Hopalı öğrenciler cezaevi günlerini anlattı
Hopa davasında 6 ay tutuklu kaldıktan sonra ilk duruşmada serbest bırakılan öğrenciler cezaevi günlerini anlattı.
Vatan'dan Çınar Özer'in haberine göre; parasız eğitim istediklerini söyleyen öğrenciler, "Eğer buysa terör faaliyeti. Biz bunu yapmaya devam edeceğiz. Bu eşkıyalıksa hepimiz eşkıyayız" dedi
Hopa'da çıkan olaylarda emekli öğretmen Metin Lokumcu'nun hayatını kaybetmesini ardından Ankara'da yapılan eylemde 22'si tutuklu 28 öğrenci hakkında, terör örgütü üyesi olmak ve terör örgütü adına faaliyet göstermek suçlamasıyla dava açıldı. Önceki gün, "Hopa Davası" diye anılan davanın ilk duruşmasında tüm sanıklar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Davul zurnayla karşılanan serbest kalanlar, kendilerini bekleyenlerle tek tek kucaklaştı. Bekleyenlerden bazıları arkadaşlarını yaş pastayla karşıladı.
Tahliye olan bazı öğrenciler Ankara'daki Halkevi Derneği'nde VATAN'a konuştu:
12 EYLÜL HUKUKU
Sözlerine, "Tüm Sincan F1'de tutuklu tüm adli ve siyasi arkadaşlarıma en içten selamları gönderiyorum" diyerek başlayan Hikmet Tanıl, "Benim evimden 15 tane kitap alındı. Bizi yargılayan hukuk tamamen 12 Eylül hukuku. Biz 12 Eylül ile yargılandık. Bizi yargılayacak şeyler sadece yasal eylemler ve kitaplar. Başka hiçbir şey yok. Ben Ziraat Fakültesi öğrencisiyim. Evimden alınan kitaplardan bir tanesi 'Tarım ve Kapitalizm'. Ben tabii ki bunları okuyacağım. Ben ekonomi dersi görüyorum. Ben tarıma sosyalist bakışı da okumalıyım, kapitalist bakışı da okumalıyım, karma ekomoni bakışını da okumalıyım. Ben ders kitaplarımda yazan şeylerle tutuklandım.
HÜCRE TATLISI
"Hayata dair üreteceğiniz en ufak şey F Tipi'nde yasaktır" diyen Tanıl, yasaklara rağmen yaptıkları şeylerden birinin de "Hücre tatlısı" olduğunu söyledi ve tatlıyı şöyle anlattı: "Bize orda kalan bir ağabeyimiz 'Hücre tatlısı' tarifi verdi. Tarif şöyle: İki kaşık çikolata, bir petibör'ü ezip koyuyorsunuz, sonra iderenin verdiği bal ve yağdan koyuyorsunuz. Sonra 300 ml süt koyuyorsunuz. Bunu 3 tane poşete koyup su ısıtıcısının içine koyuyorsunuz ve ısıtıyorsunuz. Sonra pudingi de aynı şekilde ketılda ısıtarak hazırlıyorsunuz. Sonra bizim orda bir süt kabımız vardı. Onun içine önce çikolatalı olanı sürüyorsunuz, sonra petibörleri sütte ıslatıp yerleştiriyorsunuz. Böyle böyle tatlı oluyor. Aslında bu çok kötü bir tatlı. Ben onu dışarda yemem. Oradaki kimse yemez. Zaten orda önemli olan tadı değildi. Onu yapmaktır."
"GAZETELER YIRTIK GELDİ..."
İlk 3 ay annesiyle görüşmediğini söyleyen Çağrı Yılmaz ise, "Ben bunu annemin tansiyonundan kaynaklı sanıyordum. Ama öyle değilmiş. İlk açık görüşe geldiğinde annemin üstüne demir kapıyı kapatmışlar. Leğen kemiği kırılmış ve annem 45 gün hastanede yatmış. Hapishanede bir ben bilmiyordum. Biz içerde gazete paylaşımı yaparız. Gazeteler koğuşlarda tek tek dolaşır en son da bizim koğuşa geliyordu. Hatta insanlar toplamak istedikleri haberlerin üzerine hücre numaralarını yazarlar. Biz de en son onları yırtar ve ayırırız. Annemin gelmediği günlerde bize gelen gazetelerin bir ara bazı sayfaları yırtılmış oluyordu. Biz de önemli bir yazı var onu almışlar sanıyorduk. Meğer annemle ilgili çıkan haberleri ben okumayayım diye arkadaşlar yırtıyorlarmış" dedi.
