Hazine Müsteşarlığı bir liste halinde KİT zararlarını açıkladı ,içinde Çay-kur 2010 yılı zararı 74 000 000 TL ile listede yer almaktadır.
Bir çok kimse ve özellikle basın mensupları eskiye ve geleceği yatırım için mevcudu idam sehpasına koydular.
Her kes arzu ettiği istikamete göre yazıyor, çiziyor, geleceğe göndermelerde bulunuyor. Haklıdırlar. Çünkü kimse onlara açık ve şeffaf bir çay-kur için ulaşılması gereken bilgi kaynaklarını açık tutmadı.
2002 Yılından beri çay-kur faaliyet raporlarını kamu oyuna yayınlamak bir tarafa kendi daire başkanları ve fabrika müdürlerine, Rize de ki dairelere ,vergi dairelerine vermeden kaçınırlar. Daha önceki yıllarda bu bilgiler isteyen herkesin ulaşacağı bilgiler arasındaydı.
Hazine müsteşarlığı da her yıl böyle bir liste yayınlamazdı. Yayınlasa ne olurdu? Son 10 yıldır ilk kez zarar etti diyen beyler, 2008, 2009 ve 2010 yılındaki zarları öğrenirlerdi. Ne gariptir ki bu ildeki sivil toplum kuruluşları, çay-kur çalışanları dahil bunu bilerek sessiz kalanlar bu gün seslerini yükseltiyor, eleştiriyorlar, fakat gerçekleri söylemeden kaçıyorlar.
İnternetteki Çay-kur sitesinde son 10 yıldır faaliyet raporu bilgilerine yurttaş olarak ulaşmak olanak dışıdır. Ancak nasıl oldu ise 2010 yılı faaliyet raporuna sayiştay raporları olarak rastlamak mümkün. Sanırım çay-kur değil denetleme kurulu koymuştur.KİT faaliyet raporları başlıkla arama motorunu tıklarsanız karşınıza çıkabilir.
Raporun 84 sayfasında Çay_kur sermaye artımları yer almaktadır.
2002 yılında 160 000 000 TL. olan Sermaye ,yapılan nakdi artırırı:
2003 yılında 225 000 000 TL. ( Artırılan nakit sermaye 65 000 000 TL)
2004 yılında 400 000 000 TL. ( Artırılan nakit sermaye 175 000 000 TL)
2005 Yılında 460 000 000 TL. ( artırılan nakit sermaye 60 000 000 TL)
2009 Yılında 469 000 000 TL. ulaşmış olduğu görünmektedir. Bu durumda Başbakanın desteği ile çay-Kur 309 000 000 TL nakit girişi elde etmiştir.
Bu nakit girişi çay-kurun tarihinde ilk ve tektir.Daha önce hiçbir genel müdür nakdi böyle bir net işletme sermayesi ile çalışma olanağı bulmamıştır.
Çay-kur 2003 kampanyasına tüm borçları ödenmiş olarak girerken stoklarında parası ödenmiş kuru çay vardır.her yıl belli oranda daha az kuru çay yaparak bu kaynağı da Çay-kur sermaye olarak kullanacaktır.Şimdi bu miktara bakalım.stokta 80 000 ton kadar tasnifli paketlenmeye hazır stok vardır ve bağlı değer olarak 450 000 000 Tl.değerindedir.
Bu durumda isterseniz o günkü hükümet deyin veya Rizeli olduğu için Sn. Başbakan diyelim, Çay-kur yönetimine tam 750 000 000 Tl. lık kaynak bırakmış ve çay-kur u yönet demiştir. Ayrıca hükümet politikasına uygun olarak Hazinede har yıl iç pazara göre çay alarak stokların sermayeye dönüşmesini isterken satış fiyatları için her yıl 2-3-4 kez kuru çay zamları ile enflasyondan fazla geliri temin edecek, fiyat artış yetkisi vermiştir.
Bu durumda sağlanan bu olanakları, Bu kaynakları kim ,nasıl buharlaştırmıştır. Sorulmayan, sorulması istenmeyen, gizlenen gerçek budur. Bu buharlaşmanın sebebi olarak mevcut Genel Müdürü tartışanların yaklaşımını anlamak zorluğu içindeyim. Her kes gibi onunda eksikleri olabilir fakat bu işin sorumlusu değildir. Sadece bu çökmüş düzenin üstündeki örtüyü siyaset, arkadaşlık gereği açmamasından ve yürüyen bozuk düzenin tekerine çomak sokamamasından eleştirilebilir.
Ancak bu durumda da gerçeklerden uzaklaşmamak gerekir.
