YIKTIN KENDİNİ, BÜYÜK USTA

Çok eski zamanlarda büyük bir zengin varmış. Güçlü bir inşaat şirketi varmış. Çalıştırdığı ustalara geniş yetkiler verir, ustalarını sık sık ödüllendirirmiş. Fakat ustalarının hırsızlığını önleyemezmiş. Her işe aldığı usta, bu büyük şirketin bir tarafını çalarmış. Zengin de durumu takip eder, hırsızlığını tespit ettiklerini işten atarmış. Uzun yıllar bu kovalamaca sürmüş.
Bir gün zengin, köyün birinde iyi bir usta olduğunu duymuş. Ekibini gönderip ustayı sarayına çağırmış. Ziyafetler, ağırlamalardan sonra zengin, çağırma amacının anlatıp sözünü şöyle bitirmiş:
“-Yaptığım araştırmalara göre iyi bir ustaymışsın. Herkes yaptığın evlerin güzelliğinden ve sağlamlığından bahsediyor. Seninle çalışmak istiyorum..” demiş.
Usta, sessiz ve çekingen tavırla: “Ben köyümden çıkamam. Tarlalarım var. Köyde işlerim var. Aileme ben bakarım. Sonra benim çok para kazanmak gibi bir planım yok. Kazandığım bana yetiyor. Ailemle geçinip gidiyoruz. Mutluyuz. Ben gelemem, teşekkür ederim.” demiş.
Zengin pes etmemiş uzun bir ikna çalışması ile ustayı ikna etmiş. Zengin, en çok da ustanın güvenilirliğinin meşhur olmasına memnun olduğun için çok mutlu olmuş.  Usta, dolgun bir maaşla işe başlamış.
İşe başlayan usta yaptığı işleriyle ününe ün katmış. Zenginin zinginliğine zenginlik katmış. Kendisi de iyi kazanmaya devam etmiş tabii. Zengin, her zaman yaptığı gibi arada bir ustayı ödüllendirmeyi de ihmal etmezmiş.
Usta meşhur olmuş. Ustanın ünü artık şehrin sınırlarını aşmış, başka şehirlerde ve başka ülkelerde de konuşulmaya başlanmış.
Gün gelip yaş kemale erince, usta emekli olup köyüne dönmeye karar vermiş. Zengin patron da ustayı haklı bulup teklifi kabul etmiş. Ayrılış protokolü imzalanmış. Alacakları ödenmiş. Kıymetli ödüller verilmiş. Artık usta evine dönmek için hazırlık yapmaya başlamış.
Ancak zengin, ustayı yanına çağırıp son bir teklifte bulunmuş. Parmağını karşısındaki tepeye diğer kolunu da ustanın omuzuna koyarak demiş ki: “-Şu tepe benim. O tepeye bir istisna villa yaptırmak istiyorum. Biliyorum, bunu senden iyi kimse yapamaz. Mimarisi ve tasarımı sana ait olmak üzere, istediğin malzemeyi versem oraya bir villa yapsan, seni son bir sermaye ile evine gönderirim.” demiş.
Usta teklifi kabul etmiş.
Aylarca en değerli malzemelerle çalışarak villayı yapmış. Nasılsa son işi olduğu için çok da özenmemiş. Nasılsa ben gideceğim. Eksik olsa da önemi yok düşüncesi ile kalitesiz bir işçilik yapmış. Nasılsa ‘dışı süslü olsa yeter’ diye düşünmüş.
İkinci veda vakti için büyük usta patrondan izin istemiş.
Zengin, veda işlemlerini ve ödemelerini yaptıktan sonra usta ile kucaklaşmış ve ustanın kulağına birşeyler fısıldamış. Ustanın yüzü önce kızarmış, sonra fenalaşmış ve bayılmış.
Tıbbi müdahaleler yapılmış usta kendine gelmiş. Fakat herkes ne olduğunu merak edermiş. Zengin, ustaya ne dedi ki, usta bu hale geldi, diye herkes düşünürmüş.
Meğer zengin, ustanın kulağına demiş ki; “-Yaptığın güzel ustalıklar yüzünden zenginliğime zenginlik kattın. Ben de seni mutlu etmeye çalıştım. Sana son bir ödül veriyorum. Bu yaptığın son villa da senindir.”
Bu olayı öğrenenler: “-Yıktın kendini, büyük usta.” diye o gün bugündür hayıflanırlarmış.
***
“Gökten üç elma düştü”  diye bitirmemi beklememişsinizdir inşallah.  Elmaların ne zaman  düşeceğini sonra kulağınıza söyleyeceğim.
Önceki ve Sonraki Yazılar