Rize Müsiad'dan ‘Kıblegâh evler’ konulu konferans
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği(MÜSİAD) Rize Şubesi tarafından düzenlenen programda Araştırmacı Yazar Nureddin Yıldız ‘Kıblegâh evler’ konulu konferans verdi
Yıldız, Türkiye’nin birçok yerinde anlattığı “Kıblegâh Evler”i bu kez MÜSİAD Rize Şubesi’nin davetlisi olarak İsmail Kahraman Kültür Merkezi’nde Rizeliler’e anlattı. Konferansı RTE.Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Osman Karamustafa, RİSİAD Başkanı Mustafa Külünkoğlu, RİKUDER Başkanı Abdurrahman Serdar, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, MÜSİAD üyeleri ile çok sayıda vatandaş izledi.
Yoğun ilginin gösterildiği konferansta, Araştırmacı Yazar Nureddin Yıldız, konferansına, kıblegâh ev’i tanımlayarak başladı. Kıblegâh evin; erkeğin hanımına bakarken Allah’ın emaneti diye bakması, evin kadınının erkeğindeki mühmel zulmü ve kabalığı sünger gibi içine çekmesi, eşlerin doğmamış çocuklarını Allah’a adaması, evlerinin mümin kardeşlerine açık olması, Allah’ın razı olmayacağı bir şey için kapı açılmaması anlamına geldiğini söyleyen Yıldız, “Bir Müslümanın evini kıblegâh edinmesi, evine, sabah namazı veya Cuma namazı kılmak için gittiği Cami gibi kutsiyet kazandırmasıdır” dedi.
Kıblegâh ev derken, Cami gibi, Kâbe şubesi gibi ev demek istediğini ifade eden Yıldız, “Müslüman kişi, Kâbe’nin şubesi durumundaki evlerde oturmadır. Yeryüzünün en ağır zalimi olan Firavun bile Kıblegâh edinilmiş evlere hâkim olamadı. Evlere zulmünü oturtamadı. Hiçbir zaman sokakları, tamamıyla faizden kurtarmak mümkün değil. Medine sokaklarında ve pazarlarında Peygamberimiz (sav) ticaretin ve sokakların Allah (cc) tarafından beğenilmeyen yönleri bulunduğunu ama Hz. Ebubekir’in evinin yüzde yüz kıblegâh olduğunu, Kâbe’nin şubesi gibi minaresi olmayan camileşmiş evde yaşadığını söylerdi. Böylece Allah’ın rızasının kazandı. Mümin Allah’ın huzuruna çıktığında ben ne yapayım bu sokaklara bu caddelere nasıl söz geçirebilirim diyebilir. Ama bir mümin, yüzde yüz hükümdar olabileceği son kalesi evi için hiçbir mazeret gösteremez” diye konuştu.
Müşriklerin Mekke sokaklarına ve hatta Kabe’nin içine dahi hâkim olduğu dönemde Müslümanların sokaklarda rahatlıkla Allahuekber diyemediklerini ve sokaklarda 13 yıl zulüm görerek yaşadıklarını anlatan Araştırmacı-Yazar Nurettin Yıldız, “Ama kerpiç evlerini kıblegâhlaştırarak Kabe’nin şubesi gibi yaptılar. 13 yıl bu şekilde zulüm altında yaşadıktan sonra dünya tarihinde başka örneği olamayacak şekilde, başta Peygamber Efendimiz (sav) ve ashabıyla birlikte toplam 500 aileden oluşan; sokakları, ticareti, askeri, bürokrasisi olmayan, üstelik başkalarının yönetiminde olan bir devletin içinde 500 aile birleşerek küçük bir İslam Devleti kurdular. Bu küçük devlet, daha sonra içerisinde bulundukları devletin siyasetine, ekonomisine ve sokaklarına hâkim olan bir devlet haline geldi” dedi.
Evi, Müslümanın kalesidir
Peygamberliğin ilk yıllarında Namaz, Zekat, Oruç, Hac farz değilken kadınların tesettüre girmesinin, alkolün henüz yasaklanmadığı dönemlerde de Allah’ın (cc) gece kalkılmasını emrettiğini ifade eden Yıldız, “İnsanlar hayatının üçte birini uykuda geçiriyor. Bu yüzden uykumuzu Allah’ın isteklerine göre sistematik hale getirmeliyiz. Camilerimiz olmasa bile, Kuran kurslarımız olmasa bile sultanlar gibi Allah’a gidebiliriz. Evlerimizi; camilerimizi aratmayan yerler yapmayı becerebildiğimiz vakit, Allah’ın rahmeti bolca inecek demektir. O zaman ne kapitalizm, ne siyonizm, ne liberalizm ne de dünyanın hiçbir gücü bizi Rabbimiz’den koparamayacaktır” şeklinde konuştu.
