Ahmet ÇİÇEK
Kuyruğu Sıkışanın Maskesi Düşüyor
Tayyip Erdoğan, 1994’ten bu yana ezberbozan duruşu ve her şeye rağmen istikametinden taviz vermemesiyle Türkiye’de ve dünyada birçok hesapları bozdu.
Tabi 94’ten bu yana kendi çarklarını öyle ya da böyle sürdüren, kendilerini milletin ve devletlerin efendisi sayan pek çok fildişi kule işgalcilerinin maskeleri kuyrukları sıkıştıkça, hesaplar bozuldukça düştü, düşüyor.
İşin bu raddelere geleceğini tahmin ediyorlardı. Bu yüzden Erdoğan paradigmasını çözebilmek, kontrol etmek ve nihayet çökertebilmek için çok debelendiler.
Türkiye yeniden kontrol dışı bir iktidar ile karşı karşıyaydı. Deha evvel de böylesi durumlarla karşılaşılıyordu ama onlar bir şekilde zapturapt altına alınabilmişlerdi. Alınamayanlar da çökertilebilmişti.
Oyunu daha çok iç mihraklardaki piyonlar üzerinden kurdukları için bizler olup biteni iç kaynaklı gibi görürüz, daha doğrusu görürdük. Bu yüzden içimizdeki mihrakların kendi orijinleriyle inisiyatif aldıklarını sanmak safdillik olur. Türkiye gibi bir ülkede görünenler asla göründüğünden ibaret değildir. İç mihraklar dıştaki ağababalarının ağızlarına bakarak yol alırlar.
Fakat işler istedikleri gibi gitmeyince durum biraz daha başkalaştı. Şecaat arz ederken sirkatin söylemek gibi kuyruklarına basıldıkça maskelerin bir bir düşmeye başladığına tanık olduğumuz şu günlerde artık ağababalar da kendilerini, asli suretlerini belli etmek göstermek mecburiyetinde hissettiler kendilerini.
94’ten bu yana süreci şöyle bir hatırlayalım mı?
Evvela mahpus yoluyla sindirmek istediler, tutmadı. Sonra parti kapatmalarla yol kesmek istediler, olmadı. Ordu içerisindeki cuntacıları devreye soktular, olmadı. Basını, YÖK’ü, STK’ları, ekonomi patronlarını işe koştular, olmadı. İçteki ihanet şebekelerini harekete geçirdiler, iftira kampanyaları yürüttüler ama tutmadı. Her gün dillerinden düşürmedikleri ve şimdilerde hiç anılmayan laiklik, irtica ve Atatürk maskeleri ile beyaz Türkler sahneye çıktı, olmadı. Ekonominin kriz yaşaması için küresel ya da ulusal her fırsat ve spekülasyonlardan medet umdular, olmadı.
Bu başarısızlıklar üzerine toplumsal psikoloji denemeleri yaptılar. Gezi olaylarından bir Tahrir devşirmeye çalıştılar, çok debelendiler yine olmadı. Nihayet oldukça iyi hesaplanmış Gülenist darbe şovunu da gördük. Ne kadar çıkmazda gördüler ki kendilerini 40 yıldır özü ifşa edilmemiş, sinmiş bu sinsi yapılanmayı da deşifre etmekte beis görmediler.
Diğerlerinden daha çok tehlikeli, dıştan dost görünümlü ama özünde her türlü çirkefliği barındıran bu yapının bu kadar kısa sürede pespaye oluşu kuyruklarının Erdoğan tarafından sıkıştırılmış olmasından kaynaklıdır. Onun dışında bu sinsi yapının maskesini düşürebilecek biri var mıydı, hiç sanmıyorum.
Ve PKK, HDP, YPG, PYD kozları. Arap baharı ile kaynayan kazan Suriye’de iyice tutuşunca acaba Doğu ve Güneydoğu’yu da Suriye minvaline katabilir miyiz hesabıyla bu defa dağlarda değil, tıpkı Suriye’de olduğu gibi cadde ve sokaklarda terör düğmesine basıldı. Büyük şehirlerimizde de panik havası oluşturmak istediler. Fakat yine hesaplar tutmadı. Pek yakında ismi kısaltılmış bu örgütlerin hiçbiri hayatta kalamayacak. Erdoğan’ın dediği gibi ya teslim olacaklar, ya da imha edilecekler.
İşte böyle…
Bütün bunlar ortada dururken dost görünümlü Batının da maskesi düşmüş oldu. Bakmayın bizi Avrupa Birliğine alacaklarmış gibi fasıl fasıl oyalamalara. Bakmayın NATO ülkelerinden biri oluşumuza. Bakmayın ABD ile müttefiklik oyunumuza… Bunların hepsi hikâye…
Ne beşi bir yerdeler bizim dostumuz, ne Avrupa, ne Amerika, ne Rusya, ne İran, ne de diğer ağababalar… Biz biliyoruz ki eğer Türkiye tarihsel bölgesinde kendi yönergeleriyle Yeni Türkiye yolunda ilerleyecekse, devasa projeleri kısa zamanda bir bir sergileyecekse, gündem bulan değil gündem oluşturan bir ülke olacaksa dostu pek az olur, düşmanı pek çok.
Yıllardan beri söylüyorum, bir kere daha söyleyeyim. 2023’e kadar Türkiye’nin yolu çok meşakkatli olacak. Fakat Türkiye kendi rotasını belirledikçe, Dünyanın yularını tutan ağababaların yeryüzünde fitne fesat ve savaştan başka hiçbir şey üretmediklerini zamanı geldiğinde yüzlerine çarptıkça her şey daha da açık seçik ortaya çıkacak.
Ama siyasetin doğası gereği dengelerle birlikte hareket etmek gerekir. Her düşmana aynı anda topyekûn cephe açmak gibi bir kahramanlığa gerek yok. Kimin ne olduğunu bilmek ve onlara bildiğimizi hissettirmek de yeterli marifettir.
Kimsenin milletimizin aklıyla alay edemeyeceği zamana doğru ilerliyoruz.
Yolumuza örtülü ya da örülü daha pek çok hesaplar var… Ama kaderin üstünde bir kaderin var olduğunu da çok şükür unutmadık.
Allah, nusret elini üzerimizden eksik eylemesin.
Kandilimiz mübarek olsun.