Bu kaynaklarını buharlaşmasına denetleme kurulu, Sayıştay ve KİT komisyonu nasıl seyretmiş veya sessiz kalmıştır.
Eğer 5-6 yıl önce başlayan çöküşü denetçiler, Sayıştaycılar görememiş ise onlarda bu çöküşün suçlusudur.
Hazine Müsteşarlığı ve Tarım bakanlığı kurum yönetimine konularında uzman oldukları için yönetim kurulu üyesi tayin ederler. Peki bu beyler neden görmemiş de bakanlıklarına, neden tedbir aldırmamışlar.
Görülüyor ki 2006 ler de başlayan çöküşün sorumluluğu keyfe kader bugünkü genel müdüre yüklenemez ve yüklenmemelidir.
Çay-kur kuruluştan beri yıllarca, banka ve hazine kaynaklarını kredi olarak kullandığı için faiz giderleri kar/zarar hesabındaki geliri bilançoda zarara dönüştürmekteydi.
Yıllık satış gelirleri ile satış giderleri arasında gelirler fazla değil ise ki bunun adı faaliyet dönemi zararıdır. O halde bu zararın sorumlusu satışı yönetenlerdir. Kuru çayı kaliteli ve yeterince üretemeyen ve satışları organize edemeyen yönetimlerdir.
2008-2010 yılları zararı bu sebeplerden kaynaklanmaktadır.
Başbakanın sektöre ve bölgeye Özel desteği sonucu ilk kez 2003-2008 arasında banka kaynağı kullanılmadığı gibi faiz geliri de elde edilmiştir.
Bu dönemde Kurumca elde edilen, unutturulan haksız bir gelirde vardır. Çay-kur Üreticiden sattığı çayın yüklenmesi giderlerini haksız bir şekilde üreticiden tahsil etmiş veya yükleyicilere nasıl ve nerden ödemiştir. Ancak nasıl muhasebeleştirilmiştir? Bilmemekteyiz. Bilmemize de gerek yok.
Çay-Kur yaş çay mubayaa miktarlarına, tutarlarına ve yükleme tutarlarına göz atalım.
Mubayaa tutarı Yükleme randıman
miktarı TON (Bin TL) tutarı ooo TL atık %
2003 yılı 517.078 255.714 2.257
2004 yılı 586.929 326.269 3.262
2005 yılı 603.512 377.520 3.775
2006 yılı 627.205 440.020 4.400
2007 yılı 658.629 508.733 5.087
2008 yılı 650.094 584.482 5.844
2009 yılı 593.538 576.731 5.767
2010 yılı 590.378 628.590 6.285 %16-18
Zararı meydana getiren faktörlerden bir kısmı bu tabloda görmek mümkündür.
2008-2009 dönemlerine kadar kuruluş kar ettiğine göre Konulan nakdi işletme sermayesi ve ayni sermaye nereye gitmiştir ?
Bu dönemlerden başlayarak işçi miktarları azaltıldığına göre ve toplu sözleşme zamları işçilik giderlerine yansımadığına göre zararı oluşturan maliyet artırıcı unsur ne olabilir.
( 2008 de yapay olarak çıkarılan iki sendikanın üyelik kavgasına taraf olan yönetim,yüksek nitelikleri ile toplu iş sözleşmesi zamlarını ertelemiştir.Ancak tek-gıda iş mahkemeleri kazanan taraf olurken ,kurum yönetimi de kaybeden taraf olmuştur.Şimdi eskiye dönük olmak üzere yeni yapılacak sözleşmedeki ücret farkları 2008-2009 yıllarına gider artırıcı unsur olarak yansırken ,işçilerin haklı olarak faiz taleplerine kurum direk zarar yazarak o günkü yönetim kurulu ve genel müdür den tahsil etmek zorunda kalacaktır.Çünkü mahkemeye verdiği üyelik belgeleri yanlış olduğu için belgeler gerçek bulunmamıştır.Gerçek dışı belge düzenleyenleri bu günkü yönetim kurulu ve genel müdürün mahkemeye vererek zararı tazmin etmesi gerekmektedir)
Yukarda ki tablodaki rakamlardan Yükleme tutarı toplamları Kurumca uygulanan Yükleme kesintilerinin ortalama değerleri %1 alınarak hesaplanmıştır. Bu kesintiler yükleyicilere ödenmiştir.Ancak Bilanço gelir-gider kalemlerinde yer almaması ,kesinti ve ödemelerin yapılması ciddi bir muhasebe ve maliyet anlayışıdır.Bu bir hata veya unutkanlık ise görevini yapamayan YDK ve Sayıştay dır.