"BİZ EŞKIYAYIZ"
Çağrı Yılmaz, tutuklanmalarına neden olan dava için de şunları söyledi: "Bu kadar hukuksuz giden bir davadan biz en az 17 yıl en fazla 52 yıl ile yargılanıyoruz. Saç kestirme, yasal kitaplar, katıldığımız eylemler de buna delil olarak gösteriliyor. Ben parasız eğitim istiyorum. Eğer buysa terör faaliyeti. Ben bunu yapmaya devam edeceğim. Başbakan bize 'eşkıya' dedi. Eğer bizim yaptıklarımız 'eşkıyalıksa' biz bunu yapmaya devam edeceğiz, hepimiz eşkıyayız."
DELİL OLAN KİTAP HAPİSHANEDE
Lenin'in bir kitabının tutanakta delil olarak görünmesine rağmen kitabın cezaevine alındığını söyleyen Çağrı Yılmaz, "Bir elimde iddianame bir elimde kitap öyle kaldım. Hatta bir ara okumamayı bile düşündüm. Yani hapishaneye giren kitap bizde delil olarak gözüküyor. İddianame başından sonuna kadar saçma şeylerden oluşuyor. Bize terör örgütü üyesi dediler. Evimizden boncuk tabancası bile çıkmadı" dedi.
KİTAP KADINLAR KOĞUŞUNA GİDEMEDİ
Can Kaya ise, iddianamede delil olarak gösteriler, Lenin'in kitabını hapishanede okuduğunu söyleyerek, "Ben okuduktan sonra kadın koğuşuna gönderildi. Ancak kitap oraya sakıncalı diye sokulmadı" dedi.
KELEPÇE İLE ÜNİVERSİTE SINAVI
Bu yıl üniversite sınavına "girebildiğini" ancak bunun kendisini utandırdığını söyleyen Can Kaya o günü şöyle anlattı: "Ben sınavlarıma 10 silahlı asker eşliğinde ve ellerim kelepçeli olarak gittim. Kelepçeleri öğretmenimin karşısında çözdüler. Sınava girdiğimde soruları yanıtlarken karşımda eli silahlı bir asker bekledi. Ben okulumda bu utancı yaşamak istemiyorum. Ben okulumun koridorlarında silah görmek istemiyorum. Ben okulumda özgür olmak, üniversiteler özgür olsun istiyorum."
ÇIRILÇIPLAK SOYMAK İSTEDİLER
Hamza Doruk Yılmaz, kaçma şüphesiyle tutuklandığını ancak ifade vermeye kendisinin gittiğini belirterek, "Gözaltında yapılanları kadın arkadaşlarımız bize bile anlatmaya çekindiler. İşkenceden tacize bir çok hareketle karşılaşmışlar. Hapishaneye ilk girdiğimiz anda bizi çırılçıplak soymak istediler. İşte biz orada F Tipi'nin ne olduğunu anladık" dedi.
KAĞIT TOPUYLA HABERLEŞME
Kağıt toplarıyla haberleştiklerini anlatan Yılmaz, "Kapı mazgallarından birbirimize sesleniyorduk. Başka hücredekiler bizimle o şekilde tanıştılar. Bize atletten, sabuna kadar bir çok şey gönderdiler. Gündem değerlendirmelerini havalandırma yoluyla yapıyorduk. Not yazdığımız kağıtları ıslak gazeteye sarıyorduk, top yapıp atıyorduk. Böylece birinci hücreden yüzüncü hücreye kadar haberleşebiliyorduk. Bazen boş hücre oluyordu haberleşme kesiliyordu. Ama yine de yapıyorduk. Böylece kesmeye çalıştıkları iletişimimizi kesemediler" dedi.
NE DEDİLER NE OLDU
"İktidara muhalif olan herkes terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyor" diyen, Halkevleri Genel Merkez Yöneticisi Mahir Mansuroğlu ise, "Benim için hazırlanan iddianamede sadece katıldığım Hopa ile ilgili eylem vardı. Başka hiç bir şeyle suçlanmazken ben terör örgütü üyesi olmaktan yargılandım. 80 yıldır demokrasi mücadelesi veren bir örgütü terör örgütünün legal alanı olarak gösteremezler. Parasız eğitim için, barınma hakkı için, ulaşıma yapılan zamlar için mücadele ettik. Ama biz sonunda terör örgütü üyesi olarak yargılandık" dedi.
