Tuncer ERGÜVEN
OSMANLININ SON 200 YILI VE BUGÜNKÜ TÜRKİYE
İstiklal savaşı kazanımı sonucu kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti yeryüzündeki tüm devletler geleceğe dönük milletler arası yaşamını sürdürmek için geleneksel Türk örf ve adetlerine dayalı,muhafazakar fakat din devleti olmayan, din devleti yerine batı tarzı layık bir model seçilmiştir.
Esasen bu modeli seçen Mustafa Kemal değildir.Osmanlı devletinin tanzimattan ,1.ci meşrutiyetten beri ulaşmak istediği modeldir. 4.cü Murat,ikinci Mahmut,Abdulmecit,hatta Abdulhamit hanların , padişahlarımızın arzuladığı modeldir.
Modern liseleri ,Askeri okulları,Tıbbiyeyi,Mühendis okullarının ilk kuruluş yılları Cumhuriyet öncesi kurumlarıdır.
Peki Osmanlı padişahları ve yöneticileri neden batıya eğitim için yurttaş gönderdiler,neden batıdan askeri ve sivil eğitimci aldılar.Neden ulema okulları,medreseler eğitim sistemi ile yetinmediler ?Neden askeri ve sivil yönetim prensiplerini emevilerden,Abbasilerden kalma metotlarla devleti yönetmediler de ,Selçuklu devleti mirası ve Türk Anadolu beylikleri ile yükseldiler.
Türkler Müslümanlığı din olarak seçtikleri andan Osmanlı padişahı Yavuza kadar dönemine kadar İslamiyeti orta orta Asya geleneği Semerkant –Buhara İslam kültürü ürünü Ahmet Yesevi , Kaşgarlı Mahmut ,Mevlana felsefesi yaklaşımı ile Yunus emre hümanizmi, Hacibektaş veli anlayışı ile devletin din anlayışını sergilerken ,devletinin hudutları içindeki diğer dinlere baskıcı,yok edici uygulamalar da bulunmayarak Osmanlılar devletten imparatorluğa geçişi sağlamışlardır.
Ancak İmparatorluk yavuzdan itibaren Türkmen Türk guruplarını siz suni islam
Değilsiniz o halde topraklarımızdan ya gidersiniz ya ölürsünüz tavrını yurttaşlarına,ırkdaşlarına ve dindaşlarına yaşatınca Kürtlük ve yerel kürt özerkliklerine destek çıkılmıştır.
İşte bugünkü alevi Kürtler bu mezhepçiliğin ürünüdür.Acaba derin stratejistimiz buna ne buyurur.
Haçlı ordularını Katoliklerin oluşturduğu ,orhodoxların üzerinden silindir gibi geçtiğini,Bizansi yağmaladıklarını hatırlamalıyız.Güney batı Anadoludan itibaren karşılarında Selçukluları buldukları zaman Türklerle haçlılar (İngiliz-Franszı-İtalyan-german-Norman-İtalyan-Venedik,Kastelya askerlerinden oluşan oduydu-Yani içinde orthodox yoktu,çünkü papanın ordusuydular.Önemli olan İsevi dünyanın ve orta doğunun Katoliklerin kontrolüne alınmasıydı.
Kırım savaşına sevk edilen Britanya ve fansa birliklerine Katolik papazlar Rusyaya ve orthodox dünyasına karşı verilen bir dini savaş olarak askerleri motive ederken ,Rusyanın İstanbulu ve balkanlara yayılmasını,yani Osmanlı imparatorluğunu yok etmesine izin vermemeyi amaçlıyordu.
Yani 1850 ler de sözde bir imparatorluk var,onu paylaşmak isteyen akbabalar hazırda bekliyor fakat öncelik ve paylaşımda anlaşamıyorlar.Bu halde olan Osmanlı Kırım için değil tahtını korumak için orthodox liderliğine karşı kurulan son Katolik haçlı ordusu ile işbirliği yapıyordu.
Stratejik derinlikçi prof.ler acaba yeni Osmanlı derken bu dönemimi kastetmektedir,Yoksa sevr anlaşması ile son bulan Osmanlı dönemini kastetmektedir.Hiç şüphesiz yavuz Öncesi veya kanuni dönemini kastetmemektedir. Şimdi tekrar kırıma dönelim.
