TÜRK EĞİTİM-SEN SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLER İLE BİRLİKTE EYLEM YAPTI
TÜRK EĞİTİM-SEN SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLER İLE BİRLİKTE EYLEM YAPTI TÜRK EĞİTİM-SEN RİZE ŞUBESİ EYLEMDE HAZIR BULUNDU
Türk Eğitim-Sen, eş ve sağlık özrü mağduru sözleşmeli öğretmenler ile birlikte yarıyıl tatilinde tayin hakkı verilmesi için eylem yaptı. Ankara Ulus Meydanı’nda 23.01.2019 tarihinde gerçekleştirilen eyleme; Rize2den, Edirne’den, Kars’tan, Adana’dan, Siirt’ten, Diyarbakır’dan kısacası kilometrelerce uzaktan Ankara’ya gelen ve ailelerinin parçalanmaması için mücadele eden sözleşmeli öğretmenlerin eşleri, çocukları, anne, babaları da katıldı.
Türk Eğitim-Sen Rize Şubesi’nin de katıldığı eyleme, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, Türk İmar-Sen Genel Başkanı Salih Demir, Türk Tarım Orman-Sen Genel Başkanı Ahmet Demirci, Türk Diyanet Vakıf-Sen Başkanı Nuri Ünal, TÜRKAV Genel Başkanı Ebubekir Korkmaz, Türk Eğitim-Sen Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri, Türk Eğitim-Sen Şubelerinin hazır bulunduğu eylemde, yüzlerce sözleşmeli öğretmen aynı talebi haykırdı: “Ailemizle birleşmek istiyoruz.”
Eylemde 6 yıl çakılı çalıştırılan sözleşmeli öğretmenler ayaklarına pranga taktı, siyah kutularda sağlık özrü mağdurlarını simgelemek amacıyla sağlık malzemeleri yer aldı, çocuklarına hasret kalan anne babalar onların oyuncaklarını, fotoğraflarını, kıyafetlerini yanlarında getirdi, eşini/işini kaybedenler için helva yaptırıldı. Ayrıca sözleşmeli ailelerin çocukları konuşma yaparak, Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’tan anne-babalarını birleştirmesini istedi. Aile cüzdanlarını, yüzüklerini gösteren sözleşmeli öğretmenler yaşadıkları zorlukları anlattı.
“Hamile Eşimden Ayrıyım”, “Ailemle Yaşamak İstiyorum”, Sınıf Tahtalarımız Ağlama duvarımız”, “Gitme Süper Kahraman çocukluğuma Şahit Ol”, “Gece Çocuğumun Hayaliyle Değil Kokusuyla Uyumak İstiyorum”, “Kırmızı Çizgimiz Ailemiz”, “Aile Birliği Tüm Dinlerde Kutsaldır”, “Aile Birliği Olmadan Mutlu Çocuklar Güçlü Türkiye Olmaz” şeklinde pankartların taşındığı eylemde, “İş Hanya’da Eş Konya’da”, “Anneler Hasret, Çocuklar Öksüz”, “Kadro Gelecek, Kölelik Bitecek”, “ Sözleşmeli Köleliğe Hayır” sloganları da atıldı.
Eylemde bir konuşma yapan Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, sözleşmeli öğretmenlerin ailelerinden ayrı ve çocuklarına hasret bir şekilde mesleklerini icra ettiklerini belirterek, “Sözleşmeli öğretmenliğin iptal edilmesi için yargıya başvurduk.
Yargının sözleşmeli öğretmenlik ile ilgili vereceği kararı umutla bekliyoruz. Tabi yargıdan karar çıkana kadar da Bakanlığın yaşanan acil sorunlara çözüm getirmesini, eş ve sağlık özrü mağdurlarının tamamına bu yarıyıl tatilinde tayin hakkı vermesini talep ediyoruz” dedi.
Yargının sözleşmeli öğretmenlik ile ilgili vereceği kararı umutla bekliyoruz. Tabi yargıdan karar çıkana kadar da Bakanlığın yaşanan acil sorunlara çözüm getirmesini, eş ve sağlık özrü mağdurlarının tamamına bu yarıyıl tatilinde tayin hakkı vermesini talep ediyoruz” dedi.
Çakılı çalıştırma yönteminin Anayasa’ya da aykırı olduğunu belirten Geylan, “Şimdi Devletimizi yönetenlere soruyorum: Siz Anayasa’dan daha mı üstünsünüz? Bu yapılan Anayasa’yı çiğnemek değilse nedir? Boşanmaların arttığı günümüzde öğretmenlerin ailelerine sıkı sıkıya sahip çıkması, eşlerin sorumlulukları birlikte paylaşması, “İyi günde, kötü günde” sözünün gereğinin yerine getirilmesi en temel insan hakkı değil midir?” diye sordu.
