Tuncer ERGÜVEN

Tuncer ERGÜVEN

RİZEDE YEREL SİYASETÇİ


RİZEDE   YEREL SİYASETÇİ , SİVİL TOPLUM TEMSİLCİSİ ,KAMU YÖNETİCİSİ OLMANIN KOLAYLIĞI  VE ÖZELLEŞTİRME HABERLERİNE KOLAYCI YAKLAŞIM.


Rize Türk çay sektörünün merkezidir.Dolayısı ile 1972 yılında çaykurun kuruluş kanunu yasalaşırken Rizenin merkezinde Genel Müdürlüğünde kurulması yasalaşmıştır. 1971 yılında Rize Milletvekili ve bakanımız EROL  YİLMAZ AKÇAL ın gayretleri ile çıkarılan 1497 sayılı kanun hükümlerine göre ‘’çay tarımını çay kur yürütecektir.Üreticinin ürettiği kaliteli yaş çay yaprağını çaykur günü gününe aralıksız vermeden ,yani mübayayı kesmeden satın alacak ve üreticinin parasını öderken yaş çay fiyatını da maliyet +%30 ,ilave yı asgari fiyat olarak belirleyecektir.’’
EROL YİLMAZ AKÇAL merhum Devlet bakanı İzzet Akçalın oğludur ve merhum babası gibi devlet adamlığı yanında Rizenin geleceğini her zaman düşünen ,çalışan,yaşayan adam gibi adamdır.
Kanun ve kuruluş yıllarında bize sık sık görevler verir ,5 yıllık plan çalışmalarımızda yol gösterirdi.
Rizelinin çay üreticisinin geleceğini ,garanti altına alan kanunları kanunlaştıran ,uygulamaya koyan Sn.Erol Yilmaz Akçalın yeğeninin hazır bulduğu vekillik ve bakanlık sonrası içinde bulunduğu ANAP hükümetin ilk icrasından  biri özelleştirme kanunu olmuştur. 
Bu kanuna dayalı olarak Türkiye de ilk özelleştirilemeye başlanan sektör ÇAY SEKTÖRÜ OLMUŞTUR.
Genç bakan bey bu ilk icrayı yaparken üreticinin yaş yaprak fiyat bedelinde ki taban fiyat garantisini kaldırırken ,üreticinin çayını kimin alması gerektiği konusunda Rizeli iyot gibi açıkta bırakmıştır.
Çay sektöründe hiç bulunmamış deneyimsiz firmaların fabrikalar kurması için teşvik kararnamesi çıkmadan sağlanan kaynak ve kredi olanaklarla desteklemelere sahip çıkarak çay sektörünü adeta kişisel monopolüne alırken çaykuru bir kenara itmekteydi.
Çaykurun kapasite artırımına artık gerek kalmadığını bu nedenle yeni fabrika yapmayacağını, adını verdiği bir şirketin 6 ayda 10 fabrika yaptığını ,seneye 10 daha yapar ,çaykuru da özelleştiririz derken ambarlı fabrikasında bulunan Rizeliler yaşa Varol sesleri ile ortalığı inletiyorlardı.
Hükümetin çay politikası artık tamamen bakan beyin kontrolündeydi.1985 de devlet planlama teşkilatı yabancı sermaye dairesinde çaykurdan verilen bilgilere göre sorunu olan Melyat-Kirazlık-Fındıklı-Ardeşen-Arhavi fabrikalarını istedikleri ve yeşil ışığın yakıldığını öğrenmekteydik. Ayni günlerde  Tarim bakanlığı desteği ile fabrika yapmak isteyen 10 kooperatif başkanı ile Hüsnü dğandan yardım istemekteydik.Orada söz konusu olan 5 fabrikanın durumunu anlattık,madem fabrikaları satacaksınız ,üreticiye yani kooperatiflere verilmesi isteğine memnun olarak konuyu başbakana götüreceğini,ancak bakan beylede mutlaka görüşülmesini isterken kastedilen bakan bey çaykurun bağlı olduğu maliye bakanı değil devlet bakanıydı.Heyetle odasına gittik.Orada bakan bey Rizeliyi öğrenmeye başladı.Bakan beyin isteği kooperatiflerin fabrika almalarını değil , bir şirketin yaptığı fabrikalara ortak olunması doğrultusundaydı ve bu konuda şirketle konuşmaya hazır olduğunu yabancı sermaye şirketinede itiraz etmemelerini söyleyince orada hazır bulunan Hilmi Mamatı ,Selahttin Cansever,Veysel Demirci,Mustafa Albayrak ve Ardeşen kooperatif başkanı şiddetle tepki verince beyefendi geri adım attı ve özelleştirmenin ilk adımı engellenmiş oldu.
