bayrak açan Genel Sekreter Ecevit görevinden istifa etmektedir.CHP kurultayında İsmet Paşa genel başkan olarak uyguladığı politikaların oylanmasını ister. Genel Kurulda yapılan oylamada uyguladığı politikalar onaylanmayınca İ.İnönü genel başkanlıktan ve arkasından CHP üyeliğinden istifa eder.Kurultayda B.Ecevit genel başkan olurken Kemal satır ve arkadaşları partiden ayrılır Güven partisi kurarlar.
Burada dikkat etmemiz gereken husus AP ve CHP nin parçalanması sonucu Türk siyasetinde yeni partilerin hayata geçirilmesi,MHP ve MSP nin güçlenmesi ile AP ile CHP güçlerini zayıflatmak ,meclisi 4-5 partili kavgalı meclis haline getirilmesidir.
Bu yılların önemli bir hesaplaşması GKB ORG.Faruk Gürlerin Cevdet Sunay yerine Cuhur başkanı olmak istemesidir. GKB Başkanı M.Tağmaçtan boşalan koltuğu Faruk Gürler paşa oturur.Askerlerin Faruk Gürlerin Cumhurbaşkanı olması ,Muhsin Batur paşanın GKB olması planı senaryosu gündemdeydi. S.Demirel AP ve B.Ecevit CHP liderleri Gürler paşaya karşı durmaktaydılar.Ordu ise ısrarcı davranmakta baskılar yapmaktaydı.Ancak TSK bir resepsiyonunda henüz elbiseleri çıkarmamış Gürler Paşaya İnönü ‘’ elbiseler sana çok yakışıyor ‘’ derken aday olmaktan vazgeçmesini işaret etmekteydi.Ancak Gürler Paşa bu ikazı anlamamış ,Gürler Paşa seçilememiştir.
Yazımızın bu aşamasında zamane politikacıların TSK ile egemenlik mücadelede oldujklarını sık sık dile getirmektedirler.
İsyanları ,darbeleri bastıran ,idam eden hukuk TC hukuku ve Hükümetleridir.Gürler paşayıda seçmeyen parlamento AP ve CHP li millet vekilleridir.Bütün bunlar olurken ülke ya MC veya Ecevitin CHP sinin 2li 3 lü koalisyon hükümetleri sonucu ,iç kavgalar,liderlerin uyuşmazlığı,sağ-sol ölümcül kavgalar,Kahraman Maraş ,Çorum suni-alevi kavgaları ve çöken bir ekonomi sonucu 1978 Ecevit Hükümetinin 1979 ara seçimlerini 5/0 kaybetmesi sonucu istifa edince S.Demirel azınlık hükümetini kurmaya mecbur kalır.Meclisten MSP ve MHP oyları ile güven oyu alır.fakat Hükümet ABD emrinde olan IMF nın kapısını çalmaya mecbur kalır. İşte artık Türkiye nin ekonomide diz çöktürme zamanı gelmiştir.Koşullar liberal bir ekonomi ,güdümlü bir ekonomi,bağımlı ekonominin planlanması ve bu ekonomiyi uygulayacak fakat ABD uyumu içinde bir hükümete geçiş döneminin temelleri atılmaya başlanmıştır.
DPT müsteşarlığına IMF den eski AP müsteşarı be 1979 seçimleri MSP adayı Turgut Özal tam yetkili Müsteşarlığa getirilir. Kabine bir tarafta ,Özal bir taraftadır ve yetkili ise Özaldır.
12 mart muhtırası hükümetine Dünya bankasından gelen uzmanlar yer almıştı,fakat ekonomiyi IMF ve ABD isteğine göre dizayn edememişlerdi.
Bu kez bu görev tek yetkili olarak T.Özaldır ve hazırladığı 24 Ocak kararları aynen kabul edilir. ( Tıpkı Kemal Dervişin 2000 ler de gelişi gibi ) işte bu üç kriz dönemi sonucu krizden çıkışlarımızı ABD-Dünya bankası ve IMF adına planlamalara sebep olmuştur.BU planlamalarda IMF ve Dünya bankasının amacı ülkeleri küresel ekonomiye,ABD hakimiyetine ve Liberal anlayışta 1979 dan itibaren Türkiyenin iktisadi varlıklarının özel sektöre ,veya özel sektör yabancı sermaye işbirliğine hatta %100 yabancı sermaye ye kadar devir edilmesinin planlamasıdır.