Çay-kur tarafından her hangi bir alım yerinde üreticiden satın alınan ve Çay-kur ambarlarına konan çayın yükleme gideri çay-kurun gideridir. Nitekim sonradan gerçeği görenler, Artık çay yaprağının sahibi olan Çay-kur 2008 -2009 dan beri ödemeler çay-kur tarafından yapmaktadır.
Bu iki ayrı uygulamayı göremeyen denetimcilerin görev ve denetim anlayışı takdir edilmelidir.
AKP iktidarı döneminde İktidar ve başbakanın sağladığı yukarda belirtilen nakdi ve aynı kaynaklar ve zam olanaklarında mutlak olan şudur ki başbakanın olumlu katkısı ve etkisi vardır. Aksi halde hazine bankadan veya hazine tahvillerinden sağlayacağı borçlandırmanın getireceği faiz yükleri nedeni ile zarar rakamları uçuşurdu.
Çünkü Genel müdür sözde Çay sektöründen gelmişti ve konuyu çok iyi biliyordu. Bir ,iki Özel bir fabrikada çalışmış olmak Çay-Kur u ve sektörü bilmekle alakalı ve yeterli değildir ve genel müdürlük için yeterlilik olamaz.
Şu gerçeği unutmamalıyız. Bir kişinin Özel sektörün bir fabrikasında , Çay-kur da bir fabrikada müdürlüğü yapmakla da çay sorunu ve Çay-kurumu ve sektör hakkında yeterli bilgi ve tecrübe sahibi olduğu sonucuna elde edemeyiz. Yeterlilik önemini iktidara yakınlık veya adamı olmaya göre ikinci dereceye alan iktidarlar neden se yetenek ve yeterlilik durumunu hatırlamak istemezler ve sonrasında sonuçlarına katlanırlar. Bu gün ve 2008 den beri gelinen tablo bu anlayışın iktidar tarafından katlanılmasının zorunlu sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bu sonuç mevcut genel müdüre fatura etmek eksik ve yanlış görüştür.
Tabloda %16-18 ile açıklanan randımanın zarar ve öz kaynakların buharlaşmasında asıl olan etkenlerdendir.
Bunun nasıl bir etkisi var.
Resmi bir toplantıda açıklamalara göre sektörde 40 000 ton atık çöp ve lif üretim atığı olarak atılmaktadır. Sektördeki 200 000 tonluk kuru çay üretim rekoltesinde 40 000 ton atık: Demek oluyor ki toplam satın alınan yapraktan 240 000 ton kuru çay tasnifsiz olarak üretilmiş, tasnif sonucu elde edilen atık değer %20 demektir.İşte sektörü zarar sokan esas etkenlerden biri budur ve bu durum tamamen yaprak alımı ve işlenmesi uygulamalarından kaynaklanmaktadır.
Sektördeki rekolte 1200 -1300 bin ton arasında değişmektedir: Açıklandığı gibi 40 000 ton atık çöp ve lif demek 40 000 x 6 /kg/ yaş yaprak karşılığı 240 000 ton yaş yaprak demektir.yaş yaprağın işlenmesi sürecinde ayıklanamayan,temizlenemeyen ve kuru çay içinde kalan miktar da %10 un altında olmadığına göre bunu karşıtı 50-60 bin ton yaprak miktarına ulaşılır.bu durumda 300 000 ton standart dışı alım var demektir.
Yıllık sektör ortalama rekoltesinden bu miktarı düşersek 1200 000 – 300 000 ton=900 000 ton yaprak rekoltesine ulaşırız. Mevcut çay bahçelerimizin %15-20 standart hata ile hasadı halinde rekolte budur.
Bu durumu Çay-kura indirgediğimizde çay-kurun ortalama olarak 2003 yılından 2010 yılı dahil ortalama 603 000 ton yaş yaprak aldığını görürüz.
Toplam sektör rekoltesine oranlarsak yıllık 150 000 ton yaş yaprak kuru çay üretimine verilmemesi gereken vasıflarda olduğu ve imalata alındığı gerçeğine ulaşabiliriz. 2003 -2010 arasında alınan yaş yaprak tutarı 3 694 bin TL dır.Bunun 8 yıllık ortalaması yılda 461 milyon TL üreticinin sattığı yaprağın tutarına ulaşılır.Çay-kur 461 milyon TL öderken 150 000 ton çayın bedelin ide kuru çay maliyetleri ile ödemiştir.Dolayısı ile bu yönetim hatası kaynak tüketimi kurumun finansal yapısından öz kaynağını,hazır değerlerini ve paketli kuru çay satış fiyatlarından elde edilen gelirlerin büyük bir kısmını yutmaktadır. İlk akla gelecek olan satış fiyatlarına yansıtılabilmesidir, fakat üretilen kuru çayın çoğunlukla Türk gıda kodexine kısmen uymaması , bir çok özel sektörün kalitesiz çaylarına yakın kalitede olması daha yüksek fiyatla satışı engellemektedir.Bu durumda yapılan satıcılara daha büyük ıskontolar verilerek satış yöntemine tercih edilmesini sağlamıştır.