HAKİM: BELKİ SOL BÖYLE BİRLEŞİR
Ankara'daki Hopa protestolarıyla ilgili 22 tutuklu sanığın tahliyesine karar verilen duruşmada duruşmada traji-komik olaylar yaşandı. Duruşmada ayrıca sanıkların gözaltına alınırken cinsel taciz ve dayağa maruz kaldıkları iddiaları da gündeme geldi. Gözaltına alındıktan sonra polis aracına götürüldüğünü ve bir polis tarafından tacize uğradığını anlatan tutuksuz sanıklardan Sevgi Sönmez, "Otobüse bindikten sonra yanıma bir polis oturdu. Diyalog kurmaya başladı. Bacaklarımı okşadı. Ben karşı çıkınca yüzüme yumruk atarak, bu halinle kim bakar sana dedi" iddiasında bulundu. Sanıklardan Hikmet Tanıl, savunmasında, "Tarih, bizi 52 yıla kadar yargılayanları da bir gün yargılayacaktır" dedi. Tanıl'ın sözleri üzeine, Mahkeme Başkanı Dündar Örsdemir, "Biz de dahil miyiz, yargılanacaklara?" diye sordu. Sanık Tanıl, bu soruya, "Sizi bilmiyorum, ama iddia makamı dahil" karşılığını verdi. Bu yanıt, Örsdemir ve aynı zamanda iddianameyi de hazırlayan Savcı Hakan Yüksel ile izleyicileri güldürdü.
Sanık avukatlardan Selçuk Kozağaçlı, iddianamede sanıkların "THKP/C Devrimci Yol-Devrimci Gençlik" terör örgütü üyesi olduklarının öne sürüldüğünü anımsatarak, "Bu mahkeme için önemli olmayabilir, ama bizim için çok önemli. Sol içinde birçok ayrışma var. Bu nedenle, bu iddia kendi aramızda espri konusu oluyor" dedi. Mahkeme Başkanı Dündar Örsdemir, bu sözler üzerine "Belki bu iddianame solu birleştirir" diyerek, espri yaptı.
Hopa'da çıkan olaylarda emekli öğretmen Metin Lokumcu'nun hayatını kaybetmesini ardından Ankara'da yapılan eylemde 22'si tutuklu 28 öğrenci hakkında, terör örgütü üyesi olmak ve terör örgütü adına faaliyet göstermek suçlamasıyla dava açıldı. Önceki gün, "Hopa Davası" diye anılan davanın ilk duruşmasında tüm sanıklar tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Davul zurnayla karşılanan serbest kalanlar, kendilerini bekleyenlerle tek tek kucaklaştı. Bekleyenlerden bazıları arkadaşlarını yaş pastayla karşıladı.
Tahliye olan bazı öğrenciler Ankara'daki Halkevi Derneği'nde VATAN'a konuştu:
12 EYLÜL HUKUKU
Sözlerine, "Tüm Sincan F1'de tutuklu tüm adli ve siyasi arkadaşlarıma en içten selamları gönderiyorum" diyerek başlayan Hikmet Tanıl, "Benim evimden 15 tane kitap alındı. Bizi yargılayan hukuk tamamen 12 Eylül hukuku. Biz 12 Eylül ile yargılandık. Bizi yargılayacak şeyler sadece yasal eylemler ve kitaplar. Başka hiçbir şey yok. Ben Ziraat Fakültesi öğrencisiyim. Evimden alınan kitaplardan bir tanesi 'Tarım ve Kapitalizm'. Ben tabii ki bunları okuyacağım. Ben ekonomi dersi görüyorum. Ben tarıma sosyalist bakışı da okumalıyım, kapitalist bakışı da okumalıyım, karma ekomoni bakışını da okumalıyım. Ben ders kitaplarımda yazan şeylerle tutuklandım.