Kırım Savaşı, 4 Ekim1853 - 30 Mart1856 tarihleri arasındaki Osmanlı-Rus Savaşıdır. Birleşik Krallık, Fransa ve Piyemote-Sardinya'nın Osmanlı tarafında savaşa dâhil olmasıyla savaş, Avrupalı devletlerin Rusya'yı Avrupa ve Akdeniz dışında tutmak amacıyla verdiği bir savaş halini almıştır. Savaş, müttefik güçlerinin zaferiyle bitmiştir.Rusya, 1853 yılından itibaren Kavalalı Mehmet Ali Paşa bunalımı sırasında takip ettiği zayıf bir Osmanlı Devleti üzerinde etki alanı kurma politikasını bırakarak, bu devleti yıkma politikası takip etmeye başladı. Bunu gerçekleştirebilmek için de kutsal yerler sorununu kullandı. Osmanlı Devleti, Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs ve çevresinde Katolik ve Ortodoks cemaatlerine çeşitli ayrıcalıklar tanımıştı. 1853 yılına gelindiğinde ayrıcalıklar konusunda Rusya ile Katolikliğin dünya çapında savunuculuğunu yapan Fransa çatışmaya başladılar. Bu durumu bahane eden ve asıl amacı "Hasta adam" gözüyle baktığı Osmanlı Devleti'ne ve onun bekasına son vermek isteyen Rusya, Birleşik Krallık'a mirasın paylaşılması teklifinde bulundu. Ancak, çıkarları gereği Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünün muhafazasından yana olan Birleşik Krallık bu teklifi kabul etmedi. Bunun üzerine Rusya, tek başına harekete geçerek, Osmanlı Devleti'ne bir ittifak teklifinde bulundu ve bu devletin sınırları içinde yaşayan Ortodoksların koruyuculuğunun Rusya'ya bırakılmasını önerdi. Osmanlı Devleti Britanyanın da desteğine güvenerek Rus isteklerini reddetti.
Bu bağlamda gelişen Osmanlı Devleti-Rusya gerginliği, Birleşik Krallık başta olmak üzere Avrupa devletlerinin de ilgisini çekmekte gecikmedi. Birleşik Krallık hükümeti, 1853'te yaşanan gerilim sırasında Rusya'ya karşı Osmanlı Devleti'ni destekleme politikasını benimsedi. Bu tercih, Osmanlı Devleti'ne destek olma isteğinin ötesinde, Avrupa'daki güç dengelerini yeniden tanımlama amacı taşıyordu. Avusturya İmparatorluğu'na karşı 1848 yılında başlayan Macar ayaklanmasının Rusya'nın yardımıyla kanlı bir şekilde bastırılması, bu dönemde Rusya'nın Avrupa'da artan bir şekilde güç kazanmasının göstergesi olarak yorumlanmıştı. Birleşik Krallık, bu ve benzer nedenlerle Avrupa'daki güç dengesinin kendi aleyhine bozulmasını engellemek istiyor, bu amaç doğrultusunda Rusya'nın güçlenmesinin önüne geçmeye çabalıyordu. Bunun yanında, Osmanlı Devleti'nin dağılması Rusya'nın topraklarını güneye doğru genişletmesi anlamına gelecekti; bu durum Birleşik Krallık'ın Asya'daki kolonilerine (özellikle Hindistan'a) ulaşmasını zorlaştıracaktı.
Savaşın başlangıcında Osmanlı ordusu Balkanlar'da başarılı oldu. Fakat Batum'a yardım götüren Osmanlı donanması 30 Kasım1853'te Rus donanması tarafından Sinop açıklarında batırıldı. Rusların bu ani hareketi ve Karadeniz'de durum üstünlüğü sağlamaları Boğazlar'ı ve İstanbul'u tehlikeye düşürdü. Bu durum Avrupa devletlerini endişelendirdi. Birleşik Krallık ve Fransa devreye girerek tarafları uzlaştırmak istedi, ancak yapılan teklifi Rusya reddetti. Bunun üzerine Fransa ve Birleşik Krallık, Rusya'ya bir ültimatom verdiler .
Çar, ültimatomu ve istekleri kabul etmedi ve Rus ordusuna Tuna nehrini geçerek ilerleme emrini verdi. Birleşik Krallık ve Fransa, 12 Mart1854'te Rusya'ya savaş ilan ettiler.Birleşik Krallık ve Fransa, Osmanlı Devleti lehine savaşa girerken Avrupa kamuoyunu tatmin edecek ve özel menfaatler sağlayacak tedbirleri almayı da ihmal etmediler. Bu maksatla 12 Mart1854'te İstanbul'da; 10 Mayıs1854'te Londra'da ve 14 Haziran1854'te Avusturya ile antlaşmalar imzaladılar. Avusturya ile yapılan antlaşma Tuna eyaletlerinin Rus ordusundan boşaltılmasını öngörüyordu ve Avusturya, gerekirse asker göndermeyi taahhüt etmekteydi. Bu nedenle 15 Mart1855'te Sardinya Krallığı da ittifaka katıldığını açıkladı.
Savaş devam ederken Osmanlı ülkesinin Epir, Etolya ve Teselya eyaletlerinde Rum halkının isyan hareketleri başladı. Yapılan ikazlar dikkate alınmadı ve bunun üzerine Fransızlar Pire limanına asker çıkararak Yunanistan'ı abluka altına aldılar. Bu hareket Yunanistan'ı tarafsızlığa mecbur etti ve Rusya da bir müttefikini kaybetti.