Öğretmenler odasına girdiğimizde öğretmenlerimizin kadrolu, sözleşmeli, ücretli olmak üzere farklı öğretmen istihdam modeli ile bölük pörçük edildiğini gördüklerini bildiren Geylan, “biz Türk Eğitim Sen olarak, ne 4+2, ne 3+1 ne dubleks ne de tripleks başka hiçbir denklemi kabul etmiyoruz. Talebimiz çok açık ve nettir: Sözleşmeli öğretmenlik tamamen kaldırılmalı, tüm öğretmenler KPSS puan üstünlüğüne göre sadece kadrolu olarak atanmalıdır” dedi.
Genel Başkan açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Türkiye Kamu-Sen’imizin Sayın Genel Başkanı,
Sendikalarımızın kıymetli Genel Başkan ve Yönetim kurulu üyeleri,
Basınımızın değerli temsilcileri,
Ve,
Ankara’nın bu soğuğunda, ayazında, kışında İzmir’den, Erzurum’dan, Edirne’den, Diyarbakır’dan, Samsun’dan kısacası Türkiye’nin dört bir yanından gelen sözleşmeli meslektaşlarımız,
Sefalar getirdiniz!
Görüyorum ki;
Kiminizin yanında çocuğu, kiminizin yanında eşi, kiminizin yanında da ana babası var. Kiminiz kundaktaki bebeğini bırakarak, kiminiz de karnındaki bebeği ile kilometrelerce yol kat ederek bugün buradan ses vermeye geldi.
Size hoş geldiniz diyemiyorum. Çünkü hoşluklar içinde olmadığınızı, uzun süredir türlü sıkıntılarla boğuştuğunuzu çok iyi biliyorum.
Sözleşmeli öğretmenlerimiz ve onların kıymetli aileleri, öyle büyük bir fedakarlıklar yapıyorsunuz ki…. Öncelikle, sizleri yürekten kutluyorum.
Bir evladın annesinden, babasından ayrı büyümesi, anne şefkatine, baba sıcaklığına ihtiyaç duyarken tüm bunların elinden alınması,
Bir öğretmenin, başka ana kuzularına analık babalık yaparken, kendi çocuklarına uzak kalması kolay değil.
Altı yıl çakılı çalışan bir öğretmenin eşinden kopuk yaşaması, ailesinden ayrı bir hayat sürmesi, sevincini, üzüntüsünü onlarla paylaşamaması, sadece telefonda hasret gideriyor olması hiç kolay değil.
Bizim tek derdimiz üzüm yemek, bağcıyla kavga etmek gibi bir takıntımız asla yok. Dolayısıyla şu anda yaşadığınız sorunları yüksek perdeden dile getirmek, sesinize kulak verilmesini istemek için buradayız. Türk Eğitim Sen olarak, her zaman olduğu gibi bugün de yanınızdayız, en büyük destekçiniziz.
Kıymetli meslektaşlarımız, basınımızın değerli temsilcileri;
Bildiğiniz gibi Türk Eğitim-Sen olarak 2005 yılından bu yana sözleşmeli istihdam ile mücadele ediyoruz. Hatırlayacağınız üzere, sendikamızın 2005 yılında kısmi zamanlı geçici öğreticilik uygulamasını iptal ettirmesinden sonra Hükümet 4/B’li sözleşmeli öğretmen istihdamını getirmişti. O tarihten itibaren de sözleşmeli öğretmenliğin kaldırılması için yapmadığımız eylem, miting, basın açıklaması kalmamıştı. Hükümet sendikamızın girişimleri, kamuoyunda oluşan tepkiler ve muhalefet partilerinin sözleşmeli öğretmenliğin kaldırılmasını seçim vaadi yapması üzerine, 2011 yılı genel seçimleri öncesinde 232.000 sözleşmeli memuru kadroya geçirmişti. Bu kapsamda o dönem tam 68 bin sözleşmeli öğretmen de kadrolu olmuştu.
Ancak aynı Hükümet 5 yıl aradan sonra bir KHK ile 2016 yılında sözleşmeli öğretmenliği geri getirdi. Hem de bu sefer mülakatla hem de 6 yıl çakılı çalışma usulü ile.
Türk Eğitim-Sen, sözleşmeli öğretmenliği yine zaman kaybetmeden yargıya taşıdı.
Neden mi?
Çünkü;
Sözleşmeli öğretmenlik, çakılı çalıştırma yöntemi nedeniyle insani değildir. 6 yıl zorunlu çalıştırılan öğretmenler tayin hakkına sahip olmadığı için adeta çağdaş köle olarak çalıştırılmaktadır.
