Adım Davut Yerine David Olsaydı Dünya Starıydım
Üç yıllık bir aradan sonra `Seni Seni` isimli albümüyle dönüş yapan Davut Güloğlu, `Çöl Aslanı` imajı ile sevenlerinin karşısına çıkıyor. Güloğlu: Kültürümüz çok güçlü ama gençlik Amerika`nın peşinden koşuyor.
Neden üç yıllık bir ara verdiniz?
Benim bütün albümlerimin arasında iki üç yıl olmuştur. Her yıl albüm yapabilen bir sanatçı olmadım, olamadım. Beceremedim o işi… Zaten her yıl nasıl albüm çıkarabiliyorlarsa onu da anlamış değilim, yapanları da alkışlıyorum. Önceki albümünden sonra bir yıl onun tanıtımıyla uğraştık. Tanıtımlar bitince stüdyoya girme fırsatı buldum ve bu süreç sonunda hele şükür 12 eserden oluşan albüm çıkardık.
Tarzınızda bir değişiklik oldu mu?
Ben kendi tarzımın savaşını veren bir insanım. Nurcanım’dan bu yana yaptığım müzik Türkiye ’de pek yapılan bir çeşit değildi. Bunun lideri de, önderi de benim. Mütevazı olmaya gerek yok, bu konuda Türkiye ’de kime sorarsan sor akla Davut Güloğlu gelir.
Tarzınız Karadeniz etnik-pop olarak geçiyor değil mi?
Öyle ama bu Batı sound’larla birlikte. Üstünden bağlamayı, kemençeyi, davulu çektiğin zaman yabancı pop parçalarındaki gibi oluyor. Buradaki pop şarkıları gibi değil, onlar basit kalıyor. Michael Jackson ’ınki gibi yani. Biz ruhumuzu koyuyoruz, yalandan müzik yapmıyoruz. Bir de şarkıların içine kemençe girdiği için Karadeniz müziği olarak da algılamayalım. Ben aslında dünya müziği yapıyorum.
Hedef kitlesinin içinde tüm dünya var yani.
Dünyada tanımadığımız bütün sazları burada dinledik, ABD ’deki kovboy şarkılarında çalınan gitarlara bile baktık. Bunların hepsi Batı’dan gelen şeyler, ama onlar da bizim sazlarımızı dinliyor. Kültürümüz güçlü bir kültür, kendimizi iyi tanıtamamışız. Eksikliğimiz de buradan geliyor. Gençliğimiz bunu algılayamıyor, yeni gelen nesil de öyle. Çünkü televizyonlarda hep empoze edilmiş: “Avrupa, Avrupa” diye. Avrupa senin sesini duysa ne olur? Orada bir şey yok ki. Orada gençlik yok, müzik yok, enerji yok. Ölmüş. Enerji bizim ülkemizde artık.
Ne yapmalı peki?
Artık oradan bir şey almaya gerek yok, başka ülkelere kendimizi empoze etmemiz gerekli. Kültür olarak bizi pazarlayabildiğin kadar pazarla. Yemeğinle, geçmişinle, atanla, savaşınla, dürüstlülüğünle, cömertliğinle pazarla. Her türlü fonksiyon var kültürümüzde. Ama bizim gençlik Amerika , Amerika diye 300 yıllık devletlerin peşinde koşuyor. Orada herhangi bir kanala çıktığın zaman, ‘tak’ bizimkiler baş tacı yapıyor. Benim adım Davut değil de David olsaydı şimdi dünya starıydım.
Neler yapmayı düşünüyorsunuz yakın gelecekte?
Şimdi sistem değiştirdik. Avru-pa’dan ilgi vardı. Dünyaya açılmak için bir şeyler yapmak lazımdı. Ali Cengiz zekâsıyla düşündük, kültürümüzü anlatmak için neler yaparız diye plan yaptık. İranlı sanatçı Arash geldi İstanbul ’a, kendisiyle oturduk, konuştuk ve beraber bir projede yer almaya karar verdik. Yakın zamanda da Dubai’de, Mısır ’da konser planlarımız var. Ama bizim işimiz Avrupa’yla, Amerika ’yla… Ortadoğu ’da zaten tanınıyoruz, ben oraya gitsem yıkılır orası. Statlar dolup taşar ama gitme gibi bir lüksümüz yok, çünkü izin vermiyorlar.
Vakti zamanında Ahmet Necdet Sezer ile birlikte bir anekdot yaşamıştınız, neydi o olay?
