ÇAY KAMPANYASINDA KAPASİTE VE KAZANANLARI ,KAYBEDENLERİ KİMLERDİR.
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti genç Türk devletinin ekonomik kalkınmasına öncelik verince Rize ve havalisi ( 0f-Borçka arasinda ki ekolojik bölge) için çay tarımı ve sanayi lider sektör olarak seçilmiştir.
Bölgede ve ülkede bilinen bir tarım ve tarım sanayi kolu değildir ,fakat yapılan denemeler sonucu olumlu sonuçlar elde edilince 1932-1936 larda başlayan sanayi süreçleri 1946 dan itibaren fabrika aşamasına gelirken 1950 den sonra bölge ekonomisini taşıyacak sektör haline gelmiştir.
1973 de Çaykur önce İDT sonra KİT olarak ülkedeki çay tarımının sahibi ve sorumlusu olmuştur. Bu sorumluluğu 1985 deki 3092 sayılı yasayı çıkaran Anavatan dönemine kadar taşımış,üreticinin kaliteye uygun tüm çaylarını alma sorumluluğunu taşımıştır.
Kuruluşta önce çay üretim alanları ,bahçeleri yapılır, buna paralel eş zamanda fabrikalar yapılırdı.dolayısı ile üretilen yaprağın hasat edilmesi gereken günde hasadı yapılıp o gün satılması ve işlenerek kuru çay haline getirilmesi planlanırdı.
1960 ihtilali bahçe yapımını devam ettirirmiş, mevcut fabrika yatırımlarını incelemek ve denetlemek amacıyla 4-5 yıl eş zamanda sanayileşeme sürecini engellemiş ve yaş çay yaprağı fabrika işleme kapasitesini üretici aleyhine bozmuştur.
Planlı dönemin ikinci 5 yıllık planlama döneminde mükemmel bir plan yapılmış ancak 12 mart 1971 müdahale dönemi engellemeleri ile karşılaşmıştı.
1975 de sanayi komisyonu başkanlığını yaptığım 4.cü 5 yıllık plan döneminde üretilen ve gününde hasat edilen yaprağı alacak fabrika işleme kapasitesi yoktu. Mevcut 3400 ton/gün kapasiteye ilaveten 1981 yılına kadar 1840 ton /gün yeni fabrika (18 adet 85 ton/gün lük fabrika) 1200 ton/gün mevcut fabrikalara ek ilave kapasite ihtiyacı belirlenmiş ve yatırım planına girmiştir.
Bu plan raporu hazırlanırken çaykur yönetimi de 10 adet 60 tonluk atelye ,yani 600 ton/gün kapasite ilave isteyecek kadar gerçeklerden uzaktır.Oysa komisyon üyelerinin çoğunluğu çaykur yetkilileridir .Başkan olarak ben ve yardımcımda çaykur mensubuyduk .fakat hesaplarda anlaşamamaktaydık.Fakat yaptığımız hesaplamamızı kabul etmişlerdi.
Ancak 1975 de ki 5 yıllık plan sanayi komisyonu başkanlığında 6000 ton/gün kapasiteye ulaşılması gerektiğini ön görmüştük ve bu plan 1976 da kanunlaşmıştır.
Bu planın uygulama aşamasında 1977 sonrası kurulan hükümette Bakan olan Tuncay Mataracının çok özel ihtimam ve hızla , plandaki fabrikaların yatırım uygulamalarına başladığını ,arsa alımları ve fabrika yapımına başladığını görmekteyiz.
Fakat, tekrar malüm engel ortaya çıkacaktır.12 eylül 1980 de ihtilal olur.
İhtilal yönetimi tüm KİT leri olduğu gibi çaykuru da incelemeye alır.Çaykur stoklarında 40 000 ton civarında stok vardır.1980 Yılında 485 000 ton yaprak alınmıştır. 1968-1980 dahil 400 000 ton a yakın yaş çay yaprağı işlenemeyerek imha edilmiştir.
İşte Kurumdan bunun hesabı yanında stokların ve maliyetlerin hesabı sorulur.
O Günkü genel müdür yardımcısı ve iki uygulama daire başkanı bir rapor hazırlar ve Genel müdür konsey yetkililerine bunları okur ve konseyi yanıltır.
Rapora göre , siyasi baskı ile toplanan ve alınan , kalitesiz ve toplanan yapraklar sebebi ile fazladır,stokların sebebi budur,maliyetlerin sebebi ise buna ilaveten siyaset gereği alınan fazla işçilerdir.
Konsey 9 maddelik bir bildiri yayınlar ve kuralları koyar.
-Alınacak yaprağı tarif eder ve %100 saf olarak bunu ister.
-İşçiler işten atılır.
-genel müdür değiştirilir ve elindeki bildiriyi aynen uygulaması için raporu hazırlayanlar göreve devam eder.