HÜCRE TATLISI
"Hayata dair üreteceğiniz en ufak şey F Tipi'nde yasaktır" diyen Tanıl, yasaklara rağmen yaptıkları şeylerden birinin de "Hücre tatlısı" olduğunu söyledi ve tatlıyı şöyle anlattı: "Bize orda kalan bir ağabeyimiz 'Hücre tatlısı' tarifi verdi. Tarif şöyle: İki kaşık çikolata, bir petibör'ü ezip koyuyorsunuz, sonra iderenin verdiği bal ve yağdan koyuyorsunuz. Sonra 300 ml süt koyuyorsunuz. Bunu 3 tane poşete koyup su ısıtıcısının içine koyuyorsunuz ve ısıtıyorsunuz. Sonra pudingi de aynı şekilde ketılda ısıtarak hazırlıyorsunuz. Sonra bizim orda bir süt kabımız vardı. Onun içine önce çikolatalı olanı sürüyorsunuz, sonra petibörleri sütte ıslatıp yerleştiriyorsunuz. Böyle böyle tatlı oluyor. Aslında bu çok kötü bir tatlı. Ben onu dışarda yemem. Oradaki kimse yemez. Zaten orda önemli olan tadı değildi. Onu yapmaktır."
"GAZETELER YIRTIK GELDİ..."
İlk 3 ay annesiyle görüşmediğini söyleyen Çağrı Yılmaz ise, "Ben bunu annemin tansiyonundan kaynaklı sanıyordum. Ama öyle değilmiş. İlk açık görüşe geldiğinde annemin üstüne demir kapıyı kapatmışlar. Leğen kemiği kırılmış ve annem 45 gün hastanede yatmış. Hapishanede bir ben bilmiyordum. Biz içerde gazete paylaşımı yaparız. Gazeteler koğuşlarda tek tek dolaşır en son da bizim koğuşa geliyordu. Hatta insanlar toplamak istedikleri haberlerin üzerine hücre numaralarını yazarlar. Biz de en son onları yırtar ve ayırırız. Annemin gelmediği günlerde bize gelen gazetelerin bir ara bazı sayfaları yırtılmış oluyordu. Biz de önemli bir yazı var onu almışlar sanıyorduk. Meğer annemle ilgili çıkan haberleri ben okumayayım diye arkadaşlar yırtıyorlarmış" dedi.
"BİZ EŞKIYAYIZ"
Çağrı Yılmaz, tutuklanmalarına neden olan dava için de şunları söyledi: "Bu kadar hukuksuz giden bir davadan biz en az 17 yıl en fazla 52 yıl ile yargılanıyoruz. Saç kestirme, yasal kitaplar, katıldığımız eylemler de buna delil olarak gösteriliyor. Ben parasız eğitim istiyorum. Eğer buysa terör faaliyeti. Ben bunu yapmaya devam edeceğim. Başbakan bize 'eşkıya' dedi. Eğer bizim yaptıklarımız 'eşkıyalıksa' biz bunu yapmaya devam edeceğiz, hepimiz eşkıyayız."
DELİL OLAN KİTAP HAPİSHANEDE
Lenin'in bir kitabının tutanakta delil olarak görünmesine rağmen kitabın cezaevine alındığını söyleyen Çağrı Yılmaz, "Bir elimde iddianame bir elimde kitap öyle kaldım. Hatta bir ara okumamayı bile düşündüm. Yani hapishaneye giren kitap bizde delil olarak gözüküyor. İddianame başından sonuna kadar saçma şeylerden oluşuyor. Bize terör örgütü üyesi dediler. Evimizden boncuk tabancası bile çıkmadı" dedi.
KİTAP KADINLAR KOĞUŞUNA GİDEMEDİ
Can Kaya ise, iddianamede delil olarak gösteriler, Lenin'in kitabını hapishanede okuduğunu söyleyerek, "Ben okuduktan sonra kadın koğuşuna gönderildi. Ancak kitap oraya sakıncalı diye sokulmadı" dedi.
KELEPÇE İLE ÜNİVERSİTE SINAVI
Bu yıl üniversite sınavına "girebildiğini" ancak bunun kendisini utandırdığını söyleyen Can Kaya o günü şöyle anlattı: "Ben sınavlarıma 10 silahlı asker eşliğinde ve ellerim kelepçeli olarak gittim. Kelepçeleri öğretmenimin karşısında çözdüler. Sınava girdiğimde soruları yanıtlarken karşımda eli silahlı bir asker bekledi. Ben okulumda bu utancı yaşamak istemiyorum. Ben okulumun koridorlarında silah görmek istemiyorum. Ben okulumda özgür olmak, üniversiteler özgür olsun istiyorum."
