Tuncer ERGÜVEN

Tuncer ERGÜVEN

ORTA DOĞU COĞRAFYASINDA TÜRKİYENİN DURUMUNUN - 1 -


Dünya savaş tarihine baktığımızda dinler arasında ve milletler arasında Orta doğuda yoğun bir savaş geçmişini ve günümüzde de devam ettiğini görmekteyiz.
İnsanlık tarihindeki savaşlarda insanların inançları yani dinsel kimliklerinin acımasızca savaşlarda kullanıldığın ve halen kullanılmaya devam edildiğini görmekteyiz.
Dünya tarihine baktığımızda tek tanrılı dinlerin halen bulundukları,yayıldıkları coğrafyada egemenliği savaşlarla sağlamış olduklarını görmekteyiz.
Örneğin orta çağdaki savaşların asıl sebebi toprak olmakla beraber esas olarak din savaşlarıdır.
Dinler tarihinden günümüze kadar insanlar hangi inanca sahip ailelerden doğdularsa o inanca mensup insanlar olarak kabul edilir ve bu görüş günümüzde de geçerliliğini korumaktadır.
Ancak tarihi gelişim endüstrileşme sürecinde Pazar-üretim ve insanlar arasında diğer etkileşimlerin,kültürel ilişkilerin gerektirdiği diller iletişimi çerçevesinde milli devletler ortaya çıkmıştır.Ortaya çıkan milli devletlere din ve mezhep kimlikleri ,ırk veya milliyet kimliği eklenmiştir.
İlk dönemde toprak için fakat din ve mezhep adına yapılan savaşlar ,sanayileşme dönem,nde toprak ile beraber hammadde ve Pazar kaynaklarını elde etmek için ırk ve milliyet adına yapıldığını ,kendilerinden olmayanları kötü ve düşmen hatta hain olma kavramları ile nitelemeye başlandığını öğrenmekteyiz.
Dine ve toprak egemenliğine dayalı,fetihlere ,vergilere ve sömürgeciliğe dayalı devletler,imparatorluklar yapısının esası olan Din-_Tarim imparatorlukların sonunu sanayi devrimi sonucu ortaya çıkan milliyetçilik ideolojisi temeline oturan milliyetçi devletlere tarihteki yerini bırakmıştır.
Tarihi iyi analiz edebilirsek Osmanlı imparatorluğunun,Avusturya-Macaristan imparatorluğunun ,çarlık Rusya sının ,Almanya nın imparatorluk ve sömürgecilik hayalleri yıkılmış Birinci dünya savaşından sonra da Osmanlılar ve Avusturya-Macaristan imparatorlukları tarih sahnesinden silinmişlerdir.
Bu noktada aklımıza İngiltere gelmektedir. İngiltere birinci dünya savaşına en büyük imparatorluk olarak girmiştir.Sömürgeciliğinden gelen toprak büyüklüğü ve sanayi devriminin lideri olmasına ,milliyetçi devlet,homojen din ve mezhep yapısına rağmen ,savaşın galibidir,fakat gücünü kaybetmiştir.
Ancak dünyadaki egemenlik gücünü Amerika ya devrederek ikinci derece fakat ABD ile baş başa gücünü sürdürmüş ve sürdürmeye devam etmektedir.
1.ci savaşın sonunda yıkılan din ve toprak imparatorluklarının ardından milliyetçiliği öne alan Milli devletlerin mensupları farklı din ve mezheplerin, ırkların dillerin etkisi ile bir çok potansiyel ve gerçek çatışmaları kaynağı olarak görmekteyiz.
Sovyetlerin çöküşü ile daha da artan dil-ırk –din-mezhep milliyetçilikleri farklılıkları sanayileşme devrimini bitirmiş ülkelerde sorun olmamakta ,ancak diğer bölgelerde sürekli çatışmalara sahne olmaktadır.
Dinleri –dilleri-ırksal etnik yapıları farklı olan bölge ve devletleri, sanayileşme sürecini tamamlamış ve koruyan ülkelerin sürekli olarak kullandıklarını ve onları ham madde ve pazarları olarak görerek sürekli yönetimlerine müdahale ettiklerini denetlediklerini ,yönlendirdiklerini hatta kendilerine bağlı iç yöneticilerle idare ettiklerini görmekteyiz.
 
