Hizmet Partisi

Hizmet sıfatı ile meşhurlaşan Gülen Hareketinin içinde bir dönem bulunduğum için hem içeriden hem de dışarıdan yansıyan algıyı daha iyi resmedebileceğim kanaatindeyim.
 
Evvela şunu ifade etmeliyim; uzunca bir süre içinde olmadığım bir hareket olsa da ortaya konan fedakârlık ve işler sebebiyle çoğu zaman sempatiyle, kimi zaman hayranlıkla takipteyim. Takdirlerim çok olsa da kusurlu gördüğüm yönleri az değil…
 
Hiç şüphem yok ki dahi nitelikte bir zekâya ve dil zengini hitap üstünlüğüne sahip bir medrese talebesi olarak modern okulların nice profesörlerine diz çöktürmüş Gülen Hocaefendi, bir avuç insanla çıktığı yolda cami cami cemaatlerin sempatisini kazanarak Peygamberi bir ruh ve sahabelerin verdiği ilham huzmeleri ile çağdaş medeniyeti buluşturan sakalsız dini lider olmayı başardı. Bu yönü ile farklı çevrelerin ilgisini çeken bir odak oldu.
 
Risale-i Nur ekseninde oluşturduğu cemaat şu an çok güçlü ve çok zengin bir olsa da bu noktaya gelene dek çok çetrefilli dönemlerden geçti. Yaşadığı imkansızlıkar ve sıkıntılara rağmen özellikle Sovyetlerin dağılmasıyla yelpazesini sınırlar ötesine taşıyan Gülen Hareketi oldukça kısa sayılabilecek sürede bir dünya cemaati haline gelmeyi başardı. Buna rağmen filizlendiği Anadolu topraklarında bir kısım odaklar tarafından düşman addedilmekteydi. Bu minvalde başlatılan bazı operasyonlar sırasında sağlık durumu gerekçe gösterilerek Amerika’ya giden Gülen, sular durulsa da ülkede sağlık devrimi yapılsa da yurda dönmedi.
 
Filiz tohumlarını cami merkezlerinden toplayan bir cemaat olsa da varlık misyonunu daha çok eğitim üzerine inşa ettiği için meyvelerini okullardan toplamaya başladı. Bu bağlamda Anadolu mütevellilerinin emsalsiz himmetleri ile ülke içinde ve dışında peş peşe okullar açıldı. Elde edilen başarılar himmet sahiplerini daha da heyecanlandırdı ve elçiliklerimizin olmadığı ülkelerde dahi okullar açıldı. Türkçe Olimpiyatları ile de bu başarılar gövde gösterisine dönüştü.
 
Bir gönül hareketi gibi başlasa da cemaatin sistematik ve piramitsel alt yapısı çok sağlam bir teşkilat temeline oturmuş durumdaydı en baştan beri. İstişare ve itaat zinciri ile dalga dalga akan ortak tek beden olmayı hep başarmış görünüyor.
 
Zaman ilerledi ve hizmet okullarından yetişen nesiller devletlerin çeşitli kademelerinde kritik görevler aldılar ki artık cemaat hem ülkede hem de yurt dışında politika üreten noktaya geldi. Cemaatin yetişen insanları ve gittikçe güçlenen basın alt yapısı ile dünyanın gündemini belirleyecek güce sahip oldu. Ve yaptığı her iş saygınlığına değer katıyordu. Son dönemlerde kendi varlığını tehdit eden olarak da bilinen Ergenekon derin devlet örgütünün tasfiyesi adına hükümetle ortak hareket ederek çökmesinde aktif rol oynadı.  
 
Ergenekon operasyonu sırasında ortaya koyduğu performanstan sonra manevi kimliğinden ziyade siyasi ve politik bir karakter kazanan Gülen Hareketi elde ettiği gücü iktidar üzerinde de kullanma teşebbüsünde bulundu ya da iktidar erkini Ak Parti ile paylaşmak istedi. Bu teşebbüs bir nevi Ergenekon'dan kaynaklı boşluğu doldurma amaçlı da olabilir. Her ne sebeple olursa olsun Sayın Erdoğan buna müsaade etmedi. Kırılma noktası olarak görülen Hakan Fidan olayı ile belirmeye başlayan çatlak zamanla çatışma zeminine kaydı.
 
Bir süredir Ak Parti ile sorunlu oluşları hep dillendirilen bir konuydu. Pek çok defa bu durum yalanlansa da son dönemlerde iyice belirginleşen bu çatlak dershane meselesi ile kamuoyunun mutlak malumu oldu. Oldu olmasına da daha kim haklı kim haksız boyutuna girmeden belirteyim; cemaat bir sıfır yenik başladı maça. Hatta bir sıfır bile az, en az üç sıfır… Çünkü manevi sahada olması gereken cemaat, siyaset sahasında yani deplasmanda yer almaktaydı. 
 
Aslında Ak Parti ile müşterek hareket ettiği dönemlerde de cemaatin karakteri açısından büyük bir sorun vardı. İnsanlar artık Ak Parti ile Gülen Hareketini özdeşleştirmeye başlamıştı ki siyaset üstü olması gereken bir camianın saygınlığı had safhada iken kendini bir parti adı ile sınırlandırması anlaşılır şey değildi. Kaldı ki bu gün hararetle eleştirilmesi de siyasi arenadaki duruşundan mütevellit saygınlığının zedelenmesinden kaynaklıdır. Siyasetin okları sivridir, acımasızdır. O dairenin içine girip de muhatap olunan eleştirileri Yaradan’a şikâyet etmek nerde durduğunu bilmemektir.
 
Cemaat öyle ya da böyle siyasetin içinde, hem de dünya çapında alt yapısı ile de oldukça iddialı. Böylesi bir gücün süper güçler tarafından salta baş bırakılacağını ummak haddinden fazla hüsnü zan olur. Belki de bu yüzden Sayın Başbakan, defaatle Gülen’in yurda dönmesini salık vermiştir. Kim bilir bu istek reddedildiği için hesabın rengi değişmiş.
 
Hâsılı gelinen bu noktada benim görüşüm; cemaatin manevi misyonu sona ermiştir. Bu raddeden sonra Hizmet Partisi’ni kurup çok heveslisi olduğu siyaset arenasında gelecek aramalıdır. O vakit Ak Parti ile boy ölçüşmesi gayet olağan kabul edilir ki hâlihazırda ülkenin ciddi bir muhalefete de ihtiyacı var. Son günlerde cemaat medyasından seyrettiğimiz çizgiye bakılırsa Ak Parti’yi yıpratma adına en az Halk TV ya da Ulusal Kanal kadar fırsat takipçiliğinde bulunacaktır. Umulur ki adı hizmet olan bir hareket intikam hevesine kapılıp milli menfaatlerimizi zedelemez. Gezi olayları sırasında böyle bir izlenim edindiğim için not etme ihtiyacı duydum.
 
Ne diyelim; Hizmet Partisi vatana millete hayırlı olsun…
Önceki ve Sonraki Yazılar