Türkiye ’de bir ilkiz. O sıralar yaşanan ekonomik krizden dolayı halkımızda aşırı derecede bir huzursuzluk, güvensizlik vardı. O zamanki çıkışımız da halkımıza moral oldu, sağ olsun devletimiz gördü, şık bir davranışta bulundu. Ahmet Necdet Sezer halkın morali ve motivasyonunu yükselttiğimiz için bize ödül verdi.
Peki, şimdi halkımızın morali nasıl sizce?
İyi değil ama düzelecek. Başbakanımızı çok seviyoruz, çok büyük şeyler başardı. Ülkemizi güzel bir konuma getirdi. Ama işin içine girdiğimiz zaman görüyoruz ki halkta para yok. Sanatçı halkın dilidir, o yüzden söylemek zorundayım. Tüm dünya kriz yaşıyor ama bizimkisi daha farklı. Banka kredileriyle dönen bir ekonomi, ortam var. Bunun patlamasından korkuyorum.
Karadeniz’e gelelim. Dereler ile ilgili bir videoda yer aldı tanınan sanatçılar. Siz neden böyle bir projede yer almadınız?
Onu televizyonda gördüm, bana öyle bir teklif gelmedi. Rizeliyim, çocukluğum orada geçti. O bölgenin yeşilliğinden de hiç vazgeçmedim. Ben doğayı mahvedecek HES ’leri istemiyorum. Çünkü HES ’ler oranın dengesini bozacak. Ben dereye inip balık tutmak, saçma atmak istiyorum. Ailemden böyle gördüm, çocuğumun da görmesini istiyorum. Sulardan değil de başka şeylerden enerjinin bulunması lazım. Üç beş sanatçının toplanarak değil, herkesin tek bir ağızdan tepki göstermesi gerekir.
Bir aralar size Karadeniz’in Ricky Martin ’i diyorlardı…
Şimdi sadece Davut Güloğlu diyorlar. Kendisi başarılı bir insan, benzetiyorlar. Ama ben ondan yakışıklıyım bir kere. Biraz daha duruş sahibiyim, adamın dibiyim yani. Ama Ricky’i de çok severim. Başarılı bir insana benzetilmek gurur verici. Rahatsız değilim yani, insanlar birbirine benzer.
Aynı sıralar mermi mevzunu da gündeme gelmişti. Sizin Ece Erken ’e mermi verdiğiniz söyleniyordu.
Külliyen yalan. Karadeniz’de pek çok insan ruhsatlı silahla gezer. Dağlara, tepelere çıkar. O da almış bir mermi ben de atayım diye. Sonra getirip televizyoncuların önünde, Davut verdi bana falan. Böyle bir şey var mı yani, böyle bir kelime söyler miyim ben?
Silaha karşısınız yani.
Asla, bir kere ben silaha tamamen karşıyım. Soğuğum silaha annemden dolayı, benim babam yanlışlıkla annemi vurmuş. Ondan dolayı karşıyım. Devlet bana silah taşıma hakkı vermiş bak, taşıyor muyum? Hayır. Ama ne yapıyorlar? Karadenizli olduğumuzdan dolayı bize bunu yakıştırıyorlar.
Aranızda şiddet olayı yaşandı mı hiç?
Asla! Bizim aramızda hiç öyle bir şey yaşanmadı. Bir kere Davut Güloğlu ile aşk yaşamak insanı tavana çıkarır. Hep de Davut böyle bir şey yapar, işte vurdu, kırdı, dövdü falan. Benim kadar kadınını seven bir erkek daha olamaz. Benim beraber olduğum kadının mutluluğu yüzüne yansır. Mutsuz olduğu zaman da ben anlarım. Orada yaşanan olayda medyanın yönlendirmesi var.
Aşkı nasıl yaşarsınız?
Dolu dolu, bana zarar verecek kadar tavan yaşarım.
Zarar vermek derken?
Gözüm kör olur, görmem. Her aşkımda da manevi açıdan zarar verdim kendime. Aşırı derecede yıprandım. İç dünyamda, kimsenin görmediği zamanlarda ağladım bile.
O gece aslında neler olmuş?
Arabayla karakoldan çıkıyoruz, Ece Hanım da arkadaşıyla arka koltukta oturuyordu. Baktım kapısı açık, onu öyle görünce kapatmak için yöneldim. Tam kapatırken kameralar cama dayanıyor, o da camı öyle görüyor ve ürküyor. Millet de diyor ki dövdü mü? O kameralardan kaçtı orada, çünkü o böyle şeylerden panik yapan bir kız. Hayatta kadına el kaldırmam, kadına el kaldıran adam da adamlığından şüphe etsin. Adam olan adam döver sokakta. Genetik olarak Allah zaten bizi onlardan güçlü yaratmış, bende de zaten iki metre el var. Bir vursam o kadın yaşar mı? Ben o kadını dövdüm de onun yüzü hiç mi şişmedi? Böyle yazıyorlar, çünkü böyle istiyorlar. Çünkü Karadenizliyim. “Davut bu, böyle yazın” diyorlar.
Benim bütün albümlerimin arasında iki üç yıl olmuştur. Her yıl albüm yapabilen bir sanatçı olmadım, olamadım. Beceremedim o işi… Zaten her yıl nasıl albüm çıkarabiliyorlarsa onu da anlamış değilim, yapanları da alkışlıyorum. Önceki albümünden sonra bir yıl onun tanıtımıyla uğraştık. Tanıtımlar bitince stüdyoya girme fırsatı buldum ve bu süreç sonunda hele şükür 12 eserden oluşan albüm çıkardık.
Tarzınızda bir değişiklik oldu mu?
Ben kendi tarzımın savaşını veren bir insanım. Nurcanım’dan bu yana yaptığım müzik Türkiye ’de pek yapılan bir çeşit değildi. Bunun lideri de, önderi de benim. Mütevazı olmaya gerek yok, bu konuda Türkiye ’de kime sorarsan sor akla Davut Güloğlu gelir.
Tarzınız Karadeniz etnik-pop olarak geçiyor değil mi?
Öyle ama bu Batı sound’larla birlikte. Üstünden bağlamayı, kemençeyi, davulu çektiğin zaman yabancı pop parçalarındaki gibi oluyor. Buradaki pop şarkıları gibi değil, onlar basit kalıyor. Michael Jackson ’ınki gibi yani. Biz ruhumuzu koyuyoruz, yalandan müzik yapmıyoruz. Bir de şarkıların içine kemençe girdiği için Karadeniz müziği olarak da algılamayalım. Ben aslında dünya müziği yapıyorum.
Hedef kitlesinin içinde tüm dünya var yani.
Dünyada tanımadığımız bütün sazları burada dinledik, ABD ’deki kovboy şarkılarında çalınan gitarlara bile baktık. Bunların hepsi Batı’dan gelen şeyler, ama onlar da bizim sazlarımızı dinliyor. Kültürümüz güçlü bir kültür, kendimizi iyi tanıtamamışız. Eksikliğimiz de buradan geliyor. Gençliğimiz bunu algılayamıyor, yeni gelen nesil de öyle. Çünkü televizyonlarda hep empoze edilmiş: “Avrupa, Avrupa” diye. Avrupa senin sesini duysa ne olur? Orada bir şey yok ki. Orada gençlik yok, müzik yok, enerji yok. Ölmüş. Enerji bizim ülkemizde artık.
Ne yapmalı peki?
Artık oradan bir şey almaya gerek yok, başka ülkelere kendimizi empoze etmemiz gerekli. Kültür olarak bizi pazarlayabildiğin kadar pazarla. Yemeğinle, geçmişinle, atanla, savaşınla, dürüstlülüğünle, cömertliğinle pazarla. Her türlü fonksiyon var kültürümüzde. Ama bizim gençlik Amerika , Amerika diye 300 yıllık devletlerin peşinde koşuyor. Orada herhangi bir kanala çıktığın zaman, ‘tak’ bizimkiler baş tacı yapıyor. Benim adım Davut değil de David olsaydı şimdi dünya starıydım.
Neler yapmayı düşünüyorsunuz yakın gelecekte?
Şimdi sistem değiştirdik. Avru-pa’dan ilgi vardı. Dünyaya açılmak için bir şeyler yapmak lazımdı. Ali Cengiz zekâsıyla düşündük, kültürümüzü anlatmak için neler yaparız diye plan yaptık. İranlı sanatçı Arash geldi İstanbul ’a, kendisiyle oturduk, konuştuk ve beraber bir projede yer almaya karar verdik. Yakın zamanda da Dubai’de, Mısır ’da konser planlarımız var. Ama bizim işimiz Avrupa’yla, Amerika ’yla… Ortadoğu ’da zaten tanınıyoruz, ben oraya gitsem yıkılır orası. Statlar dolup taşar ama gitme gibi bir lüksümüz yok, çünkü izin vermiyorlar.
Vakti zamanında Ahmet Necdet Sezer ile birlikte bir anekdot yaşamıştınız, neydi o olay?
Türkiye ’de bir ilkiz. O sıralar yaşanan ekonomik krizden dolayı halkımızda aşırı derecede bir huzursuzluk, güvensizlik vardı. O zamanki çıkışımız da halkımıza moral oldu, sağ olsun devletimiz gördü, şık bir davranışta bulundu. Ahmet Necdet Sezer halkın morali ve motivasyonunu yükselttiğimiz için bize ödül verdi.
