Öğr. Gör. Dr. Taner EROL

Öğr. Gör. Dr. Taner EROL

Kapalı Maraş: Hafızanın Yeniden Uyanışı

Kıbrıs, tarih boyunca stratejik konumu nedeniyle birçok devletin ilgisini çeken bir ada olmuştur. Osmanlı’dan İngilizlere, oradan da bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’ne uzanan süreçte, ada yalnızca siyasi çekişmelere değil, aynı zamanda insani trajedilere de sahne olmuştur. 1974’te gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı, bu trajedinin bir sonucu ve aynı zamanda bir dönüm noktasıdır. Kıbrıs Türklerine yönelik mezalim karşısında Türkiye'nin müdahalesiyle, adada iki ayrı yönetim oluşmuş ve bu yapı günümüze kadar devam etmiştir. Bu bağlamda, Kapalı Maraş meselesi yıllardır süregelen tartışmaların merkezinde yer almaktadır.
Bir Hayalet Şehir: Kapalı Maraş
1974 öncesinde Akdeniz’in en gözde turizm merkezlerinden biri olan Maraş, lüks otelleri, eğlence mekânları ve eşsiz sahiliyle dünyanın dört bir yanından turistleri kendine çekiyordu. Ancak Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında askeri bölge ilan edilerek 46 yıl boyunca kapalı tutuldu. Bu uzun süre boyunca Maraş, yalnızca fiziken değil, hukuki ve diplomatik açıdan da adeta bir çıkmazın içinde kaldı.

Maraş’ın kapalı kalmasının temel sebeplerinden biri, Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik müzakerelerde önemli bir koz olarak görülmesidir. Bölgede eski Rum mülk sahiplerinin iddiaları ile Osmanlı’dan kalan vakıf mallarına dair belgeler arasında ciddi bir hukuki çatışma mevcuttur. Bu belirsizlik, bölgenin geleceğine dair tartışmaların önünü açmış, ancak somut bir çözüme ulaşılamamıştır.
Tarihî Gerçekler ve Barış Harekâtı
Maraş’ın açılması siyasi, ekonomik ve hukuki açılardan çeşitli tartışmalara neden olmaktadır. Ancak asıl sorgulanması gereken, Kıbrıs’ta neden bir barış harekâtının gerekli olduğudur. 1963-1974 yılları arasında Kıbrıs Türk halkı, EOKA terör örgütünün saldırılarıyla büyük acılar yaşamış, birçok köy basılmış, sivil halk büyük kayıplar vermiştir. Bu süreç, Kıbrıs Türklerinin sadece bir güvenlik meselesi değil, varoluş mücadelesi verdiği bir dönem olarak hatırlanmalıdır.
Kıbrıs Barış Harekâtı, adada yaşanan insani trajedilere bir son vermek ve Kıbrıs Türk halkının güvenliğini sağlamak amacıyla gerçekleştirilmiştir. Ancak günümüzde bazı çevreler, bu harekâtın tarihî bağlamını görmezden gelerek yalnızca siyasi hesaplarla yorumlamaktadır. Oysaki Kıbrıs meselesini değerlendirirken, yaşanan insani kayıpları ve adada barışın nasıl tesis edildiğini göz ardı etmemek gerekmektedir.
Uluslararası Hukuk, Ekonomi ve Diplomasi
Maraş’ın açılması, uluslararası hukuk bağlamında farklı yorumlara konu olmaktadır. Bir kesim, Maraş’ın eski sahiplerine iade edilmesi gerektiğini ve bu adımın Birleşmiş Milletler kararlarına aykırı olduğunu savunurken, diğer bir kesim ise bölgenin Osmanlı’dan miras kalan vakıf malları kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini öne sürmektedir. Bu noktada hukuki süreçlerin titizlikle yürütülmesi, hak sahiplerinin mağdur edilmemesi ve uluslararası toplumun tepkisinin dikkate alınması önem arz etmektedir.
Ekonomik açıdan bakıldığında, Maraş’ın açılması KKTC ekonomisine önemli katkılar sağlayabilir. Bölgenin yeniden turizme kazandırılması, ticaretin canlanması ve istihdam yaratılması gibi unsurlar, KKTC’nin kalkınması açısından büyük fırsatlar sunmaktadır. Ancak bu sürecin planlı ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir. Altyapı yatırımları, çevresel etkiler ve hukuki statü gibi konular göz önünde bulundurulmadan atılacak adımlar, uzun vadede sorunlara yol açabilir.
Diplomatik açıdan değerlendirildiğinde ise Türkiye’nin bölgedeki gücünü etkin kullanarak, Maraş meselesini uluslararası platformlarda güçlü bir şekilde savunması gerekmektedir. Ancak bu süreçte, Kıbrıs meselesinin genel çözümüne zarar vermeden, diplomatik diyalog ve uzlaşı yollarının açık tutulması önemlidir. Türkiye ve KKTC’nin uluslararası arenada daha etkin bir politika izlemesi, yalnızca Maraş’ın statüsünü değil, Kıbrıs Türk halkının genel haklarını da güvence altına alacaktır.
Geleceğe Bakış: Maraş’ın Yeniden İnşası
8 Ekim 2020’de halkın ziyaretine açılan Maraş, yalnızca bir turizm hamlesi olarak görülmemelidir. Bu adım, aynı zamanda tarihle yüzleşme ve hakların korunması adına önemli bir gelişmedir. Ancak bölgenin kaderi yalnızca sembolik adımlarla belirlenmemeli, somut projelerle desteklenmelidir.
Maraş’ın tamamen hayata döndürülmesi, uluslararası hukuk ve diplomatik dengeler gözetilerek gerçekleştirilmelidir. Restorasyon çalışmaları, turizmin canlandırılması ve ekonomik faaliyetlerin teşvik edilmesi gibi adımlar, bölgenin yeniden canlanmasını sağlayabilir. Ancak bu süreç, tarihî mirasa saygı gösterilerek ve hukuki sorunlar çözüme kavuşturularak ilerlemelidir.
Maraş meselesi, yalnızca Kıbrıs Türklerinin değil, tüm bölgenin geleceğini etkileyen bir konudur. Türkiye ve KKTC’nin bu konuda stratejik bir politika izlemesi, adanın barışçıl bir çözüme kavuşmasını sağlarken, Kıbrıs Türk halkının haklarının da korunmasına katkı sunacaktır. Bu nedenle Maraş’ın geleceğini şekillendirirken, tarihî sorumluluk bilinciyle hareket edilmelidir.
 


Önceki ve Sonraki Yazılar