İletişim deyince Jean Baudrillard’ın simülasyon kuramı tam da bu filmi anlatır. Sanki film bu kuramdan esinlenerek yapılmıştır. Simülasyon kuramını Baudrillard şöyle anlatır;
İnsanın artık gidecek yeri kalmamıştır, ilerleyeceği ulaşacağı bir hakikat yoktur. Ne modernizmin bireyi ne de postmodernizmin öznesi vardır. Akılcılık ve akıl dışılık gibi kavramların yeri yoktur. İnsana ilişkin her şeyin, ilişkilerin, pratiklerin, düşüncelerin, duyguların, düşlerin, hayallerin, medyanın, simge ve imge dünyası içerisinde üretildiği tüketildiği yeniden üretildiği ve böylece sürüp gittiğini ifade eder. Ve devam eder; Medya gerçek üstü bir dünya sunar. Burada geçmiş ve gelecek yoktur. Simülasyon ortamı vardır. Simülasyon gerçeği yutmuş hatta gerçeğin önüne geçmiştir. Simülasyon dünyasında gerçek yaşamın pratikleri yer almaz. Gerçek ilişkilere rastlanmaz. İktidar ilişkileri, egemenlik, bağımlılık ve sömürü ilişkileri ile ilgilenmek anlamını yitirmiştir. Kitle iletişim araçları ile akıl almaz bir hızda ileti bombardımanı yapılmaktadır. Ardı ardına verilen gözlerimize ve kulaklarımıza teğet geçen bu sürekli ileti akışında insanlar algılarını yönetmekte güçlük çeker.
İlginç değil mi? Kuramı Matrix’e göre okuduğunuzda hangisinin senaryo yazarı olduğunu anlamıyorsunuz. Sizce senaryo, kardeşlere mi ait yoksa kuramcıya mı?