Peki, şimdi halkımızın morali nasıl sizce?
İyi değil ama düzelecek. Başbakanımızı çok seviyoruz, çok büyük şeyler başardı. Ülkemizi güzel bir konuma getirdi. Ama işin içine girdiğimiz zaman görüyoruz ki halkta para yok. Sanatçı halkın dilidir, o yüzden söylemek zorundayım. Tüm dünya kriz yaşıyor ama bizimkisi daha farklı. Banka kredileriyle dönen bir ekonomi, ortam var. Bunun patlamasından korkuyorum.
Karadeniz’e gelelim. Dereler ile ilgili bir videoda yer aldı tanınan sanatçılar. Siz neden böyle bir projede yer almadınız?
Onu televizyonda gördüm, bana öyle bir teklif gelmedi. Rizeliyim, çocukluğum orada geçti. O bölgenin yeşilliğinden de hiç vazgeçmedim. Ben doğayı mahvedecek HES ’leri istemiyorum. Çünkü HES ’ler oranın dengesini bozacak. Ben dereye inip balık tutmak, saçma atmak istiyorum. Ailemden böyle gördüm, çocuğumun da görmesini istiyorum. Sulardan değil de başka şeylerden enerjinin bulunması lazım. Üç beş sanatçının toplanarak değil, herkesin tek bir ağızdan tepki göstermesi gerekir.
Bir aralar size Karadeniz’in Ricky Martin ’i diyorlardı…
Şimdi sadece Davut Güloğlu diyorlar. Kendisi başarılı bir insan, benzetiyorlar. Ama ben ondan yakışıklıyım bir kere. Biraz daha duruş sahibiyim, adamın dibiyim yani. Ama Ricky’i de çok severim. Başarılı bir insana benzetilmek gurur verici. Rahatsız değilim yani, insanlar birbirine benzer.
Aynı sıralar mermi mevzunu da gündeme gelmişti. Sizin Ece Erken ’e mermi verdiğiniz söyleniyordu.
Külliyen yalan. Karadeniz’de pek çok insan ruhsatlı silahla gezer. Dağlara, tepelere çıkar. O da almış bir mermi ben de atayım diye. Sonra getirip televizyoncuların önünde, Davut verdi bana falan. Böyle bir şey var mı yani, böyle bir kelime söyler miyim ben?
Silaha karşısınız yani.
Asla, bir kere ben silaha tamamen karşıyım. Soğuğum silaha annemden dolayı, benim babam yanlışlıkla annemi vurmuş. Ondan dolayı karşıyım. Devlet bana silah taşıma hakkı vermiş bak, taşıyor muyum? Hayır. Ama ne yapıyorlar? Karadenizli olduğumuzdan dolayı bize bunu yakıştırıyorlar.
Aranızda şiddet olayı yaşandı mı hiç?
Asla! Bizim aramızda hiç öyle bir şey yaşanmadı. Bir kere Davut Güloğlu ile aşk yaşamak insanı tavana çıkarır. Hep de Davut böyle bir şey yapar, işte vurdu, kırdı, dövdü falan. Benim kadar kadınını seven bir erkek daha olamaz. Benim beraber olduğum kadının mutluluğu yüzüne yansır. Mutsuz olduğu zaman da ben anlarım. Orada yaşanan olayda medyanın yönlendirmesi var.
Aşkı nasıl yaşarsınız?
Dolu dolu, bana zarar verecek kadar tavan yaşarım.
Zarar vermek derken?
Gözüm kör olur, görmem. Her aşkımda da manevi açıdan zarar verdim kendime. Aşırı derecede yıprandım. İç dünyamda, kimsenin görmediği zamanlarda ağladım bile.
O gece aslında neler olmuş?
Arabayla karakoldan çıkıyoruz, Ece Hanım da arkadaşıyla arka koltukta oturuyordu. Baktım kapısı açık, onu öyle görünce kapatmak için yöneldim. Tam kapatırken kameralar cama dayanıyor, o da camı öyle görüyor ve ürküyor. Millet de diyor ki dövdü mü? O kameralardan kaçtı orada, çünkü o böyle şeylerden panik yapan bir kız. Hayatta kadına el kaldırmam, kadına el kaldıran adam da adamlığından şüphe etsin. Adam olan adam döver sokakta. Genetik olarak Allah zaten bizi onlardan güçlü yaratmış, bende de zaten iki metre el var. Bir vursam o kadın yaşar mı? Ben o kadını dövdüm de onun yüzü hiç mi şişmedi? Böyle yazıyorlar, çünkü böyle istiyorlar. Çünkü Karadenizliyim. “Davut bu, böyle yazın” diyorlar.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.