Türkiye de üretilen kuru çay klasik siyah çay üretimidir.
Alınan yaş çay elde edilen verimlilik atılan miktar
Ton kuru çay-Ton %
2003 517 078 91 435 0.18 15.512
2004 586 629 107 193 0.19 11.732
2005 603 512 109 798 0.19 18.115
2006 627 205 115 062 0.19 12.544
2007 658 629 121 694 0.19 13.172
2008 650 094 123 804 0.19 13.001
2009 593 538 111 594 0.19 11.870
2010 590 378 106 355 0.18 17.711
Bu tahlilin Yukarıdaki verilere göre İmha etmek üzere atılan resmi rakam olarak 113.657 ton luk bir atık kayıp değere ulaşılır.tasnifli çay içindeki standart dışı selülöz miktarını ilave edersek yine 150 000 ton luk değere ulaşabiliriz.
Buraya kadar okuyacak, okuyucular bir üretimde standart dışı üretim olmazmı? diyebilirler. Elbette olur.Çay-kurun %15-20 hata payı ile yaprak alması halinde randıman %21 lerde oluşur,atık çöp miktarı ise % 5-8 arasında olmalıdır.Oysa 20-25 bin tonlarda gezinmektedir.
Burada üreticinin gelirinin de azalması vardır.Çünkü Çay-kur her yıl kapasitesinin %20 sini standart dışı yaprağa kullanarak zarar ederken üretici çay-kur a satacağı 150 000 ton kaliteli yaprağını çay-kur fiyatından satacağına , özel sektöre 40-60 kuruşa satmaya mecbur olmaktadır.Özel sektörde bu standart dışı yaprağı almaya mecbur kalmakta sektördeki çöp ve lif miktarı bu sebeple 40 000 ton a yükselmekte ve ülke stokları hem kurumda hem de özel sektörde yükselmekte kalitesiz yabancı çaylar piyasada gezmektedir.
Bu durumda kurumun ham madde ve üretim politikaları yalnız kendisine değil,üreticiye ve sektöre ve kamu kaynaklarına,vergi gelirlerine menfi zarar vermektedir.
Bu rakamlarda stoklara alınan kuru çaydaki çöp oranını ilave edersek bu değeri 2 ile çarpmamız yanlış olmaz. Fakat biz beyan edilen rakamı burada bu yıllarda elde edilen kuru çayın ortalama maliyeti ile çarpalım:
2003-2010 yıllarının maliyet toplamlarının ortalaması 5.834 TL/kg dır. Kalite unsurları üretimi tamamlanmış kuru çayda ki selülöz ve ekstrakt değeridir. .Ekstrakt değeri asla %30 un altına düşmemeli ,ortalama %32 olmalıdır.
Oysa bu yıllarda ekstrakt değerleri ortalama olarak %30 ları geçmez.
Bu incelemeyi Çay-Kurun teftiş ve Sayıştay denetçilerinin yapması ve 113 000 ton atığın meşru zarar kabul edildiğinin açıklanmasında gerek var iken, başarı olarak gösterilerek kamu ve KİT üyeleri yanıltılmış olabilir. Çünkü gerçekte ulaşabildikleri randıman olan %15-18 leri tasnifteki teknik manipülasyonu ile %18-19 e çıkarmayı başarı saymışlardır.Oysa %20 nin altına düşmesi başarısızlıktır.%21 olması normaldir.
Açıklamalara göre atık 40 000 ton çöp çay ne demektir. Sektör olarak Ekonomik manası nedir?
2000 lerin başından beri gelen ve 2003 den 2010 sonuna kadar aynı ekiplerle idare edilen Çay-kur da ki bu kötü uygulamayı 2011-2012 yılında bir çırpıda düzeltmek olanak dışıdır. Ancak bu maliyet giderine karşı konulmuş ve doğruluğu var olan bir konsept de yoktur.
Görülüyor ki çay-kur a konulan öz kaynak 2008-2010 sonu itibariyle bitmiştir.
Zararı oluşturan diğer faktör 2003 den itibaren oluşturulan yüksek nitelikli pazarlama stratejileridir.
Çay-kur bayileri geçmişte, küçük bir ilde bile il hudutları içinde faaliyette bulunmak koşulu ile asgari 2 bayiden oluşan firmalardan seçilmiştir.Bu bayilerin aylık ve yıllık kotalarını doldurma zorunluluğu vardır ve 1994-den beri 95-105 bin tonluk iç satış potansiyelini yaratmaktaydılar.
