İKTİDARLARINA TAPANLAR

Devleti yönetmek neden bu kadar zor?
Bir devlet olmanın anlamı diğer devletlere düşman olmak mı? Devletler, varlıklarını sürdürebilmek için sürekli savaş içinde mi olmalı? Kan suyundan mı beslenmeli? Yakmalı mı, yıkmalı mı?
Medenileşme adına nice üstatların onca inşalarına rağmen devletler muvazenesinde savaşlar, isyanlar, kaoslar, krizler, göçler ve infialler artarak devam etti. Belki birçok çağ geride kaldı ama devletlerin genetiği ilkel çağları bir türlü aşamadı. Hâlbuki devlet olma; öyle sanıldığı gibi çok karmaşık sebepler için değil, sosyal düzen ve işbirliğini organize etme ihtiyacı için bir hizmet aracıdır.
İnsanlık tarihinde devletleşme hikâyesi binlerce yıl öncesinde küçük köylerle başlar, zamanla site devletleri, sonraları devletler, derken imparatorluklara doğru genişler. Günümüzde çekirdek aile diyebileceğimiz üniter devletlere dönüştük.
Bir insan her şeyi bilemez, yapamaz. İşbirliği ve iş bölümü kaçınılmazdı. Bu yüzden insanlar birlikte yaşarlar. Hal böyle olunca bir yönetim, otorite ihtiyacı doğdu. Hatta nizamı sağlamak için kimi zaman katı kanunlar, güçlü ordular, dini inançlar kullanılmıştır.
Bir insan tüm ihtiyaçlarını karşılayamaz da bir toplum karşılayabilir mi? Hayır, toplumlar da başka toplumlara işbirliği ve iş bölümü yapmak durumundadır. Bu yüzden daha geniş organizasyonlara ihtiyaç duyulur oldu, büyük devletler kuruldu. Peki sorun çözüldü mü? Tabi ki hayır. Organizasyonlar büyüdükçe çıkar çatışmaları da arttı. İktidarda olanlar güçlerine tapmaya başladılar. Derken ayaklarının altında yaşayan halkları sırf kendi emelleri adına ezmeyi, savaştırmayı, aç bırakmayı, cezalandırmayı hak olarak gördüler. Ben yaşayayım da binler, milyonlar ölsün; hesapları bu oldu.
Bu cümlelerin anlamını bugünün insanı bilir. Devletler muvazenesinde akan kanların basit bir hesabı var: Ben yaşayayım, Binler ölsün.
Kendi iktidarlarına tapanlar, koltuklarını kaybettiklerinde tanrıları ölür. 
Allah, mazlumları korusun…
Ahmet ÇİÇEK
Önceki ve Sonraki Yazılar