ALKIŞLANAN CÜCELER

Sabahları kalkınca etrafınıza bakınız. Kahvaltı yapacak kahvaltılığınız var. Kahvaltı sonrası gidecek işiniz var. Dünyanın küçük kederlerini başınızın üstünde dağ gibi taşımaz, hayatın gereği olarak algılarsanız hoş bir eğlence yok mu sizin için?
            Büyüklerinizin anlattığı kıtlık ve savaş hatıralarını aklınızdan geçiriniz. Oynayacak oyuncaklarınızın taşlar ve topraklar olduğunu hatırlayınız. Savaşlara gönderilen ana kuzularının bıraktığı yetimlere ağıtlar yakıldığı kara günleri düşününüz. Yürekleri yanan, yandıkça beyinlerde fırtınalar koparan asker analarını gözünüzden geçiriniz.
            Şimdi de başınızı iki elinizin arasına alıp dizkapaklarınıza dirseklerinizi dayayarak bu güzelim dünyanın ayarının niye bozulduğunu çözümlemeyi deneyiniz.
            Madenler ve çıkarlar için öldürülen bebeklere ağlayınız.
            Ekmek bulamayan, üzerinde sineklerin uçuştuğu insanların kahrını yüreklerinizde hissetmeyi deneyiniz.
            Sonra da zayıflamak için harcanan paralara hayıflanın da insan olduğunuzun zevkini çıkarınız hiç olmazsa.
            Örgütler…
            Çeteler…
            Çıkar kavgaları…
            Güç çatışmaları…
            Alkışlarla karşılanan büyük sanılan cüceler…
            Evladımız, canımız dediğimiz vatan hainleri…
            Çalışmadan geçinenler…
            Çalışıp da kazanamayanlar…
            Hak etmeden büyüyenler…
            Hak ettiği halde hakkını alamayanlar…
            Nasılda bu güzelim dünyayı başımıza zindan etmişiz değil mi?
            Bu kısacık dünya hayatının çok uzun olduğunu zannederek ne cürümler işlemişiz değil mi? Hem de büyük işler yapmakta olduğumuz zannıyla…
            Ucuz fiyatlara bizi pazarlayanlara lanetler olsun…
            Erdemi öğretmeyenlere yazıklar olsun…
            Erdemlileri etkisiz yapanlar yerin dibine batsın…
            Ağlamasını unutturanlara, gülmenin zevkini kaçıranlara, çalışma aşkımızı sömürenlere, insanlığımızı vahşice törpüleyenlere kahır eksik olmasın…
Şair durumu şöyle özetlemiş;
***
Kara bulut gibi, üstümüze çöktünüz,
Derdinizden başka da dert bırakmadınız.
Berbat elbiseler üstümüze ölçtünüz,
Yanınızda bir tane mert bırakmadınız.
***
Yağdınız, suyunuz dahi çamurlu çıktı,
Özyurdumda bir kuru fert bırakmadınız.
Emellerinize baktım, uçuk kaçıktı,
Yanınızda tohumluk sert bırakmadınız.
***
Her zaman bize sormadan kural koydunuz,
Oyunda oynanmadık kart bırakmadınız.
Tüm kuzuları yediniz, sandık doydunuz,
Üstümüze salınmadık kurt bırakmadınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar