Denizli'de Rize'de neler oluyor?

Denizli'de Rize'de neler oluyor?

Denizli'de Rize'de neler oluyor?


Hürriyet : Mehmet ARSLAN

BEŞİKTAŞ’ın sezon başındaki teklifini geri çevirdiğinde Mustafa Denizli’nin yanındaydım.

Kasımpaşa’ya “Hayır” dediğinde de. İsimleri bende saklı 4 Süper Lig ekibinin teklifini kibarca geri çevirdiğinde de...
Çaykur Rizespor ile anlaştığında heyecanını ilk paylaştığı isimlerden biriyim.
Hiç unutmam, küçük kızı bile şaşkına dönmüştü:
- Baba nasıl adamsın sen... Sana inanamıyorum. Süper Lig’e hayır dedin, şimdi Rize’ye mi gidiyorsun...
Rize’ye keyifle gitmiş, heyecanla işe başlamıştı.
Doğrusu bu sorumluluğu Türkiye’de kolay kolay hiç bir teknik adam alamazdı.
“O paraya anlaşacağın pek çok Süper Lig takımı vardı. Niye” diye sorduğumda şu yanıtı vermişti:
- Bu ülkeye borcum var. Sadece profesyonellik olarak düşünme bunu. Bir sosyal sorumluluk projesi bu.
Büyük bir heyecanla başladı görevine. “Haftanın 3 günü İstanbul, 4 günü Rize’de yaşar” yorumlarına aldırmadan yerleşti Rize’ye.

Mustafa Hoca’nın heyecanı

VE sonra da o her zaman ki ketumluğu ile profesyonelliği başladı. Takım ile ilgili konuşmamaya başladı, tek laf etmemeye başladı. Ama Rize’den gelen haberler hoş değil.
Sezona başlarken sahip olduğu gücün ve kadronun çok gerisinde Rize. 5 oyuncu ile yollar ayrıldı, hücum gücü olmayan bir takıma dönüştü. Gidenlerin yeri doldurulmadı. Yönetimin ve Mustafa Denizli’nin kafasındaki kadronun uzağında kaldılar.
Ligin ikinci yarısı başlayacak, Rize 15-16 futbolcu ile gidecek ilk maça. Rize yönetimi transferleri yapar mı, elbette yapar. Buna inanıyorum. Ama zaman geçiyor.
Peki, tanıdığım Mustafa Denizli tüm bu olumsuzluklara rağmen heyecanını kaybeder mi?
ASLA... Tam aksine meydan okumaya bayılır.
Bayılır ama, bu artık sadece kendisinin üstlendiği bir sorumluluk olmaktan çıktı.
Sorumluluğun daha büyüğü Rize yönetiminin üzerinde.
Anlatayım...

BU BİRLİKTELİK ÇOK ÖNEMLİ

MUSTAFA Denizli’nin transferi ile birlikte gözler PTT 1. Lig’e çevrildi.
Denizli’nin ilk maçına gitmeye söz veren 50 gazeteci tanıyorum.
Seyirci sayısındaki patlamayı da hep birlikte göreceğiz.
Kısacası Süper Lig’e alternatif oluşturacak bir lig yaratabiliriz. Bunu başarmanın yolu da belki de Mustafa Denizli’nin başarısından geçiyor.
Bu ligde çalışmayı göze alamayan pek çok teknik adam için örnek olacak o başarı.
Artık sadece sezonluk değil, bir proje üzerine atılacak imzalar. Bir takımı alt ligden alıp, üst liglere taşıma öykülerinin kahramanları sadece yabancı teknik adamlar olmayacak.
Bu bakımdan çok önemli Rize-Denizli birlikteliği...
Ama ne yazık ki, bir başarı hikayesine hazırlanan Rizespor eksiklerini gideremiyor, zaman kısıtlı. Yapılacak işler gerçekleşmiyor.
SON SÖZ RİZE YÖNETİMİNE: Tek başına hiç bir teknik adamın ismi başarı getirmez. Mustafa Denizli’ye rakipleriyle eşit değil, en azından eşite yakın bir kadro teslim etmelisiniz.
NOT: Yazıyı bitirdikten sonra Mustafa Denizli’yi aradım. Hiç bir yakınmada bulunmadı, “Evet, düşündüğümüz kadro henüz oluşturulmadı. Ama yönetim çalışıyor, ay sonuna kadar herşeyin gerçekleşeceğine inanıyorum” dedi, başka da yorum yapmadı. Denizli’li, Rizespor’u ve PTT 1. Lig’i arkamıza yaslanıp keyifle izlemek istiyoruz. Eminim Rize yönetimi de bunun gercekleşmesi için yoğun çaba içindedir.

Benzerken, ayrılmak

GÜNÜMÜZDE tüm futbol takımları artık birbirine benziyor.
Daha çok koşuyorlar ama daha az riske giriyorlar. Güçlü atletik oyuncular var ama saha içinde özgün değiller.
Teknik direktörleri onlara ne görev verirse ancak onu yapabiliyorlar.
İçlerinden geldiği gibi oynama özgürlükleri kısıtlandı.
- Bu taktik masa tenisinden farksız, on bir futbolcu yerlerine adeta mıhlanmış gibi oynamak zorunda.
Bir dönemin Rus futbolcusu Nikolay Starostin:
- Artık futbolcuların hepsi birbirine benziyor. Eğer formaları değiştirmiş olsalar, hiç birini tanıyamazsınız. Hepsinin oyun tarzı aynı.
Oynamak kelimesi etimologlara göre batı dillerinde “Şaka yapmak” anlamındadır. “Sıhhat” kelimesi ise vücudun özgürce hareket edebilmesini ifade ediyor. O halde bu kelimeden yola çıkarak, tekrarlanan mekanik hareketlerin sağladığı kontrollü bir başarının sağlıklı olmadığını, futbolu hasta ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu satırlar Eduardo Galeano’nun “Güneşte ve gölgede futbol” adlı kitabından. Aynılaşma, benzeşme sadece futbolcular ve futbol takımları için geçerli değil artık.
Bunu tribünlerde de iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Bir takımı diğer takım taraftarı olmaktan hiç bir farkı yok.
Her stadyumda taraftar davranışları aynı, şarkılar aynı, tezahüratlar aynı, tepkiler aynı.
Giderek daha çok birbirimize benzerken, garip bir biçimde de giderek birbirimizden ayrılıyoruz.
Öfke ve kinle üstelik. YAZIK...

Küçük bir Yalnız Adam öyküsü

SERHAN Asker geçtiğimiz Pazar günü nefis bir yazı kaleme aldı.
- Yalnız adam: Kaleci.
Eğer okumadıysanız, o yazıyı bulmanızı ve kesinlikle okumanızı öneririm.
Bu kısa nottan sonra küçük bir “Yalnız adam” öyküsü:
- Amedeo Carrizo hücumu desteklemek amacıyla kalesini terk etme cesaretini gösteren ilk kaleciydi. Güney Amerika futbolunda bir ekol yarattı. Ondan önce, bir kalecinin kalesini terk etmesi çılgınlık olarak kabul edilirdi. Mükemmel bir kaleciydi Carrizo. Hiç bir kalecinin onun gibi kurtarışlar yapamayacağına inanılırdı. 1958 Dünya Kupası’nda Arjantin-Çekoslovakya’ya 6-1 yenilerek bozguna uğradığında tek günah keçisi Carrizo’ydu. Taraftarlar ve basın onu yerden yere vuruyordu. Yıllar sonra anılarını kaleme alan bu büyük kaleci şöyle diyordu:
“Yaptığım kurtarışlardan çok, yediğim golleri hatırlıyorum”

En yaşlı uyarı

123 yıl önce Londra’nın The Times gazetesi şöyle bir uyarıda bulunuyordu:
- Bizim holiganlar işi giderek azıtıyorlar. Ve işin kötüsü sayıları her geçen arttıkça artıyor. Onlar medeni toplumumuzun yüz karasıdırlar.

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.