Ateş Hatinoğlu gündemi değerlendirdi
Rize Baro Başkanı Ateş Hatinoğlu gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Rize Baro Başkanı Ateş Hatinoğlu, yeni Anayasa çalışmaları kapsamında görüşlerini içeren bir rapor hazırladıklarını bildirdi.
Hatinoğlu, Rize Baro Başkanlığında düzenlediği basın toplantısında, TBMM´de çalışmalarına devam eden Anayasa Uzlaşma Komisyonu´nun Anayasa çalışmalarına toplumun tüm kesimlerinin desteğini beklediğini ifade ettiğini belirtti.
Bu nedenle yeni Anayasadan beklentilerini, çekince ve endişelerini bir rapor halinde komisyona, Meclise ve kamuoyunun bilgisine sunduklarını ifade eden Hatinoğlu, ´´Yeni Anayasa çalışmaları sürecinde hepimizde kaygı uyandıran en önemli konu, sözde demokrasi ve özgürlük talepleri adı altında etnik bölücülüğü, ayrışmayı hedefleyen taleplerin öne çıkması ve topluma empoze edilmesidir. Anayasanın toplumsal bir sözleşme olduğu tartışmasızdır. Ancak yeni bir Anayasa yaparken yeni bir devlet kurmuyoruz. Bin yıldır kardeşçe yaşadığımız topraklar üzerinde kurduğumuz bu devletin temel değerleri değiştirilemez, ilelebet korunması gereken değerlerdir´´ dedi.
Anayasa´nın değiştirilemez ilk 3 maddesinin değiştirilmek istenmesinin Türkiye Cumhuriyeti´nin varlığının tehlikeye atılmasına, bu anlamda toplumda manevi bir buhran, güvensizlik ve karamsarlığa neden olacak bir macera olacağını savunan Hatinoğlu, ´´Anadilde eğitim taleplerini de meşru ve haklı bulmuyoruz. Eğitimin anadilde yapılması, bölünmenin bizzat kendisidir. Eğitim ortak kültürün, örflerin, inançların, ülkülerin kısacası bir toplumu bir arada tutan tüm değerlerin hazmedildiği süreçtir. Eğer Türkiye Cumhuriyeti´nin çatısı altında birlikte yaşayacaksak bu değerlere sahip olmamız, paylaşmamız gerekir´´ diye konuştu.
Anayasada üniter yapının korunması ve zayıflatabilecek adımlardan kaçınılması gerektiğini dile getiren Hatinoğlu, şunları söyledi:
´´Yerel yönetimlere ancak federatif devletlerde olabilecek egemenlik yetkilerinin devri istenmektedir ki, bu durumun ülkemizi çok tehlikeli bir sürece götüreceği dikkate alınmalıdır. 1982 Anayasasın da ki vatandaşlık tanımı aynen korunmalıdır. Türklük, bu ülkedeki tüm kimliklerin, kültürlerin üzerinde bir çatıdır. Alt kültürlerin, kimliklerin yaşamasını engelleyen değil, tam tersine onlara azınlık değil eşit vatandaşlık statüsü sağlayan ve kültürlerini, ana dillerini yaşatan en önemli güvencedir. Türkiyelilik, anayasal vatandaşlık gibi içi boş, duygusuz kavramların vatandaşlık tanımı olarak belirlenmesi birlikte yaşama duygusunu yok edecek, insanları birbirinden uzaklaştıracaktır.
Siyasi partilerle ilgili hükümler değişmediği, Meclisin atanmış ve iradesi ipotek altında olan milletvekili yapısı ortadan kalkmadığı, partilerin en küçük yerel teşkilatlarından itibaren katılımcı, demokratik ve yargı denetimi altında bir sistem kurulmadığı sürece ne kadar mükemmel bir Anayasaya sahip olursak olalım, demokrasimizin bir ayağı topal kalacaktır. Aynı şekilde seçim sistemi de mutlaka değişmelidir.´´
Hatinoğlu, raporda Cumhurbaşkanının yetkilerinden Anayasa Mahkemesi ve HSYK´ya, temel hak ve özgürlüklerle ilgili taleplere, sendikal haklara, YÖK´e, avukatlara ve barolara gibi pek çok talep ve eleştiri olduğunu anlatarak, raporlarını Meclis Başkanlığı ve komisyonlarla parti gruplarına, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakana, sivil toplum örgütlerine olmak üzere 200´ün üzerinde kişi ve kuruluşa gönderdiklerini kaydetti.
Hatinoğlu, bir gazetecinin genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ´un tutuklanmasını nasıl değerlendirdiği yönündeki soru üzerine, şöyle dedi:
´´Genelkurmay başkanlığı yapmış bir kişinin, böyle bir suçlama ile tutuklanması üzüntü verici. Yasal bir süreç işliyor. Ancak özel yetkili mahkemelerin kaldırılması gerektiğini her zaman dile getirdik. Özel yetkili mahkemeler olduğu sürece soruşturma ve yargılamaların hukuki olmadığını düşünüyorum. Yasalar herkese eşit uygulanır. Bir kişi suç işlemişse bunu kim olursa olsun ödemesi gerekir. Ama sırf ´genelkurmay başkanını da tutuklayabilirim´ şeklinde düşünce ile bu tutuklama yapılmışsa bu, endişe verici bir tutum olur. Ama Türkiye Cumhuriyeti´nde genelkurmay başkanlığı yapmış bir kişinin tutuklanmaması çok şey kaybettirmezdi. Farklı tedbirlerle de yargılanması sağlanabilirdi.´´
Bir gazetecinin Irak sınırında yaşanan olayla ilgili görüşünün sorması üzerine de Hatinoğlu, sorumluların mutlaka cezalandırılacağını, bu konuda soruşturma yapıldığını ifade ederek, artık hiçbir şeyin üstünün örtülmediğini kaydetti.