Sözleşmeli öğretmenler mazeret durumu nedeniyle dahi tayin isteyememektedir. Ailelerinden, çocuklarından ayrı yaşamaya mecbur bırakılan öğretmenlerimiz, adeta iki farklı hayat sürmektedir. Aileleriyle sadece yarıyıl tatilinde ya da yaz tatillerinde hasret gideren bu insanların aile bütünlükleri bozulmakta, hatta zamanla parçalanma noktasına gelmektedir.
Oysa Anayasamızın 41. Maddesi çok açıktır. Anayasa’nın 41. Maddesi, “Aile, Türk toplumunun temelidir. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır. Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.” der.
Şimdi Devletimizi yönetenlere soruyorum:
Siz Anayasa’dan daha mı üstünsünüz?
Bu yapılan Anayasa’yı çiğnemek değilse nedir?
Boşanmaların arttığı günümüzde öğretmenlerin ailelerine sıkı sıkıya sahip çıkması, eşlerin sorumlulukları birlikte paylaşması, “İyi günde, kötü günde” sözünün gereğinin yerine getirilmesi en temel insan hakkı değil midir?
Değerli meslektaşlarım;
Evlatlarınızın kokusunu onlara sarılarak içinize çekmeniz gerekirken, neden çocuklarınızın oyuncaklarıyla, giysileriyle ya da fotoğraflarıyla avunasınız ki?
Öte yandan mevcut uygulamada öğretmen eşinin yanına gidemiyor ama eşi öğretmenin yanına gelebiliyor. Nitekim hatırlarsınız, bir önceki Milli Eğitim Bakanı, “Biz aile birliğine karşı değiliz. Ama eşi öğretmenin yanına gelsin” demişti.
O zaman da söylemiştik, şimdi de soruyoruz: Diyelim ki, Kars’ta görev yapan öğretmenimizin eşi Ankara’da Aselsan’da mühendis olarak çalışıyor. Ne yapacak? Aselsan Genel Müdürlüğü’ne başvurup Kars’a fabrika açılmasını mı talep edecek? Ya da Siirt’teki öğretmenimizin, Konya’da esnaflık yapan eşi, tası tarağı toplayıp Siirt’te dükkân mı açacak?
Bu örnekleri uzatmak mümkündür.
Soruyorum size; insanları eşi ile işi arasında bir seçime zorlamak ahlaki midir?
Bu ne garabet bir yaklaşımdır?
Bu örneklerimiz öğretmenimizin kişisel yaşadıkları.
Bir de işin eğitim boyutu var tabii ki. Aklı fikri eşinde ailesinde, geride bıraktığı üçüz çocuğunda olan, kundaktaki yavrusunun bebekliğini dahi yaşayamayan bir öğretmenimizden ne kadar verimli eğitim hizmeti alacağımız düşünülmüyor mu? Bu öğretmenimizin içinde bulunduğu psikolojiyle öğrencilerimizin başarısına yapacağı katkının olumsuz etkileneceği hesap edilmiyor mu?
Şunu da belirtelim ki, durumun bir de ekonomik boyutu var. Sözleşmeli öğretmenler çalıştıkları yerlerde ayrı ev tutmak zorunda kalıyor, ayrı mutfak masrafı yapıyor, ayrı fatura ödüyor. Dolayısıyla mevcut uygulama, öğretmenlere ek mali külfet getiriyor. Devlet yetkililerine sesleniyorum: Farkında mısınız, bu insanlar 3 bin 700 civarındaki öğretmen maaşıyla iki ev geçindiriyor!
Sözleşmeli öğretmenler sadece tayin değil, diğer özlük haklar açısından da kadrolu öğretmenler ile aynı haklara sahip değiller. Okul yöneticisi olamıyorlar, ek derslerinde kesinti yapılıyor, tehdit, şantaj ve mobbinge maruz bırakılıyorlar.
Bir de evli olduğu halde çocuk sahibi olmak ya da yıllardır nişanlı olup, evlenip yuva kurmak için çalışma süresini tamamlamayı bekleyen öğretmenlerimiz var. Onlarınki de zaten ayrı bir dram…
Sağlık özrü mağdurları da belki hayatlarının en zor dönemini yaşıyor. Diyelim ki öğretmenimiz amansız bir hastalıkla mücadele ediyor. Ailesinin yanında tedavi olmak istiyor. Ya da öğretmenin ailesinden birisi çok hasta. Bakanlık diyor ki, “Gidemezsin! Bana sözün var. 6 yıl atandığın yerde çalışacaksın!” Böyle bir tutum olabilir mi? Bu insani midir?
Bu insanları ailesiyle birleştirmek, tedavisine ailesinin yanında devam etmesini ya da hayatının son zamanlarında mağduriyet yaşayan ana babalarına karşı evlatlık vazifelerini yapabilmelerini sağlamak insani bir durum değil midir?
