Ahmet ÇİÇEK
Farklılıklarımızın Ahengi Medeniyet Zenginliğimizdir
Çok uzun geçmişe sahip, birçok devlet kurmuş ve tanımış bir millet idik. Fakat halk içinde birey olarak büyük değişimlerin içine, yani küresel devinimin içine giriş serüvenimiz belki çeyrek asır kadardır.
Söz konusu çeyrek asırda belki milenyuma sığacak kadar gündemler yaşadık ve yaşamaktayız. Birey olarak daha kalabalık çevrenin içinde, ama daha çok bireyiz. Millet olma vasfımız yok olma noktasında.
Yaşam tarzı dediğimiz şey o kadar çeşitlenebiliyor ki detaya girdiğimiz vakit belli bir millet oluşumuzu unutabiliriz. Aynı daire içinde ortak şeyler bulmak ya da aramak diye bir kaygı yoksa o dairenin tanımlanır bir anlamı da olmaz. Yani o daireye millet diyemeyiz artık.
Toplumsal kültürden ziyade, yaşam tarzımız bizi daha çok ilgilendiriyor. Bir nevi kutsallık atfettiğimiz yaşam tarzı dokunulmazlığımız bencil dünyamıza cesaret katıyor. Belli ki bu alana müdahale edilmesi sistematiğimizi bozuyor, agresifleşebiliyoruz. Umarsızca çatışmaya hazırız.
Farklılıklarımız elbette olmalı; fakat bu belli bir ahenk arz etmeli, birbirlerini tamamlamalı, sempatik ve şık durmalı. Aksi halde biz dünyanın öbür ucundaki biriyle de farklıyız, yanımızdaki ile de aynı fark söz konusu ise aradaki ayrımı izah etmekte bir mantık bulamayız.
Hoşgörü ancak ahenk ölçülerinde geçerli olabilir. Birine gösterdiğimiz müsamaha aynı anda ötekini mağdur ediyorsa buna hoşgörü denmez elbette. Fakat farklılıkta bir ahenk varsa müsamahamız kendi farklılığımızı da garanti altına alır. Bu nedenle yaşam tarzımızı belirlerken gelişigüzel tercih yapamayız. Yaptık diyelim, o halde cümle alemden tasdik ve müsmaha bekleyemezsiniz.
Toplum; mekanizmaları, organları olan bir vücut gibidir. Eğer virüs ve mikroplar kontrolsüz hareket etmeye başlarsa sistemin iflası kaçınılmaz olur. Elbette ki devlet, kanunlarını bu dizaynı sağlamak üzere teşkilatlanmıştır. Fakat yakın geçmişte yaşanan yaşam tarzı eksenli olaylar ortada dururken Sayın Başbakanımızın yaşam tarzı sayılabilecek konularda beyanatlarda bulunması virüs ve mikroplara cesaret vermekten öte müspet sonuç doğurmaz. Kanunlar kendi ekseni içinde gereğini yapar, eğer yeterli gelmiyorsa meclis gerekli kanunları çıkarır ve kendini onarır.
Hâsılı benim bu yazıdaki kastım ve umarım şudur ki; yaşam tarzlarımız küresel eksenli olabilir ama kökü mutlaka bu topraklarda olmalıdır. Bu topraklardan beslenmeyen yaşam tarzları toplumumuz için bir tehdittir. Yasalar toplumsal metabolizmayı dizayn etmelidir ama kaş yaparken göz çıkartılmamalıdır.
Ahlak ve edep din ve inançların değil, insan olmanın gereğidir.
Şu bir gerçektir ki; prensipleri olmayan insan, kendisi ve içinde yaşadığı toplum için virüstür, mikroptur.
Ahmet ÇİÇEK
ahmtcick@hotmail.com