Konferans MÜSİAD Rize Şube Başkanı Cem Temizel’in günün anısına Araştırmacı Yazar Nureddin Yıldız’a plaket takdimi ile sona erdi.
Yoğun ilginin gösterildiği konferansta, Araştırmacı Yazar Nureddin Yıldız, konferansına, kıblegâh ev’i tanımlayarak başladı. Kıblegâh evin; erkeğin hanımına bakarken Allah’ın emaneti diye bakması, evin kadınının erkeğindeki mühmel zulmü ve kabalığı sünger gibi içine çekmesi, eşlerin doğmamış çocuklarını Allah’a adaması, evlerinin mümin kardeşlerine açık olması, Allah’ın razı olmayacağı bir şey için kapı açılmaması anlamına geldiğini söyleyen Yıldız, “Bir Müslümanın evini kıblegâh edinmesi, evine, sabah namazı veya Cuma namazı kılmak için gittiği Cami gibi kutsiyet kazandırmasıdır” dedi.
Kıblegâh ev derken, Cami gibi, Kâbe şubesi gibi ev demek istediğini ifade eden Yıldız, “Müslüman kişi, Kâbe’nin şubesi durumundaki evlerde oturmadır. Yeryüzünün en ağır zalimi olan Firavun bile Kıblegâh edinilmiş evlere hâkim olamadı. Evlere zulmünü oturtamadı. Hiçbir zaman sokakları, tamamıyla faizden kurtarmak mümkün değil. Medine sokaklarında ve pazarlarında Peygamberimiz (sav) ticaretin ve sokakların Allah (cc) tarafından beğenilmeyen yönleri bulunduğunu ama Hz. Ebubekir’in evinin yüzde yüz kıblegâh olduğunu, Kâbe’nin şubesi gibi minaresi olmayan camileşmiş evde yaşadığını söylerdi. Böylece Allah’ın rızasının kazandı. Mümin Allah’ın huzuruna çıktığında ben ne yapayım bu sokaklara bu caddelere nasıl söz geçirebilirim diyebilir. Ama bir mümin, yüzde yüz hükümdar olabileceği son kalesi evi için hiçbir mazeret gösteremez” diye konuştu.
Müşriklerin Mekke sokaklarına ve hatta Kabe’nin içine dahi hâkim olduğu dönemde Müslümanların sokaklarda rahatlıkla Allahuekber diyemediklerini ve sokaklarda 13 yıl zulüm görerek yaşadıklarını anlatan Araştırmacı-Yazar Nurettin Yıldız, “Ama kerpiç evlerini kıblegâhlaştırarak Kabe’nin şubesi gibi yaptılar. 13 yıl bu şekilde zulüm altında yaşadıktan sonra dünya tarihinde başka örneği olamayacak şekilde, başta Peygamber Efendimiz (sav) ve ashabıyla birlikte toplam 500 aileden oluşan; sokakları, ticareti, askeri, bürokrasisi olmayan, üstelik başkalarının yönetiminde olan bir devletin içinde 500 aile birleşerek küçük bir İslam Devleti kurdular. Bu küçük devlet, daha sonra içerisinde bulundukları devletin siyasetine, ekonomisine ve sokaklarına hâkim olan bir devlet haline geldi” dedi.
Evi, Müslümanın kalesidir
Peygamberliğin ilk yıllarında Namaz, Zekat, Oruç, Hac farz değilken kadınların tesettüre girmesinin, alkolün henüz yasaklanmadığı dönemlerde de Allah’ın (cc) gece kalkılmasını emrettiğini ifade eden Yıldız, “İnsanlar hayatının üçte birini uykuda geçiriyor. Bu yüzden uykumuzu Allah’ın isteklerine göre sistematik hale getirmeliyiz. Camilerimiz olmasa bile, Kuran kurslarımız olmasa bile sultanlar gibi Allah’a gidebiliriz. Evlerimizi; camilerimizi aratmayan yerler yapmayı becerebildiğimiz vakit, Allah’ın rahmeti bolca inecek demektir. O zaman ne kapitalizm, ne siyonizm, ne liberalizm ne de dünyanın hiçbir gücü bizi Rabbimiz’den koparamayacaktır” şeklinde konuştu.
Konferans MÜSİAD Rize Şube Başkanı Cem Temizel’in günün anısına Araştırmacı Yazar Nureddin Yıldız’a plaket takdimi ile sona erdi.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.