Ahmet ÇİÇEK
ÇAYKURutan POLİTİKALAR
(Pek muhterem, değerli okurlarım;
Bir süredir yoğunluğun dolayısı ile yazılarımı aksattığımın farkındayım. Bir süre daha aksatmaya devam etmek durumundayım. İnşallah bu sürenin sonunda güzel haberlerle yeniden buluşmuş oluruz. Anlayışınız için teşekkür ederim.)
Ülkemizde birçok şeyde –doğru, yanlış- reformlar yapıldı, yapılıyor. Fakat ÇAYKUR bildiğimiz eski ÇAYKUR. Başına kim gelirse gelsin, iktidarda her kim olursa olsun ÇAYKUR’un standart bir düzeneği var, şaşmıyor. Hangi durum ya da sorun ile karşılaşırsa karşılaşsın kendi standardını asla bozmuyor. Bu cümlelerin kastını kota ve kontenjan meselelerinden örneklendirebiliriz. Kota ve kontenjan için idarenin haklı sebepleri vardır, olabilir. Zaten kimse neden kota ve kontenjan var diye sorun çıkartmıyor. Sorunun temelinde vatandaşımızın gereksiz yere mağduriyeti var. Ortada bir mağduriyet varsa standartta ısrar edilmez, bir çözüm yolu için alternatifler üretilir. Sorun bu.
Peki, sorunun çözümü var mıdır, varsa nedir?
Var, bu yazının yazılma sebebi de zaten budur. Kuru kuruya muhalefet yapmanın anlamı yok. Önerimiz şudur:
Bir çay alımyerinin müstahsili belli, o müstahsilin kotası-kontenjanı belli, alımyerinin ve fabrikaların da kota ve kontenjanı bellidir. Bunlar belli hesaplamalar usulünce oranlanmıştır. O halde yapılması gereken çok basit: Müstahsiller haftalara göre gururlandırılacaktır. Örneğin, bir alımyerinin 100 müstahsili var, günlük 8 ton alım yapabiliyor diyelim. 100 müstahsilin 20 si satış yapsa bir günde bir müstahsil 450 kg çay satmış olur. Bir müstahsilin ortalama kota miktarı 3-4 ton olduğunu biliyoruz ki o halde bir müstahsil bir haftada işlemini halletmiş olur. Kaldı ki kimi müstahsillerin kotası 1-2 tondur, bu durumda 100 müstahsilin 30-40 ı ilk haftada işini bitirmiş olur.
Bu usul ile çayın kalitesi de artmış olur. Şöyle ki; vatandaş, alışılagelmiş haliyle çayını üç dört günlük kotasına göre topluyor ya da toplatıyor. O çay, çaylığından geçmiş olduğu halde, icabında toplandıktan dört gün sonra fabrikaya gönderiliyor. Güya devlet kaliteli çay almak için, seçtiriyor falan filan. Hâlbuki dört günlük çayı almakla kalitesini kendi düşürmüş oluyor. Eğer yukarıda ifade ettiğimiz şekli ile alım olursa fabrikalarımız günübirlik taze çayları işlemiş olur. Böylece çay kalitesinde de belirgin bir artış olur.
Söz konusu çay alım usulu bir sürgün dönemi için sorun oluşturabilir. Çünkü tüm bahçelerde aynı anda çay gelmiyor. Fakat bir kere bütün çayları bir haftada toplayınca sonraki sürgünlerde hepsi birden gelir. Varsayalım ki gelmesin, komşular birbirlerinin kota haklarında değiş tokuş yapmak suretiyle de sorunu çözmüş olurlar.
Şunu kabul etmek gerekir ki insanlarımız artık sadece çaya bağlı olarak ekonomik hayatlarını sürdüremiyorlar. En çok göç veren şehir olarak herkes sağda solda başka meslek ve işlerle meşgul. Çay bu durumda bir yan gelir oluyor. Vatandaşımız bir şekilde tatilini, iznini ayarlayıp köyüne geliyor, icabında işini bırakıyor geliyor, çayıyla meşgul oluyor. Ve böylece vatandaşımızı hiç gerek yokken üç dört ay boyunca oyalamış oluyoruz. Ne gereği var?
Kota meselesine gelince, ben şunu anlamıyorum, anlayan biri varsa izah ederse sevinirim. Çay, tüm dünyada rağbet gören bir içecek, çok şükür. Ve bu bitki her yerde de yetişemeyen mikroklimatik bir nimet. O halde üretim kapasitelerini olabildiğince arttırılması gerekirken devlet erkânının mecburiyetten çay tarımı yapıyormuş gibi, devletin üzerinde bir kamburmuş gibi bir tavır takınılması sizin de tuhafınıza gitmiyor mu?
Bir ailenin ayda 1 kg kuru çay tükettiğini varsaysak, 30 milyon civarında hanenin olduğu ülkemizde ayda 30.000 ton, yılda 360.000 ton çay tüketilmiş olur. İhracat olaylarına hiç girmiyorum bile. Kaldı ki çay stok yapılabilen bir ürün, üretildiği yıl ekonomiye kazandırılmaza da zarar sayılmaz. Peki, o halde neden bu kota? Sırf özel sektörün önünü açmak amacıyla demek, kaçamak bir cevap olur. O halde neden? Cevap bekliyorum.
Temennimiz tez zamanda vatandaşımızın işinin görülmesi. İlgililere duyurulur…