1986 da Bir ABD şirketine yaptırılan özelleştirme çalışması Çaykurun raflarında durmaktadır.Sanırım bakan beye sormadan tuğla değiştirilmeyen çaykurun bu çalışmasını yaptırılmasından haberi vardır.
Merhum Adnan Kahvecinin bakanlığı döneminde Bakanlar kurulu kararının metni ve imzaları açılmış ancak 1991 erken seçim sebebi  ile korkudan başlanamayan bir özelleştirme modeli de çaykur raflarında durmaktadır.hafızam yanıltmıyorsa Başbakan bir Rizeliydi.Veya Rize milletvekiliydi.
İlk çıkan ve Çaykrun içinde bulunduğu özelleştirme çerçeve kanununda çaykurun bulunduğunu da hatırlatmakta yarar vardır.
Önce bakan sonra başbakanlığı döneminde çay sektöründe alınan ilk  sonuçlar tamamen üreticinin aleyhineydi.Özel sektörün korunan şirketleri üretici paralarını ödemiyor,yaprak alması için çaykur kapasitesini kullanmıyor ,hatta özel sektöre yönlendiriyordu.Şikayetler ayyuka çıkınca çok güvendiği ve arkasında olduğunu söylediği özel sektör için hesaplarını yanlış yapmışlar diyerek yan çiziyordu.
1986 da ki Çernobil nükleer olayında çaykurun 64 000 çayının imha edilmesi gerekirken özel sektörün kapısına uğranmaması Türk tüketicisi önünde adeta Çaykuru mahküm ederek Pazar payını düşürüken bakan beyin sesi hiç çıkmamıştı.
1991 yılı mayısına gelince 1990 yılının çay yaprağı parası henüz ödenmemiş bir çaykur vardı.Banka borçları,üretici borçları,işçi borçları ödenmiyordu.Böylelikle üreticiye 2-3 yıldır para ödemeyen devlet kredili şirketlere finans desteği eşitliği sağlanıyordu.
Ancak 1991 erken seçim kararı alınınca seçim döneminde paralar ödenmeye başlamasına,seçimin çaykura 50 milyara patlamasına rağmen Başbakanlıktan ayrılınca henüz ödenmemiş çay parası borcu ve 19milyon dolar civarında 1989 dan gelen banka borçları vardı.
Başbakanlıktan ana muhalefet liderliğine geçince Çaykur yeni yönetimi kapasitesini kullanıp yaprak alınca arkasında durduğu şirketler yaprak alamadığı için tüm vekillerini genel müdürün üstüne salmıştı.

Yaprak alımına karşı çıkmış,işçi alımına karşı çıkmış,Budama kararnamesine ve tazminatına şiddetle karşı çıkarken borsa kuruluşu ile sağlanan %50vergi indirimine de karşı çıkmıştı.
1991 den devir alınan borçlar ve hükümetin 1992-1993 ekonomik politikaları ve 1994 ekonomiik krizi sonucu kurumun 14.5 tirlyon( 18milyon dolar) a ulaşmış borç yüküne karşı 45 milyon dolar satışı yapılmış sevk bekleyen çay satışı vardı.
Ancak ödenmesi gereken kaynak için köprü kredi yerine bütçe kaynaklı 20 trilyon borç verilerek 36 trilyon borçlandırmasını Başbakan imtiyazı ile istediği gibi siyasallaştırmasından geri durmamıştır.
Nitekim Ödemeleri yaptırdığı genel müdürünü Başbakanı ikna ederek ve çıkardıkları af yasası kapsamında teftiş yorumu ile kurtarabilmiştir.
İkinci başbakanlığının hemen başında 12 fabrikanın satılarak veya kapatılarak çaykurun özelleştirilmesi çalışmaları Rize halkına duyurulunca geri dönüş yapılmıştı.Bu çalışmanın da genel müdürlük arşivlerinde bulunması gerekmektedir.