İllerdeki bayının tali bayilere çay satışı ve satış fiyatını tespit hakkı da onundur.
Bayilerin bağlı olduğu veya kuruma karşı birlikte hareket edeceği veya etmeye mecbur kalacağı bölge veya merkezi şirketlere üyelikleri yoktu. Şüphesiz bugün 100 000 ton çayı yılda pazarlayan bir şirketler ve bayiler entegrasyon topluluğu vardır. Çay-kur bu yüksek nitelikli pazarlama organizasyonu sayesinde çay satar durumdadır. Pazarlama stratejilerinde egemen olan organizasyondur ve bu mükemmel organizasyon sayesinde kurum 125 000 ton çay bile satmaktadır.Kurum bunu yok sayarda yeni organizasyona girerse motorları duran uçak gibi yere çakılacaktır.Mevcut kadro hatta yeni gelecek bir kadro bile bundan vazgeçemez.
Peki bu üstün nitelikli pazarlamanın amacı nedir?Kurumun her yıl daha fazla satış yapmasını,cirosunu yükseltmek için satış pirimlerini, ıskontoları,reklamları ve promosyonlar ile beraber satış plasiyerlerine kadar neyin nasıl kurum lehine yapılacağını müşterek planlamaktır.
Fakat satışlar arttıkça ve zaman geçtikçe ,brüt çay-kur satış fiyatından bayı ye verilecek ıskonto oranı bayının maliyeti ve ayrıca kazancı ,bayı satış marjı ile %15 -20 arasında yeterli iken %30 lere ,hatta %32 lere kadar yükseldiği, söylenmekte ve dillendirilmektedir. Bu anlayışın rakamsal anlamı nedir? Piyasada Lipton marka çaylardan sonra en yüksek fiyat ile kurum çayları alıcı bulmaktadır. Özel sektörün fiyatları kurum fiyatları nın %80 ile %60 arasında değişmektedir. Çaykurda bayı satış marjı %15-16 kabul edilirken ana bayi nin %5-6 değerini alması,tali bayi esnaf ve bakkalın %10 alması ,yoğun sezonda %4-5 daha satış marjı tanınarak %20 yı geçmeyen bir ıskonto hedeflenmiş olup yıllık Pazar hacmi 95-105 in ton arasındadır. Hal böyle iken 2003 ler den sonra özellikle %30 lara yükselen total satış marjları ıskonto-promosyon-satış Pirimi gibi unsurlarla yükseltildiği yıllardır söylenmektedir. Şüphesiz tüm yıl aynı oranda satış marjı yanı ıskontosu %30 lar da uygulanmamıştır. Ancak eğer genelde böyle olduğunu kabul edersek;2008 yılı için 104 440 ton bedeli 849 011 000 TL.nın %10 u, 84 milyon TL,2009 yılı için 93 milyon tl,2010 yılı için 116 milyon TL değerlere ulaşılmaktadır
Kurumun, reel 95-1005 bin ton Pazar payı vardır. Bunun anlamı aylık 8500-9 000 ton kuru çay satışıdır. Eğer her ay bu miktarlarda satış yapılır ise maksimum gelire ulaşılır. Oysa mevcut sistemde Bayilere ve bayi şirketlerine verilen yüksek ıskonto ve pirim toplamının %30-32 ye ulaştığını, aylık satışların 1.500 ton at ile 25 000 ton ay arasında değiştiğini görürüz.İşte bu durum ortaya çıkınca kurum aleyhine koşullar öne çıkmaktadır.
Bu rakamın 1/3 kadarı, yani yapılan ıskontonun %10 kadarı kurun kasasından yönetim yanlışları ve yanlış stratejileri sonucu çıkan kaynak olabilir. Çünkü 2003-2012 yılları toplamı ortalamasını alırsak 100 000 tonluk bir pazarı görürüz.Eğer her hangi bir ay 8 500 ton yerine 1500-2000 ton çay satılırsa sistemde bir arıza vardır ve bunun karşıtı Kurum zarar görür demektir.Bu düşük miktarda satışın açığını kapamak için kurumun satıcıya daha uygun koşullarda çay satmasına olanak sağlaması gerekmektedir.Aksi halde satışlar yıl sonu faaliyet raporunda geçmiş yılın altına düşer.
0 halde 2008-2009-2010 senelerinde en çok çay tüketildiği Ocak-Şubat-Mart-Nisan aylarında neden 8 500 -9000 ton /ay çay satılamamıştır.Eğer siz bayilere aylık satabileceği miktarın üzerinde çayı daha ekstrem iyileştirme koşullarında çay verirseniz o ay satış yükselir fakat ertesi ay tekrar düşer ve her iki durumda kurum zarar görür.