Birinci yıl 185 000 ton yaprak alınınca,plan revize edilir ve T. Mataracı döneminde ihale edilen fabrikaların dışındakiler yatırımdan çıkarılır.
Yapılan uygulamalar sonucu çaykur mayıs ayında ancak %42 kapasitesini kullanacak yaprak bulabilmiştir.
Fakat o günün idaresi başbakan yardımcısı Özalın Rizeye gelişinde yaprağı kaliteli aldık,hırsızlığı önledik diyerek savunurken Benimde katıldığım açık tartışma lı bir katılımda T. Özal gerçeği fark etmişti.
1982 de tekrar DPT nin 5 ci 5 yıllk komisyonu çalışmaları başlamıştır.1979da kurumdan ayrılmama rağmen bu kez 5 yıllık Özel ihtisas komisyonu başkanı olarak hem sanayi hem de tarım ihtisas komisyonu ile müşterek çalıştıracak ve yeni 5 yıllık planı DPT ye önerecektik.
Görünen durum acıklıydı. 1981 ve 1982 de üreticinin 380 000 ton çayı tarlada kalmış,yanı toplanamamıştı.
DPT Komisyonu olarak yapılan çalışmada 1982 yılı itibari ile asgari 440 000 ton yaprağın alınması tespit edince Çaykurun önerileri iflas etmiş ve 1982 de 445 000 ton yaprağın aynı konsey yetkililerinin talimatları ile gerçekleşmiştir.
Çaykur daki o günkü yöneticiler üretmedikleri stoktaki çayları satarak kar bilançoları yazarken üreticinin sırtından hava yapmışlardır.
5.ci 5. yıllık planda 4 cü plandaki kapasite artışını önermiş,ancak ilke ve politika olarak özel sektöre de yer verilmesini önermiştik.
Bu çalışma sonucu Çaykur yaprak alımını 450 000 -550 000 tonlara çekmeye mecbur kalınca ,mevcut kapasite üstü yaprak hasat ve alımlarda yaprak yakmamak için dekara kontenjan,hafta tatili ,bir gün münavebe gibi yanlış yöntem seçmiştir.Bu yöntemle 35 günde alınması gereken mayıs dönemi hasadı 45-55 güne kaydırılınca yaprak çaykurun marifetiyle kötüleşmiş ,bu kötü ,kart,sert,vasıfsız yaprağı işleyecek ayrıntılar mevcut sisteme entegre edilerek GÜNÜMÜZE KADAR GELEN ,TÜRK ÇAY KALİTESİNE DİNAMİT KONMUŞTUR.
Anavatan iktidarı döneminde Devletin ekonomik politikasına göre artık yeni fabrika çaykura göre gereksizdir. Ancak DPT ve siyasal iktidar planına uyarak yeni kapasite ve çaylık yapımını uygulamıştır.
İhtilal sonrası oluşan ANAP iktidari serbest Pazar ekonomisi gereği yeni fabrikaların özel sektör tarafından yapılmasının önünü plan ilkeleri doğrultusunda ve kendi ekonomik tercihleri doğrultusunda önünü açmıştır.
Mevcut yasayı değiştirerek 3092 sayılı yasayı yürürlüğe sokarken ,sadece çaykur tekeli kaldırılmış,üreticinin hakları korunmamıştır.yani çay sektörü özelleştirilmiştir.
İşte 1985 den günümüze kadar üreticinin çektiği sorunun sebebi budur.Bu hatalı ,eksik kanunun sahipleri o günkü çaykur yönetimi ve Mesut Yilmaz anlayışıdır.
Çünkü konuyu enine boyuna incelememişlerdir.T.Özal bölge ve çay politikalarının belirlenmesinde aktiviteyi M.Yilmaza vermiştir.Oda bilmediği konuyu yanlış ve yanlı kullanmıştır.Kendi kendine kurduğu Sistem çökünce özel sektör hesabı yanlış yapmış derken o hesabın içinde olduğunu ,yalnız bir firmanın aldığı kredilerle tüm çay sektörünü kontrol altına alması için ne uğraşlar verdiğini unutmuştur.
Bu dönemde Sabancı-Anadolu endüstri,Pınar gurubu gibi dev tarım sanayicileri sektöre girmek istemişlerdir.Ancak çayda özel sektöre açılan pencerenin bakan beyin monopolünde ve ona bağlı olarak hükümetin hareketini görünce sektördeki paylaşımı görmüşler yatırıma girmemişlerdir.
Eğer o dönemde koruma kollama altına alınan iki firma yerine bu firmalar olsaydı bugün farklı fakat dasha iyi bir sektör görebilecektik.