2000 lere gelince yine hükümette olan eski başbakan zamanında özelleştirme dairesi nin hazırladığı model halen dairede hazır beklemektedir. Başkan yardımcısı Ali aksunun sözünü ettiği hazırlık budur.Buna göre kuru çay fabrikaları sonraya bırakılarak üretici susturulacak.Paketleme ve marka lar kurdurulan bayi şirketlerinin de içinde olacağı bir modelde satılacaktır.Hatta ruhsatlı çay bahçelerini bile özelleştirme dairesi satılabilir değer olarak görmektedir.
Benim bildiğim bu durumu son 15 yıldır ve 7 yıldır 5 yıldır Çaykurda görevde olanlar bilmiyorsa diyecek bir sözümüz yok.belki şimdi zahmet edip öğrenirler.Ancak Ö:İ: hazırladığı raporların kurumsal veri tabanını çaykurdan almaktadır ve yapacağı çalışma için sanırım fikir de sormaktadırlar.
1985 yılından beri tüm hüjümetlerin programlarında devlete ait KİT lerin ve diğer iktisadi varlıkların özelleştirilmesi programı yaslara göre yer almaktadır.Ve çaykurda bunların içindedir.Bugün dahil bu listeden Çaykur hiç çıkarılmadığı gibi çıkarılmasına da teşebbüs edilmemiştir.
Ancak bir gerçek varki Başbakan Erdoğan döneminde özelleştirme dairesi hazırda beklettiği özelleştirme projesini hiç vitrine koyamamıştır.Bu nedenle Sn.Bakan Hayatı Yazıcının beyanı tek gerçeği yansıtan beyandır.
Hal böyle olmasına rağmen Rize de beyanat veren kurum ve STK yöneticilerinin Eski başbakan Yilmaz ve  başbakan tayip Erdoğan sayesinde çaykur özelleştirilmemiştir beyanlarını vermektedir. Bu arkadaşlar 1980 den günümüze kadar gelen özelleştirme sürecini bilmemektedirler. Burada iki Rizeli başbakanı eş değerde göstermek  gerçekeleri saptırmaktır.bana göre  Sn.Erdoğana yapılan ir haksızlıktır..Özellikle ayni cümlede eski  başbakanla ,başbakan Tayip Erdoğanın aynı amacı güden Rizeli başbakanlar kategorisine konulması siyaseten yanlıştır.Esasen mukayese edilmesi veya liderler arasında değerlendirilmesi de yanlış bir ön görüdür.
Bu öngörünün sebebi belki 1992 öncesi düzenden yararlanmalardan kaynaklanabilir.
Peki 1992 1996 arasında hükümetin özelleştirme yönlendirmesi veya talımatı varmıdır ? Hayır.Yok.
Ancak genel müdür olarak AB gümrük birliği ,Dünya Ticaret Örgütü anlaşmaları,sektördeki başı bozuk ,sahte ,kaçak,taklit çaylarla ilgili taleplerimize olumlu yanıt veren bir hükümet var.Çaykurun özelleştirme paketi içinde olması ve bir gün gündeme gelmesi kaçınılmaz olduğuna göre çay bahçesindeki mevcut kötü durumdan,hasat ve alım sisteminden özel sektör ve çaykur kapasitelerinin müşterek bir plan içinde yeniden yapılanma,sermayenin asgari %40 inin üreticiye mal edilerek işletmelerin üretici sanayici bütünlüğü içinde yeniden yapılanma sonucu elde edilecek sermaye şirketine dayanan bir holding çatısı altında  toplanan bir yapı için Genel Müdürlük olarak hazırlık dönemi yetkisinin genel müdürlüğümüze verilmesini talep eden görüşmeler için resmi başvurumuz olmuştur.Ö.İ.sine ,Hazine müsteşarlığına,DPT ye ve hükümete çaydan elde edilen yaprak ve işçilikler ile beraber satışlardan elde edilecek sanayi gelirlerinin bölgeye gelmesi ile bölge ekonomisinin gelişen Türkiye ekonomisine denkleşemeyeceğini anlatarak kurulacak holdingde tarım-Turizm-Ulaştırma-limanlar,demiryolları,organize sanayi ve serbest bölgeler yapımında ,ülkeye girecek tüm yabancı çayların Türk alıcılar adına ithalat imtiyazının verilmesini talep ettik.Uzun süren görüşmeler sonucu 1995 yılı bütçesinin meclisten geçmesi ile yetkinin verileceği hükümetçe belirlendi.Ancak erken seçim bu çalışmanın uygulamaya geçirilmesini engelledi.Eğer 1995 sonu erken  seçimi olmasaydı bugün asgari 8000 ton yaprak işleme kapasiteli,yıllık 60-700 bin ton yaprak işleyebilir,üreticisine asgari yaş çay maliyeti +%30 ilave ücret ödeyen kardan %50 hisse veren bir imtiyazlı holdingin sahibi Rizeli,doğu Karadenizli çay müstahsilleri olacaktı.