Birinci dünya savaşı ile ikinci dünya savaşı arasındaki ve savaş yıllarında Asya-Afrika-Avrupa ve Kuzey Amerika ,Çin-Japonya,pasifikler de geçen bir savaş sürecidir.Bu savaşın sebebi ekonomi -Pazar-ham madde alanları savaşıdır fakat dinler mezhepler yeterince ve acımasızca kullanılmışlardır.
Savaşın sonunda dünya ABD –SSCB eksenli yalta konferansı ile paylaşılan bir dünyayı ,ancak iki rakip ülkenin kendi ararlında bir rekabeti fakat gerektiğinde paylaşımı görmekteyiz.
 
Osmanlı imparatorluğunu birinci dünya savaşından sonra yıkıldığını son bulduğunu mondros mütarekesi ve Sevr anlaşması sonucu görmekteyiz.
Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışından sonra bir çok yeni devlet kurulurken Türk Ulusu adına kuvai milliye hareketi ile başlayan Misaki Milli hudutları içinde bir Milli devlet kuruluş mücadelesini görmekteyiz.
İstiklal savaşımız sonucu kurulan Türkiye Cumhuriyeti kimseden icazet alarak yönetilmeyen ve icazetsiz kurulan milli bir devlettir.Egemenliği ile ve iç-dış ekonomi ile ilgili kararlarını parlamenter rejiminde vermektedir.devletin hudutları içinde yaşayan tüm halkın etnik yapısı ne olursa olsun Türkiye devletinin eşit yurttaşıdır ve ırk olarak değil fakat aidiyet olarak bu ülkede yaşayanlara Türk denir.Buradaki Türk öncelik sırası olmadan kendisini eşit Türkiye yurttaşı hisseden ve bu nedenle ırkına ,etnisite ye bakmadan Türküm diyenlerin ülkesidir.Kimdir bu bağlamdaki Türkler.  Türkmenlerdir, Avarlardır,Avşarlardır,Kuman –Kıpçaklardır ,İskitlerdir,Sakalardır,Hunlardır,Peçeneklerdir,Çepnilerdir,Karakalpaklardır,Hazar Türkleridir,Azerilerdir,Özbeklerdir,Tatarlardır,selçuıklulardır,Gagavuzlardır,Pomaklardır,Arnavutlardır,Lazlardır,Gürcülerdir,Kürtlerdir,Ermenilerdir,Rumlardır,Yuhudilerdir,nemrutluların,Asurluların,Hititlerin,nasturilerin , devletidir.
Çünkü ortak dilleri Türkçedir ,Ortak kültürleri 3000 yıllık Anadolu ,Asya ,orta doğudaki, müşterek yaşam kültürüdür.Dinleri İslam-İsevi ve Musevidir.Ancak % 90 i İslam dır.
İşte bu yapı içinde İkinci dünya savaşına kadar ve savaş süreci içinde bağımsız kararlar vermiştir.fakat Genç cumhuriyetin kuruluşundan ikinci savaşa kadar geçen 15 yılda batılıların 200 yılda elde ettiği sanayileşme sürecini yakalayamamıştır.hatta 1928 dünya ekonomik krizi ve 1936 ikinci 5 yıllık planının savaş sebebiyle uygulayamadığı kalkınma planları kalkınma hızımızı gemlerken içerde meydana gelen dış güçlerle işbirliği ile yapılan13 isyanla da milli devlet başa çıkmıştır.
İkinci dünya savaşının Finalinde ABD ve SSCB vardır ve savaşın sonunda SSCB savaşın dışında kalmış Türkiye den toprak ve tavizler istemektedir.Türkiye savaştaki tarafsızlık sebebi ile savaşın galipleri olan İngiltere-Rusya ve ABD nin yanında olmamıştır.Savaş İngiltere yi karar verici ülke olmaktan çıkarırken ,artık SSCB nin karşısında tek güç ABD vardır.