ABD ve İngiltere 1979 dan itibaren ekonomik,siyasal ,stratejik ilişkileri olan ülkelere İngiltere ekonomisinde çık olumlu sonuçlar alınan özelleştirme politikalarını uygulayıcı programları ekonomik ve stratejik işbirlikleri için şart koşul olarak göstermektedirler.Bunun anlamı yukarda belirtildiği gibi ülke içindeki kamu varlıklarının özel sektöre devri yöntemiyle uluslararası küresel sermaye ye sunmaktır.Buradaki küresel sermaye Amerikan uluslar arası şirketleri ve Pentagonun askeri paktlarla,stratejik işbirlikleri ile ülkeleri kontrol etmesi planıdır.fakat model ihraç edilirken İngiltere den sadece amaç örnek alınmaktadır.Oysa bu uygulamadan önce çıkarılan İngiltere devleti maliyesini,üreticilerini,kamu sektöründen özel sektöre geçişte çalışanların ekonomik durumlarını koruyucu yasa ve yönetmeliklere önem verilmez.Bu nedenle dünyada Özelleştirme programı yapıp ekonomisini düzelten ve dış baskılardan kurtaran tek ülke yoktur.Bunun nen iyi örneği de Türkiyedir.
12 Eylül 1980 ne Gelmeden önce Ordu üst kademesi Ecevit Hükümeti döneminde boşaltılır ve hiç beklenmeyen bir sonuç ortaya çıkmıştır.Ege ordusu Komutanına GK Başkanlığı yolu açılmıştır.Oysa K.Evren ege ordsu komutanlığından TSK başkomutanlığına gelebileceğini düşünemezdi ,fakat ülke huzursuzluğunu planlayan iç ve dışı güçler orduyu da planlamaya muvaffak olmuşları ,Evren Paşa GKB olmuştur.Tıpkı bugünkü Özel Paşa gibi.ne kadar da benzer bir durum var.
1980 lı yıllara döndüğümüzde eğer Demirel ve Ecevit Gürler paşada anlaştıkları gibi,Kıbrıs ta TSK hareketine Ecevit in kararlılığına destek veren Demirel acaba neden 1979 -1980 hükümet ve ülke ekonomik krizinden çıkışta neden bir milli mutabakat ve reform hükümeti kuramamışlardır. Oysa 1993- den sonra Cumhurbaşkanı Demirel ile Başbakan Ecevit örnek bir şekilde anlaşmışlar iken Ecevit CHP ile Demirel DYP ile neden çekişmiştir.Bu sorulara cevap bulmamız da fayda vardır.
1980 İhtilalın de Partiler kapatılırken ,liderler tutuklanırken,meclis kapatılırken ,Pentagonda bizim çocuklar başardı diyen pentagon memnundur.İlk iş olarak Yunanistan ın tekrar Nato ya alınmasına vize verilirken Türkiye RABITA finansmanı ile tanışıp önceki yıllardaki devlet yönetimine yeterince yayılamayan Türk İslam sentezi,yani ABD nın ılımlı İslam yaklaşımı da tam olarak hayatiyete geçirilme olanağı yaratılmaya başlanmıştır.
İhtilalı yapan askerler Milli Güvenlik konseyi ile ülkeyi yönetirken ABD yanlısı bir dışişleri bakanı atamasını yaparken 24 Ocak kararlarını yazan,meclisten geçiren ve uygulamaya koyan T.Özal ekonomiden sorumlu Başbakan yardımcısı sandalyesine oturtularak ekonomide istikrar sağlamayı amaçlarken aşırı liberal uygulamalar yapılmaya başlanmış.hazırlanan yeni anayasaya özelleştirme hükümlerine yer verilmiştir.
Nitekim çok partili sisteme geçişte seçime katılan Anavatan,MDP ve SHP listelerine yapılan müdahaleler ,Adalet partisinin yeni parti kurmasını engellemeler ,Özalın Partisi ANAP ı iktidar yapmıştır.fakat 1982 de başbakan yardımcılığından ayrılıp ABD ye giden Özalın siyasete girmesinde kullandığı en önemli argüman ABD nin aleni desteği ve Demirel in çırağı olduğu ,BTP nin kuruluşuna izin verilmemesi DYP nin seçime sokulmaması sonucu merkez sağ ve sağ Tamamen T.Özala ikram edilmiştir.
1984de Özelleştirme Yasası çıkarılır tam bir ay sonra çay sektöründeki devlet tekeli kaldırılır ,üretici sokağa bırakılır.Özelleştirme politikalarına geçiş Başbakan için ,Dünya bankası için,ABd ve küresel ekonomi mensupları için bir amaçtır.fakat Çay sektörü nün özel sektöre hemen açılması dönemin Rizeliyim diyen Bakan Mesut Yılmaz için amaçtır.
Devamı 4.cü bölümde
Önceki ve Sonraki Yazılar