Öğr. Gör. Dr. Taner EROL

Öğr. Gör. Dr. Taner EROL

Hukuk Karşısında Meslek Ayrımı Olmaz

Demokratik hukuk devletinde herkes eşittir. Hukukun üstünlüğü, anayasal düzenin temeli olup, meslek fark etmeksizin her vatandaş için bağlayıcıdır. Eğer bir hukuk ihlali söz konusuysa, ilgili kişi anayasanın öngördüğü şekilde cezalandırılmalıdır. Aksi bir durum, hukuk devletinin çöküşüne yol açar ve adaletin seçici bir şekilde işletildiği algısını doğurur.
Son günlerde gazetecilere yönelik yargı süreci, kamuoyunda çeşitli tartışmalara neden oldu. Suat Toktaş’ın tutuklanması ve Timur Soykan ile Barış Pehlivan’ın adli kontrol şartıyla serbest bırakılması, hukukun objektifliği bağlamında değerlendirilmeli. Gazetecilik mesleği, şeffaf ve objektif olmayı gerektirir. Ancak bu durum, gazetecilerin hukukun üstünde olduğu anlamına gelmez. Hukukun çerçevesi bellidir; suç ve suçlu tanımları anayasada açıkça belirtilmiştir. Kişisel verilerin izinsiz kaydedilmesi ve yayılması suç teşkil eder. Gazeteci olmak, izinsiz kayıt alma ve kişisel bilgileri ifşa etme hakkını vermez.
Benzer vakalara baktığımızda, hukuk karşısında tüm mesleklerin eşit olduğu gerçeğini görmek mümkündür. Örneğin, geçmişte kamu görevlileri veya akademisyenler tarafından gerçekleştirilen benzer hukuk ihlalleri de benzer şekilde cezalandırılmıştır. Kamu yararı ilkesi, burada belirleyici unsur olmuştur. Örneğin, bir kamu görevlisinin devlet sırrını hukuka aykırı şekilde paylaşması veya bir akademisyenin etik kurallara aykırı hareket etmesi durumunda da yargı süreci işletilmektedir. Bu tür örnekler, gazetecilerin veya herhangi bir meslek mensubunun hukuk karşısında ayrıcalıklı olmadığını açıkça göstermektedir.

Bu tür yargı süreçleri üzerinden siyaset yapmak, hukukun araçsallaştırılmasına sebep olur. Siyasi malzeme üretmek ve ülke gündemini değiştirmeye çalışmak, adaletin tarafsızlığına zarar verir. Hukukun temel amacı, bireylerin haklarını korumak ve toplumsal düzeni sağlamaktır. Eğer toplum mevcut yasaları uygun bulmuyorsa, anayasanın sunduğu değişiklik yolları bellidir. Kurallar demokratik süreçler çerçevesinde değiştirilebilir; ancak mevcut yasalar yürürlükteyken herkesin bu kurallara uyması zorunludur.
Basın özgürlüğü ve fikir özgürlüğü kavramları, hukuki sınırlar içinde değerlendirilmelidir. Eğer bir gazeteci hukuka aykırı bir işlem yapıyorsa, bu durumu basın özgürlüğü ile ilişkilendirmek hukukun temel mantığına zarar verir. Örneğin, başka ülkelerde de benzer durumlarla karşılaşılmaktadır. ABD’de, ulusal güvenliği tehdit eden belgeleri yasa dışı şekilde paylaşan gazetecilere yönelik yasal işlemler yapılmıştır. Fransa’da veya Almanya’da da kişisel verileri izinsiz ifşa eden basın mensupları yargılanmaktadır. Bu örnekler, hukukun evrenselliğini ve meslek fark etmeksizin işletilmesi gerektiğini gösterir.
Bu olay basın özgürlüğünü engelleme veya fikir özgürlüğüne darbe olarak nitelendirilemez. Hukukun işleyişinde, kamu yararı gözetilerek kararlar alınır. Eğer yargı makamları, kamu yararını farklı değerlendirseydi, süreç başka bir şekilde ilerleyebilirdi. Ancak mevcut durumda hukuk kuralları işletilmiş ve bir mağduriyet oluşmamıştır. Tüm meslekler hukuk karşısında eşittir ve kimse hukukun üstünde değildir. Bu nedenle, sürecin siyasi bir tartışma malzemesi haline getirilmesi yerine hukukun sağlıklı işleyişine odaklanmak daha doğru olacaktır.
 


Önceki ve Sonraki Yazılar