Bu dönemde bir yabancı şirkete de Melyat-Kirazlık-Fındıklı-Arhavi- fabrikalarının çaykur bu fabrikaları boş kapasitede çalıştırıyor gerekçesi ile verilme aşamasının Özal dan nasıl ve kimlerin engellemesi ile geri döndüğünü Sn.M.Yilmaz çok iyi hatırlayacaktır.Çünkü Çaykura karşı uyguladığı ikinci eylem planı konulan engelle başarısız kılınmıştı.
Ancak her şeye rağmen iki firma dışında bir çok gerçek yatırımcı çeşitli kapasitelerde fabrikalar kurmuş ve bir sistemsizlik içinde çalışmaya başlamıştır.
1991 Yılı fotoğrafına renkli baktığımızda sonuç şudur.
Çaykur yaprak alımlarını özel sektörün yaprak almasına yol açacak sistemle yönlendirmektedir.Bugünde aynı kafa yapısını görmekteyiz.
Yaş yaprak bedelleri desteklenen kollana firmaların ödeme politikalarına göre 2-3 yıla doğru sarkmaktadır.Bunu meşrulaştırmak için 1991 temmuzunda Çaykur 1990 yılı ödemelerini yapmıştır.
Ancak 1991 erken seçimi gelince çaykurun yıllık giderinin yarısından fazlası finanse edilerek ödemelerin yapılmasına rağmen 65 000 ton stok,19 milyon dolar borç geriye kalırken sektörün tek mağduru üreticidir.
Çünkü özel sektörden 2-3 yıllık alacağı vardı ve daha önce özel sektöre yaprak verilmesini,çaykurunda ilerde onlara verilebileceğini açıklayan bay Rizeli bakan bu kez ortalıktan kaybolmuş,savunmasını serbest ticaret olarak açıklarken mağdur olan üretici mağduriyetine sebep olan zade den hesap sormuyor ,faturayı tüzel kişiliğe çaykura verirken oylarını kendisine kazık atana vermeye çabalıyordu.
Hatta kafası hala daha denize dökülen çaya takılmış,elinde kalan çayları unutmuştu.
Ortada bir gerçek vardı artık Bölgede 14 000 ton /gün yaprak işleme kapasitesi vardı.Bu kapasitelerin iki firma hariç diğerleri yatırımcıların öz kaynağından yapılmıştı.Diğerleri siyasi desteklerle sağlanmış banka kredileri ile yapılmıştı.
Ancak sonuç olarak tüm bu kapasiteler milli servetti ve kullanılması gerekmekteydi.
Bu sebeple 1992 Martında Çaykur da düzenlediğim bir toplantıya tüm özel sektörü davet ederek, ‘’ sektörde kalite ve kapasite kullanamamaktan kaynaklanan sorunlar var.Tüm yaprağı çaykur olarak alalım,siz bize bir ödeme planı verin ve çayı bizden alın önerimize;önce iki büyük geçinen firmanın müdürleri sonra bazi küçükler bana dönerek.Sen bu adamlarınla bu iş yapamazsın diyerek önerimizi çevirdiler.Oysa üretici tüm çayını bize verince borçlusu da çaykur olacaktı.fakat önerimiz uygun bulunmadı.Çünkü onların bakan beyleri vardı.Bakan beyleri Genel müdürü Ankaraya çağıracak,bakan beyin göz bebeği firma ile masaya oturtacak üreticinin yaprağını nasıl satacağını planlarken üreticiyi de planlayacaklardı.’’
1992 mayıs kampanyasını açtığımız meydanda Genel Müdür olarak tüm yaprağa talipli olunca ,Çaykurumuna 7500-8000 ton /günlük alımlar yaptırıp,tam kapasiteyi üretici lehine kullanınca ,parasını da devlet ciddiyetinde ödeyince ,korunan kollanan firmalar yaprak alamadılar geçmişten borcu olmayanlar yaprak alıp ayakta kalırken ,diğerleri kepenk indirmeye mecbur kaldı
O günlerde biz mevcut kapasiteyi kullanarak üreticiyi rahatlatmış çayını almıştık ,o gün yapılanlar 1996 ye kadar devam etti.1996 dan sonra giderek 1992 öncesine dönmeye başladı.tek farkla.O günlerde yaprak bedelleri 2-3 yılda ödeniyordu,bugün yarı fiyatına yaprak bedeli ödenmektedir.Yanı zarar eden tekrar üreticidir.
Oysa 1992 sendromunu yaşayan özel sektör kendisine çeki düzen vermiş,bazı firmalar buharlaşırken yeni büyük firmalar gelişmiş ve bugün yine 12-14 bin ton/günlük yaprak işleme kapasitesinde her an kullanılabilr bir güç vardır.
Fakat üreticinin yaprağı alınamıyor.Özel sektör ancak 60-70 kuruştan yaprak alıyor ve bu sonucu meydana getiren Çaykur seyrediyor.