ÇIRILÇIPLAK SOYMAK İSTEDİLER
Hamza Doruk Yılmaz, kaçma şüphesiyle tutuklandığını ancak ifade vermeye kendisinin gittiğini belirterek, "Gözaltında yapılanları kadın arkadaşlarımız bize bile anlatmaya çekindiler. İşkenceden tacize bir çok hareketle karşılaşmışlar. Hapishaneye ilk girdiğimiz anda bizi çırılçıplak soymak istediler. İşte biz orada F Tipi'nin ne olduğunu anladık" dedi.
KAĞIT TOPUYLA HABERLEŞME
Kağıt toplarıyla haberleştiklerini anlatan Yılmaz, "Kapı mazgallarından birbirimize sesleniyorduk. Başka hücredekiler bizimle o şekilde tanıştılar. Bize atletten, sabuna kadar bir çok şey gönderdiler. Gündem değerlendirmelerini havalandırma yoluyla yapıyorduk. Not yazdığımız kağıtları ıslak gazeteye sarıyorduk, top yapıp atıyorduk. Böylece birinci hücreden yüzüncü hücreye kadar haberleşebiliyorduk. Bazen boş hücre oluyordu haberleşme kesiliyordu. Ama yine de yapıyorduk. Böylece kesmeye çalıştıkları iletişimimizi kesemediler" dedi.
NE DEDİLER NE OLDU
"İktidara muhalif olan herkes terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyor" diyen, Halkevleri Genel Merkez Yöneticisi Mahir Mansuroğlu ise, "Benim için hazırlanan iddianamede sadece katıldığım Hopa ile ilgili eylem vardı. Başka hiç bir şeyle suçlanmazken ben terör örgütü üyesi olmaktan yargılandım. 80 yıldır demokrasi mücadelesi veren bir örgütü terör örgütünün legal alanı olarak gösteremezler. Parasız eğitim için, barınma hakkı için, ulaşıma yapılan zamlar için mücadele ettik. Ama biz sonunda terör örgütü üyesi olarak yargılandık" dedi.
HAKİM: BELKİ SOL BÖYLE BİRLEŞİR
Ankara'daki Hopa protestolarıyla ilgili 22 tutuklu sanığın tahliyesine karar verilen duruşmada duruşmada traji-komik olaylar yaşandı. Duruşmada ayrıca sanıkların gözaltına alınırken cinsel taciz ve dayağa maruz kaldıkları iddiaları da gündeme geldi. Gözaltına alındıktan sonra polis aracına götürüldüğünü ve bir polis tarafından tacize uğradığını anlatan tutuksuz sanıklardan Sevgi Sönmez, "Otobüse bindikten sonra yanıma bir polis oturdu. Diyalog kurmaya başladı. Bacaklarımı okşadı. Ben karşı çıkınca yüzüme yumruk atarak, bu halinle kim bakar sana dedi" iddiasında bulundu. Sanıklardan Hikmet Tanıl, savunmasında, "Tarih, bizi 52 yıla kadar yargılayanları da bir gün yargılayacaktır" dedi. Tanıl'ın sözleri üzeine, Mahkeme Başkanı Dündar Örsdemir, "Biz de dahil miyiz, yargılanacaklara?" diye sordu. Sanık Tanıl, bu soruya, "Sizi bilmiyorum, ama iddia makamı dahil" karşılığını verdi. Bu yanıt, Örsdemir ve aynı zamanda iddianameyi de hazırlayan Savcı Hakan Yüksel ile izleyicileri güldürdü.
Sanık avukatlardan Selçuk Kozağaçlı, iddianamede sanıkların "THKP/C Devrimci Yol-Devrimci Gençlik" terör örgütü üyesi olduklarının öne sürüldüğünü anımsatarak, "Bu mahkeme için önemli olmayabilir, ama bizim için çok önemli. Sol içinde birçok ayrışma var. Bu nedenle, bu iddia kendi aramızda espri konusu oluyor" dedi. Mahkeme Başkanı Dündar Örsdemir, bu sözler üzerine "Belki bu iddianame solu birleştirir" diyerek, espri yaptı.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.