Bayilerin bayilik sözleşmelerine göre bu miktar çay satma mecburiyetlerinin olduğu sözleşmeleri gereğidir. O halde neden görevlerini yapamamışlardır? Çünkü idare onlara kolaylık sağlamıştır.
Bu durumda ortada bozuk bir pazarlama organizasyonu vardır ve düzeninin yeniden kurum lehine yapılandırılması 2 yıllık bir süreye ihtiyaç vardır. Ancak bu model değişikliği sürecinde satışlar geçici olarak düşebilir. Nitekim denenmiş fakat mevcut sistem direniş göstermiştir. Kurum yönetimi aralık sonu satışları hariç , 2011 ve 2012 de genelde aynı organizasyonla satışı devam ettirmiştir.
Kurum, müstakil hareket eden bayilere mi çay satıyor veya bölge bayilerinin kurduğu şirketlere veya bu şirketlerin üstünde bir üst şirkete bağlı olarak seyreden sisteme mı çay satıyor açıklanması gerekmektedir.
Eğer bayi ye satıyorsa bayiler bölge ve üst bir şirkete neden kaynak aktarır açıklanmasında yarar vardır. Satışlarda para ve mal akışı sistemi ıskonto ve pazarlama giderlerini yükseltmektedir. Bu durumda reklam ve tanıtım ve plasiyer personel istihdamı gibi ek maliyetlerin bu yüksek ıskonto ve pirim sistemi ile nitelikli organizasyonun devamının sağlanması ile 2008 den beri oluşan zararlı faaliyetler artarak devam etmektedir.
Bu duruma göre pazarlama faaliyetlerinin zarar meydana getirici Sebebi gayet basit ve açık.
Raporlara baktığımızda Ekim, Kasım, Aralık ayları çay-kurun yıl sonu itibari ile bilançoları iyileştirme adaptasyon ayları olduğunu görmekteyiz. Örneğin 2010 yılı ekim ayında 11.495 ton, kasım ayında 12.243 ton çay satılarak ortalama aylık satışların üzerinde bir satışa bayiler zorlanmış ve bunun için yeni bir ıskonto, satış pirimi oluşturulmuştur.Aksi halde bayı veya şirketler satamayacağı kuru çayı alıp kendi stok maliyetlerini artırması olanak dışıdır.Ancak iki aylık yüksek miktarda satışa rağmen
2010 aralık ayında 26 668 ton çay satarak, ekim ve kasım ayları itibarı ile 50 406 ton çay satılmıştır. Bu satış başarı olarak sunulmuştur.
Çünkü kurum satış miktarında rekor kırmış ,yüksek ciro yapmıştır.
2010 yılında ki aylar itibarı ile satış tablosuna baktığımızda haziran ayında 9827 ton, temmuz ayında 9.592 ton,Ağustos ayında 9.893 ton , normal seviyede satışlar yapılmış,ancak mayıs ayında 11 204 ton , nisan ayında 9602 ton,mart ayıda 6 312 ton,şubat ayında 5.272 ton,ocak ayında 2 569 ton çay satılmıştır. Çayın en çok tüketildiği Ocak-Şubat ve Mart aylarında 2007-2008-2009-2010 yılında neden satışlar düşer,yılın son üç ayı yükselir,ve neden 25 aralık 31 aralık günleri 10-15 bin ton arası fazlalık çay nasıl ve neden satılır,kaça satılır,ıskonto,satış pirimi ve %1.5 lere varabilen pirimler nerelere gidebilir?Bu satışların vadeleri nedir?Ödeme süresi uzadıkça ,satış ıskontoları azalması gerekirken yapılan ıskonto ve pirimler neden ve nasıl artar, KDV ler nasıl tahsil edilir ve kim öder,KDV tahsil edilmeden mal nasıl satılır? Sorularına yanıt bulunması, kaynakların nasıl tükendiğinin göstergesi olacaktır.
Çay-kurun paketleme fabrikaları 3 vardiye çalışsa 450x3=1. 350 ton çay paketler.5 günde 6750 ton.çay paketlenebilir iken nasıl oluyor ki 15 000 ton yakın çay paketlenmeden satılabiliyor.
Biri çıkıp 25 aralık öncesi üretilmiş stoklar vardı diyebilir.O halde paketlemelerin 25 aralık ayına kadarki üretimine bakılması ve kuru çay fabrikalarından itibaren izlenmesi gerekmektedir.Eğer böyle bir çalışma yapılır ise satış işlemlerinin 25 aralıktan sonra yapıldığının,sevkiyat ve üretim işlerinin ve alıcıya teslimatların ocak-şubat ayında yapıldığını görebilmemiz mümkün olabilir.
