Bugün, Rize’de ekmeğe yapılan %25 zamdan bahsetmek istiyorum. 16 Ocak 2025 tarihinden itibaren, 240 gram ekmek 15 liradan satılacak. Bu artış, dar gelirli insanlar ve emekliler için bir başka ağır yük olacak, bunu biliyoruz. Ama ben, sadece bir gazete haberi yapmakla yetinemem. Bu zammın arkasındaki insanları düşünüyorum, bu artışın o insanların yaşamlarında ne büyük bir yıkım yaratacağını hissediyorum.
Ekmek, ne kadar sıradan bir şey gibi görünse de, hayatımızın belki de en değerli, en temel parçası. Yıllardır sofralarımızda, günde birkaç defa var. Ama şimdi, bir ekmek almak, milyonlarca insana lüks haline geliyor. Özellikle dar gelirli aileler, asgari ücretle geçinmeye çalışanlar ve emekliler için bu zammın etkisi ağır olacak. Bir ekmeği almak için cebinden birkaç lira daha fazla çıkarmak zorunda kalan insanlar, zaten kırılgan olan hayatlarını bir adım daha zorlaştırmış olacak. Ekmeğe yapılan bu zam, sıradan bir fiyat artışı değil; yaşamın en temel unsurlarına ulaşmada yaşanan büyük bir engel.
Zamlar Altında Ezilen İnsanlar: Geçim Sıkıntısı
Geçim sıkıntısı, çoğu insanın yaşadığı bir gerçek. Ancak şu anda yaşadığımız ekonomik kriz, en çok dar gelirli kesimleri eziyor. Maaşlar artsada zamlar altında yok oluyor, emekli maaşları giderek eriyor. Her gün yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz. Artık, sabah kahvaltımızda ne yiyebileceğimizi düşünmek, gündelik hayatımızın bir parçası haline geldi. Temel gıda maddelerine yapılan bu zamlar, halkın alım gücünü her geçen gün biraz daha zorluyor ve insanların yaşam standartları hızla düşüyor.
Ekmek, halkımızın temel besin kaynağıdır. Ekmek üzerine yapılan her zam, doğrudan halkın sofralarına yansır. Yani, bu zamlar sadece rakamlardan ibaret değil; insanların geçim derdini, evlerine ekmek götürme mücadelesini simgeliyor. Ekmeği bir zorunluluk olarak almak, şimdi bazı insanlar için gerçekten bir mücadeleye dönüşmüş durumda. Gece yatağında, "Bugün ekmek alabilecek miyim?" diye düşünen insanlar var. Bir gazeteci olarak, bu çığlığı duymazsam, bu çığlığın sesi olmazsam, bu sıkıntıları görmezden gelirsem, kendime ve insanlığıma yazık etmiş olurum.
Fırıncıların İkilemi: Zammı Yapsa Vatandaş, Yapmasa Kendisi Ezilecek
Ancak ekmek zammını sadece vatandaşın gözüyle değil, fırıncıların da gözüyle düşünmek gerekiyor. Ekmek fiyatlarını arttırmak, sadece tüketiciyi değil, aynı zamanda üreticiyi de zor durumda bırakıyor. Fırıncılar, artan un, maya ve işçilik maliyetleri karşısında, işletmelerini sürdürebilmek için bu zammı yapmak zorunda kalıyor. Fırıncılar için de bir ikilem var: Zammı yapmazlarsa, personel maaşlarını ödeyemez, fırının işletme maliyetlerini karşılayamazlar. Zammı yaparlarsa, zaten zor geçinen vatandaş daha da zor duruma düşer. Bir yanda iş gücünü sürdürebilmek için maliyet artışına gitmek zorunda kalan fırıncılar, diğer yanda zamların altında ezilen vatandaşlar…
Bu durum gerçekten bir çıkmaz. Fırıncıların yaşadığı bu dengenin bozulması, sadece bir ticaret meselesi değil; hem esnafın hem de halkın mağduriyetini büyüten bir ikilem.
Zorlaşan Hayat, Artan Yükler
Ekmek zammı sadece bir başlangıç. Artan gıda fiyatları, ev kirası, faturalar…
Her şey yükseliyor ve insanlar bu yükselen fiyatlara ayak uydurmakta zorlanıyor. Maaşlar artmıyor, yaşam giderleri her geçen gün daha da artıyor. Aileler, çocuklarının geleceğini düşünerek, artık temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor. Kimi zaman, "Bugün hangi ihtiyacımdan feragat etsem?" sorusunu sormak zorunda kalıyorlar. Ekmek gibi temel bir gıda maddesinin fiyatı bile bu kadar ağır bir yük haline gelirken, insanların omuzlarındaki diğer yüklerin ağırlığı daha da artıyor.
Bir yandan ekmek fiyatları artıyor, diğer yandan maaşlar ve emekli aylıkları, bu artışlara yetişmekte zorlanıyor. Halkın geçim dertleri giderek daha katlanılmaz hale geliyor. Bu durum, sadece ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda sosyal bir yara. Çünkü bu yük, tüm toplumu etkiliyor. Toplumun en savunmasız kesimlerini, dar gelirli aileleri, emeklileri, çocukları ve yaşlıları hedef alıyor. Her geçen gün, bu kesimler için hayat biraz daha zorlaşıyor, biraz daha katlanılmaz hale geliyor.
Bir Çıkış Yolu Arayışı
Bu yazıyı yazarken, sadece ekmek zammını değil, o zamın gerisindeki hayatları düşünmek istiyorum.
Bu zammı haberleştirdim ama içimden bir ses, gece rüyama giriyor: "Dar gelirlinin çilesi ne olacak? Bu insanlar nasıl geçinecek?"
Ekmek, sadece bir yiyecek değil; bir simge. Bir ailenin, bir bireyin hayatta kalma mücadelesinin simgesi. Geçim sıkıntısının, ekonomik krizin en derin izlerini bıraktığı insanlarımızın sesi olmaya çalışıyorum. Onların yaşadığı çileyi duyurmak, sadece bir gazeteci olarak değil, bir insan olarak sorumluluğum.
Ve bir çözüm gerekiyor. Ekonomik krizden çıkış yolu aramak, sadece hükümetlerin değil, toplumun da ortak bir sorumluluğu. Alım gücünü artıracak, yaşam standartlarını iyileştirecek politikalar, bu sıkıntıyı hafifletebilir. Ama şu anda, gözümüzü kapatarak bu meseleleri görmezden gelmek, sadece daha fazla çileye neden olur.
Sonuç: Toplumsal Bir Mesele
Ekmek, bir ülkenin refah seviyesinin, halkın durumunun en temel göstergelerinden biridir. Bu zammı haberleştirirken, sadece rakamları yazmak değil, o rakamların ardındaki yaşamları da anlatmak gerekiyor. Çünkü dar gelirli kesimler sadece ekmeği değil, her gün daha fazlasını kaybediyor. Biz gazeteciler, bu çileyi duyurmak, bu acıları yazmak, bir değişim yaratmak için varız. Toplum olarak, dayanışma içinde olup, bu sorunlara duyarlı politikalar geliştirmek, hepimizin sorumluluğudur.