Değerli öğretmenlerimiz;
MEB 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’nde, sözleşmeli öğretmenliğin, 3 yıl sözleşmeli, 1 yıl da kadrolu olmak üzere toplam 4 yıl olarak esnetilmesi yer aldı.
Ancak biz Türk Eğitim Sen olarak, ne 4+2, ne 3+1 ne dubleks ne de tripleks başka hiçbir denklemi kabul etmiyoruz. Talebimiz çok açık ve nettir: Sözleşmeli öğretmenlik tamamen kaldırılmalı, tüm öğretmenler KPSS puan üstünlüğüne göre sadece kadrolu olarak atanmalıdır.
Çakılı sözleşmeli öğretmenliği savunan yetkililere sesleniyorum; mahrumiyet bölgelerinde öğretmen istikrarını sağlamanın yolu; öğretmenimizi esir etmek değil teşvik etmektir. Çözüm bellidir. Yıllardır Zorunlu Hizmet Tazminatı uygulamasının getirilmesini istiyoruz. Bölgenin mahrumiyet derecesine göre 1 brüt asgari ücret ile 2 brüt asgari ücret arasında değişen miktarlarda Zorunlu Hizmet Tazminatı ödenmesi problemi ortadan kaldıracaktır.
Üstelik bu önerimiz MEB’in 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’nde de yer bulmuştur. Şimdi yapılması gereken, bu uygulamayı bir an önce hayata geçirmektir. Elverişsiz koşullarda görev yapan öğretmenlerimizin fedakârlığının, devletimiz tarafından görmezden gelinmiyor olması hem öğretmenlerimizi motive edecek hem de böylece bölgedeki öğretmen istikrarsızlığı sorununu ortadan kaldıracaktır. Ülkemizin bu bütçeyi ayıracak güçte olduğunu biliyoruz. O zaman bu uygulamayı hayata geçirmek için ne bekliyorsunuz?
Aramızda il içi özür grubu mağdurları da bulunmaktadır. Onlar da sözleşmeli öğretmenlerimiz gibi ailelerinden kopukturlar. İl içi özür grubu dediğimize bakmayın bazı illerde ilçeler arasında iki il arasındaki mesafeden daha fazla mesafe bulunmaktadır. Örneğin Adana’nın Aladağ ilçesi ile Adana’nın Pozantı ilçesi arasındaki mesafe 215 kilometredir. Ankara’nın Nallıhan ilçesi ile Bala ilçesi arasındaki mesafe 226 kilometredir. Antalya’nın Demre ilçesi ile Gazipaşa ilçesi arasındaki mesafe 320 kilometredir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Görüldüğü üzere öğretmenlerimizin günü birlik bu mesafeyi kat etmesi mümkün değildir.
Ne yazık ki kontenjanların tamamı yer değiştirmelere açılmamıştır. Dolayısıyla il içinde başvuru yapmış öğretmenlerimizin yer değiştirme şansı bulunmamaktadır. Ulaşım sorunu göz önünde bulundurularak 50 kilometre kriteriyle, ilçe emri uygulaması mutlaka getirilmelidir.
Değerli meslektaşlarım;
Bugün öğretmenler odasına girdiğimizde öğretmenlerimizin kadrolu, sözleşmeli, ücretli olmak üzere farklı öğretmen istihdam modeli ile bölük pörçük edildiğini görüyoruz.
Ey MEB yetkilileri artık farkına varınız, öğrenciler ve veliler de öğretmen ayrımı yapar hale geldi. Meslektaşlarımızın itibarını rencide eden bu duruma daha ne kadar kayıtsız kalacaksınız? Bu gidişata ne zaman dur diyeceksiniz? Hem özlük hakları tırpanlayan hem de ayrımcılığa yol açan bu uygulamalardan nasıl bir verim alacağınızı düşünüyorsunuz?
Türk Eğitim-Sen olarak, sözleşmeli öğretmenliğin iptal edilmesi için yargıya başvurduğumuzu söylemiştik. Bu minvalde yargının sözleşmeli öğretmenlik ile ilgili vereceği kararı umutla bekliyoruz. Tabi yargıdan karar çıkana kadar da Bakanlığın yaşanan acil sorunlara çözüm getirmesini, eş ve sağlık özrü mağdurlarının tamamına bu yarıyıl tatilinde tayin hakkı vermesini talep ediyoruz.
Eşleri birleştirin, aileleri parçalamayın, sağlık kadar hayati bir meselede öğretmenlerimize destek olun!
Hepinizin bu yarı yarıyıl tatilini huzurla geçirmeniz için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Umuyoruz ki, Bakanlık sizlerin bu feryatlarına kulak verir ve yarıyıl tatilinde özür grubu mağdurlarının taleplerini karşılayacağını açıklar.
Hepinizin mutlu, içiniz rahat bir şekilde evlerinize dönmeniz en büyük arzumuzdur.”
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.