Alıcılara sağlanan ödeme kolaylıkları, satış pirimleri, yüksek ıskonto ve KDV ödemelerinde sağlanan kolaylıkların incelenmesi halinde ocak ve şubat ayındaki asgari satılacak 9 000 ton çayın satılmayarak çay-kurun zarar ettiğini anlamak olanağı bulunabilecektir.
Çünkü ocak –Şubat aylarında yeni yıl zamları ve normal ıskontolar da ,KDV si peşin tahsil edilerek çay satmanın çay-kur a getirileri ile bayının ocak ayında ki zorunlu taahhüdünden taviz verilerek ,KDV si kurumca ödenmiş,daha ucuza satılmış çay satışlarının yapıldığı 2008-2009-2010 yılı zararlarının sebeplerini anlamak mümkün olabilir.
Nitekim 2010 sonunda yapılan 25 000 ton kadar fazla çay satışından dolayı 2011 yılı ocak-şubat-mart hatta nisan ayı satışları düşük seyretmiştir.
Bu durum 2010 ve öncesinin mirasıdır. 2011 yılı ve 2012 yılı zararları da ayni faktörlere dayanmaktadır.
Sadece bu iki konu zararın sebebini ve sorumlularını göstermektedir.
O halde sistemin devamı sorunları büyütecek ,kuramsal maliyetleri artırırken hiç etkisi olmayan ,sadece yönetimlere destek vermekten öte talebi olmayan siyasal iktidar aleyhine sonuçlar oluşacaktır.
İktidar kişilerin hatalarını görmeden gelip, halkın ve üreticilerin mağdur olmasına göz yummayacaktır.Fakat atadığı yöneticilerinin başarısızlığını örtmemeli , bedelini siyaseten ödememesi gerekir.O halde genel müdürlüğün susması çare değildir.Çare eylem,yöntem tespiti ve eylemin uygulanması dır.
Türk Ticaret kanunu esaslarına gör sermayesinin 2/3 ünü kaybeden şirketler batık şirketler olarak değerlendirilir.Kurumun 2003 de kendisine verilen aynı ve nakdi sermayenin ne kadarını,niçin,neyin uğruna kaybetmiştir.
Bu günkü zarardan dolayı sorumlu arayanların, özellikle mevcut genel müdürü sorumlu tutan, tutmak isteyenlerin, bunları dikkate almaları gerekmektedir.
Yani önce aynı ve nakdi sermayenin yitirilişinin ve tekrar banka kaynaklarından kredi ile ödemelerde bulunmasının sebeplerini söylemelidirler. Bu durumda bana göre bu kan kaybı son iki yılda da devam etmiştir. Çünkü, aynı ve nakdi sermayeyi tüketen kalitesiz ham madde ve kalitesiz mamul, düşük verimlilikte çay üretmeden vazgeçecek bir konsepti genel müdürlük olarak koyamamıştır.Çünkü ,aynı eski kadro ve anlayışla yola devam ettiği için önüne konulan bu engeli aşamamıştır.
Hazine müsteşarlığının açıkladığı 74 milyon zarar bilgisine kadar 2008-2009-2010 da da zarar ettiği söylenmekte olmasına rağmen kimse önemsemiyordu.
Nitekim:
-Yukarda belirtildiği gibi alım yerlerinde satılmış çayların yükleme görevi çay-kurun iken ödenen ,kesilen paralara suskun kalanlar,
-İşçinin,memurun ve çiftçinin alacakları için kurumun ödediği paralar 2003 lerden itibaren banka ve bankaların kartları ile ödenmiştir.Bankalar hak sahiplerinden kredi kartı yıllık aidatı,işlem parası,küçük küsüratlarını alırken hak sahiplerine ödenmesi gereken promosyonlar 2011 e kadar neden ödenmemiştir.Kurum parasını bankaya işçi-memur-çiftçiye ödenmesi için havale ederek talimat vermiştir.banka 2-4 gün kadar kaynağı elinde tutmuştur.Peki bu sürenin bankaya sağladığı gelirlerin yanında hak sahiplerine bir ödeme yapmadığına göre kuruma ne ödemiştir veya kurum ne almıştır.Almadı ise neden almamıştır.Hala daha kimse sorgulamamaktadır.