Hatinoğlu, Rize Baro Başkanlığında düzenlediği basın toplantısında, TBMM´de çalışmalarına devam eden Anayasa Uzlaşma Komisyonu´nun Anayasa çalışmalarına toplumun tüm kesimlerinin desteğini beklediğini ifade ettiğini belirtti.
Bu nedenle yeni Anayasadan beklentilerini, çekince ve endişelerini bir rapor halinde komisyona, Meclise ve kamuoyunun bilgisine sunduklarını ifade eden Hatinoğlu, ´´Yeni Anayasa çalışmaları sürecinde hepimizde kaygı uyandıran en önemli konu, sözde demokrasi ve özgürlük talepleri adı altında etnik bölücülüğü, ayrışmayı hedefleyen taleplerin öne çıkması ve topluma empoze edilmesidir. Anayasanın toplumsal bir sözleşme olduğu tartışmasızdır. Ancak yeni bir Anayasa yaparken yeni bir devlet kurmuyoruz. Bin yıldır kardeşçe yaşadığımız topraklar üzerinde kurduğumuz bu devletin temel değerleri değiştirilemez, ilelebet korunması gereken değerlerdir´´ dedi.
Anayasa´nın değiştirilemez ilk 3 maddesinin değiştirilmek istenmesinin Türkiye Cumhuriyeti´nin varlığının tehlikeye atılmasına, bu anlamda toplumda manevi bir buhran, güvensizlik ve karamsarlığa neden olacak bir macera olacağını savunan Hatinoğlu, ´´Anadilde eğitim taleplerini de meşru ve haklı bulmuyoruz. Eğitimin anadilde yapılması, bölünmenin bizzat kendisidir. Eğitim ortak kültürün, örflerin, inançların, ülkülerin kısacası bir toplumu bir arada tutan tüm değerlerin hazmedildiği süreçtir. Eğer Türkiye Cumhuriyeti´nin çatısı altında birlikte yaşayacaksak bu değerlere sahip olmamız, paylaşmamız gerekir´´ diye konuştu.
Anayasada üniter yapının korunması ve zayıflatabilecek adımlardan kaçınılması gerektiğini dile getiren Hatinoğlu, şunları söyledi:
´´Yerel yönetimlere ancak federatif devletlerde olabilecek egemenlik yetkilerinin devri istenmektedir ki, bu durumun ülkemizi çok tehlikeli bir sürece götüreceği dikkate alınmalıdır. 1982 Anayasasın da ki vatandaşlık tanımı aynen korunmalıdır. Türklük, bu ülkedeki tüm kimliklerin, kültürlerin üzerinde bir çatıdır. Alt kültürlerin, kimliklerin yaşamasını engelleyen değil, tam tersine onlara azınlık değil eşit vatandaşlık statüsü sağlayan ve kültürlerini, ana dillerini yaşatan en önemli güvencedir. Türkiyelilik, anayasal vatandaşlık gibi içi boş, duygusuz kavramların vatandaşlık tanımı olarak belirlenmesi birlikte yaşama duygusunu yok edecek, insanları birbirinden uzaklaştıracaktır.
Siyasi partilerle ilgili hükümler değişmediği, Meclisin atanmış ve iradesi ipotek altında olan milletvekili yapısı ortadan kalkmadığı, partilerin en küçük yerel teşkilatlarından itibaren katılımcı, demokratik ve yargı denetimi altında bir sistem kurulmadığı sürece ne kadar mükemmel bir Anayasaya sahip olursak olalım, demokrasimizin bir ayağı topal kalacaktır. Aynı şekilde seçim sistemi de mutlaka değişmelidir.´´
Hatinoğlu, raporda Cumhurbaşkanının yetkilerinden Anayasa Mahkemesi ve HSYK´ya, temel hak ve özgürlüklerle ilgili taleplere, sendikal haklara, YÖK´e, avukatlara ve barolara gibi pek çok talep ve eleştiri olduğunu anlatarak, raporlarını Meclis Başkanlığı ve komisyonlarla parti gruplarına, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakana, sivil toplum örgütlerine olmak üzere 200´ün üzerinde kişi ve kuruluşa gönderdiklerini kaydetti.
Hatinoğlu, bir gazetecinin genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ´un tutuklanmasını nasıl değerlendirdiği yönündeki soru üzerine, şöyle dedi:
´´Genelkurmay başkanlığı yapmış bir kişinin, böyle bir suçlama ile tutuklanması üzüntü verici. Yasal bir süreç işliyor. Ancak özel yetkili mahkemelerin kaldırılması gerektiğini her zaman dile getirdik. Özel yetkili mahkemeler olduğu sürece soruşturma ve yargılamaların hukuki olmadığını düşünüyorum. Yasalar herkese eşit uygulanır. Bir kişi suç işlemişse bunu kim olursa olsun ödemesi gerekir. Ama sırf ´genelkurmay başkanını da tutuklayabilirim´ şeklinde düşünce ile bu tutuklama yapılmışsa bu, endişe verici bir tutum olur. Ama Türkiye Cumhuriyeti´nde genelkurmay başkanlığı yapmış bir kişinin tutuklanmaması çok şey kaybettirmezdi. Farklı tedbirlerle de yargılanması sağlanabilirdi.´´
Bir gazetecinin Irak sınırında yaşanan olayla ilgili görüşünün sorması üzerine de Hatinoğlu, sorumluların mutlaka cezalandırılacağını, bu konuda soruşturma yapıldığını ifade ederek, artık hiçbir şeyin üstünün örtülmediğini kaydetti.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.