Peki bu gün ne yapılmalı? Sn.Başbakanın Rizeliliği ile Çaykur en sonamı bırakılmalı veya Başbakanlık sonrasına mı bırakılmalı.?İşte bana göre yanlış yönlendirme ve tercih buradadır. 
Çaykur genel müdürünün öncülüğünde tüm beyanları ile katılan sivil toplum önderleri ne düşünüyorlar,çare nedir ortaya koymalıdır.Özellikle Çaykurun artık kendisinin bu konuda insiyatif alarak Öİ desin de rafta bekleyen modele göre değil ancak yeni bir organizasyon kurarak  sektörü yeniden yapılandırmalı ve kamu yönetiminden çıkarılarak tüm Karadenizlilerin iştiraki ile tüm Doğu Karadeniz halkının ortak olduğu su-ulaşım-yatarım-turizm kaynaklarını kullanabilen imtiyazlı bir sermeye şirketleri topluluğu haline getirilmelidir.
Bu yeni organizasyonda son 7-8yıldır çaykurun bilgileri olmasına rağmen kurulan bayi şirketleri monopolünden kurtarılmalıdır.Çay sektöründe %15-20 arasında seyreden bayilik ödentilerinin neden ve nasıl &30 hatta bazen %32 lere çıktığı ve paranın nereye aktığı sorgulanmalıdır.Özellikle paketlemelerin bu bayii şirketlerinin direk-indirekt içinde olduğu bir organizasyon a izin verilmemelidir.Çaysan AŞ deki tekel hisselerini kim satın almıştır.Bu şirketin çay ile ilgisi varmıdır.şirketin çay dışı dünden gelen ve bugünden gelirleri,mevcut varlıkları nedir, nasıl elde edilmiştir.Bunlarında sayın başbakana anlatılması gerekir.Çünkü çay bitkisi kökünden fışkıran yapraktan hem üretici,hem sanayici,hem de bayi geçinemez.Bugün son 7-8yıldır çay yaprağının dan sadece çaykura bağlı bayi şirketleri kazanmaktadır.Dünde Tekel bayileri kazanmıştır.
Sn.Başbakan , çaykura 2003 de 300 milyon YTL ve 90 000 tona yakın stokuın kullanımı ile borçsuz bir  600-700 milyon ytl .lık nakdi varlığı olan bir sayfa açmıştır.Ne oldu her yıl kar ediyorlardı 2009 da banka kaynağına düşüldü ve tekrar 400 milyon TL kaynak aktarıldığı söyleniyor.
Çaykurda çalışanların ve Genel müdürün çaykur tarihinde ilk kez borçsuz,yeterli öz kaynakla çalışma olanağı veren başbakana verilecek bir hesabı yokmu ?ki 1996 da borç ödüyorum diye bankaları kurtaranla karşılaştırılıyor.
Yetkililerin yapması gereken başbakana çözüm önerisi getirip ,Özelleştirme idaresinden idareyi maslahatı almaktır.Bunu da ancak başbakan Erdoğanın zamanında yaparsınız.Bunu yapmayıp sorunları halının altına süpürürseniz,ertelemeye seyirci kalırsanız,sektörün geleceğine kibrit suyu dökersiniz.
Nitekim çay kanunu engellendi üreticinin mayıs ayında 60 milyon TL zararı oldu.Ses yok.Ertelemeyi sağlayan aslanlar sessiz kaldı,kükreyemiyorlar.Oysa çay kanununda Sn. Erdoğanın zamanında çıkması gerekir.
Çünkü Rizeli başbakana derdinizi detayları ile saatlerce anlatırsınız,diğer illerden bir başbakana 5 dk.anlatırsınız gerisini memurlarına anlatırsınız.
Bu işin gerçeği budur. Anlayana,düşünene,sorumluluk hisseden içinde bu böyledir.

Önceki ve Sonraki Yazılar