Savaş Tuna, Kafkas ve Karadeniz'de yoğunluk kazandı. Tuna cephesinde durum önce Osmanlılar lehine gelişti. Fakat bir süre sonra Rus ordusu Silistre'ye kadar ilerledi. Bunun üzerine Britanyalı ve Fransızlar Gelibolu yarımadasına asker çıkardılar ve çıkan birlikleri Varna bölgesine sevk edildi. Bu sırada Avusturya da Rusya'yı baskı altına aldı. Rus ordusu Silistre önlerinden çekilmeye mecbur kaldı. Müteakiben de Eflak ve Boğdan'ı tahliye ederek savunmaya geçti.
Müttefikler, Rusya'yı barışa zorlamak için Kırım yarımadasında da bir cephe açmaya karar verdiler. 20 Eylül1854'te 30 bin Fransız, 21 bin Britanyalı ve 60 bin Osmanlı askerinden oluşan müttefik kuvveti 89 harp ve 267 nakliye gemisiyle Kırım'a çıkarıldı. Ancak Kırım Savaşı düşünüldüğü gibi kısa sürede tamamlanamadı. 1855 ilkbaharında 140 bin kişilik bir müttefik kuvveti daha bölgeye çıkarıldı. Ruslar mağlup oldu ve çekilmek zorunda kaldılar. Kafkas cephesinde ise Ruslar başarı kazandılar ve Kars'ı ele geçirmeye muvaffak oldular.Çar I. NikolayII. AleksandrII. AleksandrRusya ile Osmanlı Devleti, Birleşik Krallık ve Fransa arasında Paris Antlaşması'nın imzalanmasıyla savaş sona erdi.
Savaşın sonuçları
Kâğıt üzerinde, savaşın galiplerinden olan Osmanlı Devleti, aslında savaştan çok büyük zarar alarak çıkmıştır. Çok pahalı olan bu savaşı yürütebilmek için Osmanlı devleti, ödeme yeteneğinin çok üstünde borç almıştır. Endüstrileşmeyi kaçırdığı için ekonomisi çağdışı kalmış olan devlet, bu borçların altından kalkamayacak ve 1881 yılında II. Abdülhamit döneminde Düyunu Umumiye idaresinin kurulmasıyla, Avrupalı devletlerin mali denetimi altına girip, yarı sömürge olacaktır.
İşte stratejik derinlik diye buna derler ,tıpkı Davut beyin Gazze,Arap,Kürt ve Süriye politkası gibi.
Kırım Savaşı'nın sonunda ilan edilen Islahat Fermanı, Osmanlı reform hareketlerinde çok önemli bir yer tutar. Islahat Fermanı'nın amacı, imparatorluk içindeki herkese Osmanlı yurttaşlığı vererek, yasalar önünde dine bakılmaksızın eşitlik sağlamaktı. Islahat Fermanı ile Batı'da dolaşan liberal düşünceler Osmanlı Devleti'ne girmeye başlayacaktır.
Kırım Savaşı, İtalya birliğine giden yolu hızlandırmıştır. Savaşa asker göndererek Birleşik Krallık'ın sempatisi ve Fransa'nın etkin desteğini kazanan Sardinya-Piemonte Krallığı, savaşı izleyen yıllarda İtalya birliğini kuracaktır.
Çağımızın ve günümüzün Haçlı ittifakı Natoya bakalım.Nato eski SSCB tehdidine karşı kurulmuş bir ittifaktır.İçinde orthodox Yunanistan ın bulunması ,Akdeniz ülkesi olmasındandır ve coğrafiktir.Yunanistanı yok sayarsak Dini bakımından Katolik be Protestanların Orthodox liderliğine tarihi görev olarak değerlendirerek sıcak denizlere kadar inmeyi ve dünya hegemonyasında yer almayı isteyen SSCB_Rusya ya karşıdır. Yani Türkiye son haçlı dayanışması ile iç içedir ve bu ittifakın stratejik gerçek ortağı İsraildir.
Şimdi Davut bey Barzaniye gidiyor ve Kuzey Süriyede Kürtleri desteklememesini isteyecekmiş.Yani adam onları ben bunun için eğittim diyor bizim hazretin isteklerine bak.
Diyarbakır Belediye başkanının beyanına ses yok.İçerde resen bir isyan var.Biz hala daha orta doğuya,uzak doğuya ,Gazze ye ,Mısıra,Libya ya akıl satıyoruz.
Ben bugünkü halimizi Kırım savaşı dönemindeki padişahlık dönemine benzetiyorum .O dönemde savaş için baskı yapan medrese öğrencileri eylem yapınca yargılanırlar,hatta savaşa karşı olan padişahı tehdit edince yargılanırlar.,Yargıda Osmanlının derhal Rusyaya savaş açması için gösteriler yaparlar ve bu nedenle yargılanırken mahkeme 100 medrese öğrencisinin cepheye gönderilmesini ister.Medrese öğrencileri itiraz ederler ‘’ Biz Savaşmak için değil din öğrenmek için medrese eğitimi aldık’’ diye itiraz edince ,mahkeme onları Girit e sürgüne gönderir.Acaba Suriye ye karşı savaş açmamızı isteyen ,kılıç kuşanmamızı isteyen ,Kürtlerin her hareketini ve talebini hergün biraz daha içine sindirenlere bir örnek teşkil edermi.