1992 öncesi ve 1997-2002 ye kadar çaykura müdahale eden kişisel bir siyasi irade vardı.O irade yanlış iradi sonuçların oluşuna sebep olmuştur.Ancak 2003 den sonraki siyasi irade çaykura maddi ve manevi tüm destekleri verirken işine de hiç karışılmamasına rağmen ortada başarısızlık ve üreticinin mağduriyeti vardır.
Üretici neden mağdur olmaktadır ve mağduriyetin ölçüsü nedir?
Üreticinin hasat edilmesi gereken yaprağının zamanında hasat edilerek satılmasına olanak veremeyen çaykrun kota-kontenjan sistemi yüzünden mağdur olmaktadır.
Üretici bu dönemde özel sektöre 120 000 ton kadar çay vermektedir ve ortalama fiyatı 70 krş/kg dır. Ve kaybı tam 60 milyon TL.dır.
Üreticinin zararı olan 60 milyon YTL nin sorumlusu hükümet,siyasi partiler ,AKP iktidarı,Bakanları veya Vekilleri değildir.
Sektörde görevini yapmayan ,yapamayan,koltuklarına yapışmış olanlardır.
Peki Kurumun ne zararı vardır.?
Özel sektör Çaykurdan daha kaliteli yaprağı 50 kuruş ucuza kapatırken ,yaş yaprak maliyetleri çaykurdan beher kg kuru çayda 3 TL daha ucuza mal etmektedir.Bu durumda Özel sektör çaykrun fiyatlarının altına kolayca çay satacaktır.Yanı çaykur stoklarını eritemeyecektir.Bunu aşmak için bayi ıskontolarını artırmaya mecbur kalacaktır.yani durum Çaykurun değil ama bayi şirketlerinin lehine çalışacaktır.Zaten eski genel müdür ve ekibinin sayesinde çaykur üreticiye dolaylı olarak hizmet vermeye çalışırken bayi şirketlerine de esasta,asaleten , direkt hizmet vermektedir ? O halde bu durumun devamında ne zarar var.nasıl olsa Para lazım Olunca Sn.Başbakan ve hükümetimiz arkamızdadır.Onlar üreticiyi ve Karadenizliyi mağdur etmezler.
Ocak ayında Sn.Bakanımız ve yetkililerin katıldığı bir toplantıda çaykur yeni fabrika yapmaya çalışıp 2-3 yıl bekleyeceğine 10-15 fabrika (50-100 ton/gün kapasiteli) kiralasın kapasite artırımını tamamlasın önerisinin Çaykur çalışanlarından geldiğini söylemiştik ve devamla Sn.genel müdürün iyi niyetinde mutabıkız ,ancak altındaki 2-3 cü kadrolarla bu iyi niyeti sonuca nitelik ve nicelik olanakları ile getiremeyeceğini söylemiştik.
İşte basit bir örnek.
1994 den beri yapılan budamanın mana ve önemini kavrayamadıkları ,bu konuda yaptıkları yanlışları hükümetten sakladıkları kurumda her kes tarafından bilinmektedir.Teknik olarak , Budama 5 yılda bir yapılmalıdır. Bu yıl 10 yılda bir çıktı. Yanı 1000 m2 budamış gibi para verip 500 m2 budamaya başladık. Söylenenlere göre 60 000 ton kadar stok var.yeni budama politikası yanlışı ile 80 000 dekar alanı budamaktan vazgeçince mayıs ayında asgari 30 000 ton yaprak rekoltesini artırmış olduk.Bu buluşu yapan çaykur uzmanları sayesinde sektöre 800-1000 ton ilave yaprak yükü yüklerken yıl içinde 20 000 ton kuru çay stokumuzu şimdiden artırmış olduk.
İşte liderlik, toprak,bitki kimyası,botanik,mekanik,işletme,gıda teknolojisi ,ekonomi,planlama,finansman bilgileri ile donanmış kadroya bunun için ihtiyaç vardır.Bu bilgilere gerek duyulmayıp sadece sektörde kalmış olarak iş bu kadar yapılır.Yıllardır ve bu yıl bu eksikliğin Zararını üretici ve ülke hazinesi çeker.
Ancak unutulmamalıdır ki Çay sektöründe amaç bayı veya sanayicinin zenginliğe ulaşması değildir.Amaç doğu Karadeniz halkının yaşamı ve ekonomisi için önce üreticinin sonra tüketicinin korunması olmakla beraber asıl hedef üreticidir.
Son 12 yıldır üretici değil bankalar ve bayi şirketleri öncelik alırken,yaprak alım politikalarındaki yanlışlar ile mali yönden desteklenen özel sektördür.
Oysa Özel sektörün buna ihtiyacı yoktur.Çünkü artık büyük şirketler Çaykurdan daha kaliteli yaprak almakta ve daha kaliteli kuru çay yaparken yönetimsel anlayışları da çaykurdan daha kalitelidir.