Yatla konferansında kurulan yeni dünyada iki egemen vardır ve aynı zamanda yeni başlayacak olan soğuk savaşın rakip ülkeleri olmaktadır.
İki rakip ABD ve SSCB dır. İki rakibin yeni yaşam felsefesi soğuk savaştır.
Soğuk savaşta silahlanma ,Ekonomi ve Siyaset-ideoloji gibi üç temel dayanağı vardı ve esas yarış uzay ve nükleer    teknolojideki yarış ortaya koymaktadır.
Silahlanma ,nükleer ve uzay teknolojisi çok pahalı bir harcamalar zincirini oluşturmaktaydı ve bunun finansmanı için güçlü ve devamlı büyüyen ekonomiye ihtiyaç kılmaktaydı.
Her iki ülkenin silahlanma , uzay ve nükleer  yarışı için finansmanın temin yolu yeni savaşlar değil ekonomiye dayalı üretim ve Pazar olanakları idi.
Her iki ülkenin yeterli finansmanı temin için ülkelerinin dışında ,başka ülkelrin kaynaklarını kullanmaya ihtiyaçları vardı.Bu kaynaklar yeni tüketim pazarları ,ucuz ham madde kaynakları ve savaş sanayine talebi oluşturan kaynakları yaratmaktı.
Sovyetler-SSCB bunu tankla-Askerle-Silahla yani kendisine komşu ülkeleri işgal ederek yapıyordu ve bu ortamda ülkemizden pay istemekteydi.
ABD ise ticari ve endüstriyel yoları kullanırken ,üretim verimliliği kavramını ortaya atarak yeni bir sömürü düzenini daha insanı ve felsefi yaklaşımları ile ülkelerle ilişkileri geliştirmekti.
İşte SSCB nın çöküşünde en önemli etken,   her şeye rağmen 1990 lara gelindiğinde üretim verimliliğinde ABD nin çok açık ara önde olmasıdır.
Diğer önemli faktör siyasal rejimler ve ideoloji savaşıydı.BU savaşın içinde İslam ülkeleri ve Türkiye de yer almaktaydı.
ABD, SSCB yı diktatörlükle suçlarken,girişim özgürlüğü ,mülkiyet hakkının ve seçim hakkının ,ifade ve basın özgürlüğünün ,temel hak ve özgürlüklerin ,basın özgürlüğünün olmadığını ileri sürmekteydi.
ABD siyasal alanda ağımsız olmamakla ideolojik planda rekabete odaklanmakta ve demokrasi insan hakları bağlamında DİNİ ve MİLLİYETÇİLİK temalarını öne çıkarmaktaydı.SSCB din ve milliyetçiliği ayrımcı olarak nitelemekte asıl demokrasinin sınıf diktatörlüğü ile gerçekleşecek eşitlik olduğunu savunuyordu.
Kısaca DİN ve MİLLİYETÇİLİK KOMÜNİZME karşı kullanılmaktaydı.Bu uygulama SSCB tüm güney komşuları olan İslam ülkeleri ,orta doğu,Afrika ve uzak doğudaki İslam ülkelerinde öncelikle uygulama olanağı bulmaktaydı.
Bu uygulamada Orta doğuda ve NATO kapsamında Türkiye de hızla yol kat etme olanağını bulmuştur ve günümüze kadar etkilediği gibi geleceğimizi de etkileyecektir.Çünkü 1948 lerden itibaren kararları bağısız TBMM olarak değil NATO-AB-ABD ve Birleşmiş milletler kararları ile uyum içinde almaya çabalarken bağımsızlık anlayışımız kaybolmaya yüz tutmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar