Dünyanın en masum, en temiz canlısı, sevgiyi en saf haliyle yaşayan ve yaşatan insanlardı onlar. Engelliler gününde gözü yaşlı izleyeceğimiz çocuklar değillerdi. Bir tatlı tebessümleri dünyaya bedel olan gözlerindeki katkısız ve katıksız sevgileriydi. “Engelli olmak” diye bir şey yoktu aslında, asıl engel onlara bakan gözlerimizdeydi. Aramızda yaşıyorlardı; hepsi belli bir yaşa kadar bazı okullarda bir araya geliyor, herkesi aynı sanıyorlardı. Onlar bize bakarken asıl “biz farklıydık” onların gözünde.
Bizler sağlam düşünen insanlar olarak topluma engelli insanları kazandıramadığımız ve ailelerin yükünü hafifletemediğimiz sürece bu tiyatro sürer gider. Her sahnede aynı rolleri oynar farklı oyuncular. Dekor değişir, an değişir, senaryo hep aynı kalır.
Acımak yok! Hayata gelmiş ise mutlaka tutunacak ve kendini ifade edebilecek, sağlam bir rehber eşliğinde yarınlara daha sağlam adımlarla ve güvenle bakabilecekken biz her zaman kolayı seçip tiyatronun bir sahnesinde onların çıkmayan sesleri, görmeyen gözleri, yürümeyen ayakları oluyor; son sahne gelmeden bu cevherleri kendi dünyalarına terk ediyoruz. Selamlama yok, tanıtım yok, isimleri yok… Onlar yine karanlık dünyalarında bir sonraki tiyatronun ilk sahnesini bekleyedursunlar. Onları yarı yolda bırakan toplumlar engelli asıl.
Belli günlerde “ anma haftası” adıyla yaptığımız etkinliklerde adlarını hatırlayıp samimiyetsiz mesajlar yayınlamakla olmuyor azizim bu işler. Samimiyetsiz diyorum çünkü icraat gerek, fazlasıyla icraat… Fiile dönüşmeyen cümlelerin hepsi eksik, hepsi engelli. Yani asıl sizin cümleleriniz engelli. Tüm uzuvlarınız sağlam iken bile evinizin konforu size yetersiz gelirken “onlar” hangi binalarda hangi şartlar altında hangi konforla yaşıyorlar? Ve biz asıl hayatı görmezden gelip bir günlük bir tiyatronun bir perdesinde birkaç cümle mesaj yayınlamak ve halen okul çağında olanlarını gözü yaşlı alkışlamaktan başka ne yapıyoruz?
Sahi neydi elimizden gelen? "Dünya engelliler günü kutlu olsun! " dediğimizde çözüldü mü tüm sorunları? Onlar artık taksilere, dolmuşlara rahatça binebiliyor mu? Tiyatro sahnesinden fırlayan bu sihirli(!) cümle çözdü mü tüm sorunları? Kafelere gidebildiler mi, konserlerde halktan biri olabildiler mi? Birbirlerini görüp aşık olacaklar mı, bir gelecekleri olabilecek mi bizler gibi? Bizler için – para ile tabi ki- kurulan binlerce özel okuldan kaçı onların da yuvası olacak? Her türden engeli olan bu çocukların eğitimlerini alabilmesi için gerekli, bedenlerini ve zekalarını geliştirebilecek tüm materyalleri tam mı? Eski binalarda eğitim alırken onca eksikliğin içinde her şeyleri tam mı? Kulaklarınıza gelmese de küçük şeylerle mutlu olabilen bu yüreklerin şen kahkahaları tam mı sizce?
Öğretmenlerine hayran olan bu çocuklar; her veda töreninde öğretmenlerine çok teşekkür ederim diyor, acaba neden? Çünkü o beton binayı ısıtan, yuvaya dönüştüren o öğretmenlerin çabası ve güler yüzü. Çünkü bu çocuklar katıksız seviyor.
Dünyanın en masum insanları olan özel çocuklarımızın sorunlarını, eksiklerini, istek ve ihtiyaçlarını düşünürken onların öncelik sırasında diğer insanlara göre “ en acil” olduklarını bilerek tiyatronun ilk perdesinin geçici oyuncuları olmayıp icraatın tam zamanı. Unutmayın; icraata geçmeyen tüm cümleler eksik, tüm cümleler engelli!