Mustafa Denizli: Türkiye Korkaklar Ülkesi
Lankeran Teknik Direktörü Mustafa Denizli, iddia ortamı olmadığı için Türk futbolundaki kişileri korkaklıkla niteledi.
Türk futbolunun önemli isimlerinden Mustafa Denizli, 360’ta yayınlanan “Centilmenler” programının konuğu oldu. İşte Denizli'nin açıklamalarından bazıları:
"ÇOCUKLUK AŞKIM BEŞİKTAŞ"
"Kariyerimi ben herhangi bir lobi desteği ile yapmadım, 40 yılımı verdim. Çalıştığım yerler geçtiğim yollar bellidir. Bütün bunlar zaten toplumla yaşadığımız şeylerdir. Ben 37 yaşında Galatasaray gibi bir camianın başına geçtim, yıllarca hizmet ettim. Oradan çıktım Fenerbahçe gibi büyük bir camianın başına geldim, hizmetimi verdim. Son olarak ada çocukluk aşkım olan takımda(Beşiktaş) çalıştım. Bu çalışmaların tamamındaki heyecan aynıdır. Burada bir şeyi kendime en fazla övünç payı çıkarıyorum. Burada yaşadığım şampiyonluklar önemli değil, bu camialar tarafından kabul görmek benim için en büyük artı puandır. Bu kadar fanatizm manasında birbirinden ayrışmış 3 camiadan kabul görüyorsan bu ne bir şampiyonlukla ölçülür, ne daha büyük başarılarla ölçülür. Benim için en büyük başarı bu camialarda kabul görmektir. "
"TÜRKİYE KORKAKLAR ÜLKESİ"
"Futbol ortamı bir iddia ortamıdır. Futbol ortamının en önemli figürlerinden bazıları teknik adamlardır, bazıları yöneticiler ve bazıları da futbolculardır. Bu futbol ortamının içerisinde bir heyecan, bir çekişme, bir yarışmayı ortaya çıkarmak lazım. Türkiye bir korkaklar ülkesi. Bir takımın başında bulunan insanlardan çok zor iddialı kelimeler duyuyorsun "ya olmazsa" diye. Halbuki futbol ortamı bu çizgiyi hep arayan bir iddia ortamıdır. Biraz evvel İran’da bahsettiğimiz olayın altında bu futbol anlayışı yatıyor. İranlıların büyük sempati duyma sebebi bu futbol anlayışıydı. Ben başarıyı da bu futbol anlayışıyla buldum. Futbolculuğumu benim için antrenörlük yaşamına taşıdığım dönemler oldu.
"ÖNEMLİ OLAN KİŞİLİKLERİMİZİN İMKANLARINI ZORLAMAK"
Antrenörlük kurslarından sen de, ben de aynı derecelerle mezun olabiliriz, bizi farklı kılacak olan diplomalarımızın derecesi değildir. Bizim kişiliklerimizi imkanları zorlayabilmektir. Yaratmaktan kastım bir oyun anlayışı yaratabilmek, bir futbolcu figürü yaratabilmek yani senin oynadığın belirli bir bölge var acaba ben daha iyisini yapabilir miyim, bunu aramaktır. Bütün bunların yanı sıra bir ekip nasıl yaratılır, bunu aramaktır.
"IVIC BANA FUTBOLU BIRAKTIRDI, SONRA Benfica'YA KAÇTI"
Galatasaray’da ilk çalışma yılımda 37 yaşındayken benim kontratım devam ediyordu. Benim teknik adamlığa başlayışım da uzun bir hikaye. Genç takımda hoca olarak başladım. Yardımcı antrenörlük istemedim. İviç’in yardımcı antrenörü olarak başladım. Kendisi bana futbolculuğu bıraktırdı, jübilemi yaptım. Sezonun açılmasına kısa bir dönem kala Benfica ile anlaştı, bizi yarı yolda bıraktı. O ayrılınca ben açıkta kaldım.
"GENÇ TAKIMDA BAŞLAMA FİKRİMİ KABUL ETTİLER"
Kim gelecek takımın başına belli değil. Yönetim kurulu “takımı kampa sen götür” dedi. Ali (Uras) ağabey Başkan o zaman, “ben götürmeyeyim” dedim. Ortada kaldım, şunu düşünüyorum, yurt dışından gelecek adam ekibiyle gelirse kamp dönemimden sonra açığa alınırsam bunu kaldıramam, hırslı bir insanım. Yönetime dedim “Ben kampa gitmek istemiyorum. Ya bana genç takımda görev verin ya da İzmir’e döneyim.” Genç takımda başlama fikrimi kabul ettiler, ondan aylar sonra ben yardımcı antrenörlüğe başladım."
"ÇOCUKLUK AŞKIM BEŞİKTAŞ"
"Kariyerimi ben herhangi bir lobi desteği ile yapmadım, 40 yılımı verdim. Çalıştığım yerler geçtiğim yollar bellidir. Bütün bunlar zaten toplumla yaşadığımız şeylerdir. Ben 37 yaşında Galatasaray gibi bir camianın başına geçtim, yıllarca hizmet ettim. Oradan çıktım Fenerbahçe gibi büyük bir camianın başına geldim, hizmetimi verdim. Son olarak ada çocukluk aşkım olan takımda(Beşiktaş) çalıştım. Bu çalışmaların tamamındaki heyecan aynıdır. Burada bir şeyi kendime en fazla övünç payı çıkarıyorum. Burada yaşadığım şampiyonluklar önemli değil, bu camialar tarafından kabul görmek benim için en büyük artı puandır. Bu kadar fanatizm manasında birbirinden ayrışmış 3 camiadan kabul görüyorsan bu ne bir şampiyonlukla ölçülür, ne daha büyük başarılarla ölçülür. Benim için en büyük başarı bu camialarda kabul görmektir. "
"TÜRKİYE KORKAKLAR ÜLKESİ"
"Futbol ortamı bir iddia ortamıdır. Futbol ortamının en önemli figürlerinden bazıları teknik adamlardır, bazıları yöneticiler ve bazıları da futbolculardır. Bu futbol ortamının içerisinde bir heyecan, bir çekişme, bir yarışmayı ortaya çıkarmak lazım. Türkiye bir korkaklar ülkesi. Bir takımın başında bulunan insanlardan çok zor iddialı kelimeler duyuyorsun "ya olmazsa" diye. Halbuki futbol ortamı bu çizgiyi hep arayan bir iddia ortamıdır. Biraz evvel İran’da bahsettiğimiz olayın altında bu futbol anlayışı yatıyor. İranlıların büyük sempati duyma sebebi bu futbol anlayışıydı. Ben başarıyı da bu futbol anlayışıyla buldum. Futbolculuğumu benim için antrenörlük yaşamına taşıdığım dönemler oldu.
"ÖNEMLİ OLAN KİŞİLİKLERİMİZİN İMKANLARINI ZORLAMAK"
Antrenörlük kurslarından sen de, ben de aynı derecelerle mezun olabiliriz, bizi farklı kılacak olan diplomalarımızın derecesi değildir. Bizim kişiliklerimizi imkanları zorlayabilmektir. Yaratmaktan kastım bir oyun anlayışı yaratabilmek, bir futbolcu figürü yaratabilmek yani senin oynadığın belirli bir bölge var acaba ben daha iyisini yapabilir miyim, bunu aramaktır. Bütün bunların yanı sıra bir ekip nasıl yaratılır, bunu aramaktır.
"IVIC BANA FUTBOLU BIRAKTIRDI, SONRA Benfica'YA KAÇTI"
Galatasaray’da ilk çalışma yılımda 37 yaşındayken benim kontratım devam ediyordu. Benim teknik adamlığa başlayışım da uzun bir hikaye. Genç takımda hoca olarak başladım. Yardımcı antrenörlük istemedim. İviç’in yardımcı antrenörü olarak başladım. Kendisi bana futbolculuğu bıraktırdı, jübilemi yaptım. Sezonun açılmasına kısa bir dönem kala Benfica ile anlaştı, bizi yarı yolda bıraktı. O ayrılınca ben açıkta kaldım.
"GENÇ TAKIMDA BAŞLAMA FİKRİMİ KABUL ETTİLER"
Kim gelecek takımın başına belli değil. Yönetim kurulu “takımı kampa sen götür” dedi. Ali (Uras) ağabey Başkan o zaman, “ben götürmeyeyim” dedim. Ortada kaldım, şunu düşünüyorum, yurt dışından gelecek adam ekibiyle gelirse kamp dönemimden sonra açığa alınırsam bunu kaldıramam, hırslı bir insanım. Yönetime dedim “Ben kampa gitmek istemiyorum. Ya bana genç takımda görev verin ya da İzmir’e döneyim.” Genç takımda başlama fikrimi kabul ettiler, ondan aylar sonra ben yardımcı antrenörlüğe başladım."
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.