-Sendikal yarışa kurumsal tavır koyarak bir tarafı destekleyerek işçiler arasında ayrılık sokmayı, onların 2008 den beri toplu iş sözleşmesi zamlarından mahrum ederek, geçici olarak kurum işçiliklerini azaltırken övünerek, şimdi zamları faizleri ile kuruma ödemeye mahkum ettirenlere göz yumanları görmekteyiz.Toplu sözleşme zamlarının ait olduğu yıllara faizleri ile gider olarak ilave edilirse o yıllardaki gerçek zararı görürüz.
Ancak faiz giderleri kurumca hemen işçilere ödenirken sebep olanların mal varlıklarından alınması ihmal edilmemelidir.Edilir ise zaman içinde onunda sorumluluğu bugünkü yöneticilere döner.
-Kurum çay-san AŞ nın tek gıda iş ile beraber müşterek ortağı ve yöneticisi idi.Çaysan İstanbul da şeker paketleme şirketi kurup kurum adı ile reklam yaparken kurum yönetiminin duruşu nedir?
-Çaysan arsa ve binalarını kim,niçin,nasıl almıştır.Kurum iştiraki olan bu gayrimenkul u kurum hissedarı iken almadığına göre sonradan aldığı gerçeği ile kurum menfaati nasıl bağdaşmamaktadır.
-KDV si tahsil edilmeden vadeli satışların müteakip KDV leri kurumca ödenmiş, ödeme zamanı uzun vadelere bağlanırken ıskontolar artırılmış, satış pirimi ile promosyonlar artırılırken gelecek dönemin zamlarından korunarak satışı yapılmış çaylar ,daha sonraki aylarda daha az çay satılmasını sağlayarak gelir kaybına sebep olunmuş ise vergi kaybı da söz konusudur.Vergi kayıplarının sebep olanlardan tahsili yasa gereğidir.
- Kuruma ve sektöre sağlamış oldukları yukarda belirtilen mükemmel maddi olanakların nasıl azaldığının tespiti önce kurum genel müdürünün, Sayiştayın, hazinenin ve daha önemlisi siyasi iktidarın görevidir. Çünkü yanlışların sonucu kurum ve sektör ekonomisini etkilemekte iktidarı halkın eleştirmesine yol açmaktadır. Bu noktada iktidar kendisinin atadığı veya yönetmesine özen gösterdiği adamları korumak yerine gereğini yapmalıdır ki halkın ,üreticinin,işçinin,memurun güveni devam etsin.
Kurumun 2010 sonu finans durumu ve yapısı itibariyle:
- Haber Karadeniz de 03-04-2011 sayılı yazıdaki manşetlere,
- Zaman53.com daki 29.04.2011 sayılı Rize Ticaret odası üyeleri mahreçli haber,
- -Kuzey ekspres teki 1.04.2011 sayılı
Acaba neden 74 milyon zarar haberi kadar ilgi gösterilmemiştir.
2012Yılı başında Sn. Bakan H.Yazıcı, Rize milletvekilleri ,Tarım bakanı ve yetkilileri,Hazine ve Gümrük müsteşarlığı, Rize Ticaret odası-Borsası-Odaları,STK başkanları ile Çay sektörünün sorunları tartışılır iken ve yeni bir eylem planı ile geçmişe sünger çekerken neden sektördeki kazanç/zarar durumları tartışılmamıştır.sektörde finansman konusunda sorun yok idiyse o toplantının amacı neydi.
Gerçi orada tespit edilen eylem planı sadece günü kurtarmıştır. Üreticiye selam ve iyi niyet gösterisi yapılmıştır.
O eylem planına göre 2023 de 50 000 ton kuru çay ihraç edilip 500 milyon dolar kazanılacaktı.
Aradan 1 yıl geçti.Sn. Bakan bir toplantı yapıp,gerçekleşmesi hayal bile edilemeyecek bu fikri ileri atanlara 1 yıldır ne yaptınız sorusunu ne zaman soracaktır merakla beklemekteyiz.
Sn. Kurum mensupları, özellikle yöneticiler bunlara kızabilir, üzülebilirler ,doğaldır ki kurumun mükemmel liderliği ile çaylarımızı 50-70 kuruşa satmaktan kurtulalım.Sektörün bankalardan veya üreticilerin sırtından finansmanına son verilmiş olsun.
Biz 2010 faaliyet raporunu internet ortamında elde ettik, 2000 -2012 yılları faaliyet raporlarına ulaşma olanağımız olsaydı ,mükemmel sonuçları da yazma olanağımız olurdu.
Unutmamalıyız ki çay üreticileri olduğu süre içinde özel veya kamu kuruluş fabrikaları olacaktır, ülke ekonomisini idare eden siyasal iktidarlar ,yasama ve yürütme organları olacaktır .Faaliyet raporlarını gizlenir ise bilgi kirliliği çoğalır.