Sayın şimdiki Rektör; Hüseyin Karaman:
Sizi çok kısa, tanıdığım kadarıyla tanıtmak istiyorum.
Kesinlikle yanlış anlama ve anlaşılmasın. Bölücülük ve bölgecilik yapmayı hiç sevmem, yapanları da sevmem. Ancak sadece doğru bildiklerimi yazacağım.
Siz; Trabzon’da İmam Hatibi, Erzurum’da ilahiyatı okumaktan başka Türkiye görmemiş, dünyayı tanımamış, başka hiçbir üniversitede ya da bürokratik kademede çalışmamış, bu toprağın bu davanın cefasını milim-gram çekmemiş bir insanken, hem de daha iki aylık toy bir profesörken… O zamana kadar herhangi bir başarını, hizmetini kimse işitmemişken piyango vurmuş sana ve rektör olmuşsun…
Doğru mu?
Bildiğim kadarıyla; daha göreve gelir gelmez, köyde büyümüş fakir aile çocuğu olduğunu, Müslümanlığın mütevazılık-israf akidelerini unutup iki daireden oluşan lojmanı beğenmemiş ve kirası bilmem kaç lira olan çift daire ev tutmuş (Tabii parası devletten), eski rektörün makam arabasını küçük bulmuş 450 bin liraya makam arabası almış, beş yıldır da bunların ve sefasını sürüyor, rektörlüğün nimetlerinden tepe tepe istifade ediyorsun.
Şimdi de devam etmek istediğini söylüyorsun! Ee İstersin tabii. Karamanın koyununun kuyruğu yağlı olur. Seversin tabii…
Merak ediyorum: Rektör olmazsan başka ne olabilirsin ki?.. Hangi işi başarabilir, o işten on binlerce lira maaş alabilir, öne çıkabilirsin ki?.. Bilemiyorum.
Bir de rektör olmak için kıdemli profesörden, yani en az dört yıllık profesörlerin başvurabileceğinden söz etmen yok mu? Öldürüyor bu sahte dürüstlüğü(!) insanı…
Sen o süreyi ancak şimdi doldurdun değil mi? Yani rektörlükte!!! 5 yıllık 10 yıllık profesörler beklerken sen profesörlüğe adım attığın ay rektör olmuştun, hatırlıyor musun? Yani bu kural o zaman olsaydı sen rektörlüğün R’si olamayacaktın. Dürüst ol, şeffaf ol ve hiç olmazsa bu gerçeği söyle millete.
Şimdiii…
Adam alımında yaptığın haksızlıklar bir yana önce sen daha bir yılı dolmadan, ilahiyattan yeni mezun olmuş oğlunu TBMM’ye nasıl soktun? Rize’nin okumuş, yüksek tahsil yapmış cefakar evlatları yıllardır iş-kadro beklerken, KPS’ye hazırlanırken nasıl oldu da senin oğlun sınavsız hem de dolgun maaşla Türkiye’nin kalbi Ankara’da, milletin kalbi olan TBMM’ye giriyor, memur oluyor?
Bütün bunlar basında yer aldı, cevap veremedin. Veremezsin…
Haaa! Bir de kardeşin var, unutmayalım. Sahi o nasıl oldu da jet hızıyla memurluktan amirliğe, oradan daire başkanlığına yükseldi, Ankara’ya geldi? Neyin karşılığında oldu bunlar? Kime ne himmet ettin? Açıkla bunları? Ve önce bunların hesabını ver bakalım!..
Yakışıyor mu bunlar bir akademisyene?
Üstelik bir ilahiyatçısın ve doktoranı da İslam ahlakı üzerine yapmışsın. Hangi kitapta yazıyor bunlar. Kul hakkı diye bir şey yok mu?
Rektörlüğün süresince Rize için sadre şifa olacak hangi işleri yaptın? Hangi bilim adamını kazandırdın Rize’ye?
Hangi doktoru getirdin? Bırak kazandırmayı kaç kişiyi kovaladın, küstürdün?
FETÖ’den çok adam atmanın marifet olduğunu sandın, bununla en çok adam atan rektör olup; puan kazanacaktın değil mi? Peki, neden İlahiyattan bir tane bile atmadın? Atamadın..
Yoksa birlikte kirlettiğiniz çamaşırlar mı var sepette. “Bana bir şey yaparsan sen de yanarsın” tehditleri mı aldın onlardan yoksa? Bazılarını sorgusuz sualsız KHK’ya gönderdin, bunların bir kısmı mahkemeden aklandı. Geri döndürtmedin ve Rize’ye hizmeti olan isimleri bile yaktın. Yani Rize’ye kaybettirdin. Eşlerini de hiçbir sebep göstermeden işten attın. Hadi insanlığından vazgeçtik bu mudur idarecilik? Bu mudur senin FETÖ ile mücadelen?
Sen Şaban Hoca gibi bir adama bile kumpaslar kurdun, Sayın Bakan’ın da aklına girerek birtakım sözde belgelerle Cumhurbaşkanına jurnalledin! Suçu neydi onun? Bir incelemesi, soruşturması, aldığı ceza, başarısızlığı filan mı vardı?.. Susma söyle?.. Yoksa tersine, başarısı mı idi senin çekemediğin, rektör olur diye mi endişe ettin?.. Ya o son gün, nasıl da sarıldın daktilolara, YÖK’e yazılarını bizzat yazdın, muhtemelen oraları da ayarttın! Ve ömrü boyunca Rize’den hiçbir şey almadan Rize’ye hizmet eden, onca hastayı tedavi eden, göz bölümünü kuran, fakülteye bir çok profesör kazandıran, daha üst bir görevi ve İstanbul’u bırakıp Rize’ye Külliye yapmak üzere gelen adamın ayağını kaydırdın.
Sayın Rektör çok yanlış yaptın çoook!. Rizeli bunu biliyor. Aslında sen de biliyorsun, yani bile bile yaptın bunları. Çünkü ucunda başka bir şey vardı; dün açıkladığın niyet.
Haksızsın… Çünkü haklı olsan, bir insana edep dairesinde söylenebilecek her şeyi söyledi de neden tek kelime edemedin ona? Söyleyecek sözün, onun karşısına çıkacak yüzün yoktu değil mi?
Ne yapmıştı Şaban Hoca? Üniversite adına şahane bir Külliye Projesi hazırlamıştı, 70 yıl Rize’ye hizmet edecekti… Sen ne yaptın? Ona tek kelimelik yardım etmek bir yana, karalamak için fırsat kolladın, hep engellemeye kalktın?
Yok, efendin “kadın doğum servisinin idaresini kulak doktoruna bıraktı” filan dedin, başka hiçbir şey diyemedin. Birisi de bunu yazdı ya da yazdırıldı ona. Tetikçilik yaptırıldı. Sen de balıklama atladın üstüne. Halbuki o Kulak Burun doktorunun bölüm başkanı olduğunu biliyordun ve bu görevlendirmenin idari bir tasarruf olduğunun, mevzuata aykırı olmadığının farkındaydım ama senin hesabın başkaydı...
Başka olmasa kendi ellerinle HUKUK FAKÜLTESİNİ İLAHİYATÇI DEKANLA yönetmezdin, Güzel Sanatlar ve Peyzaj Mimarlığı bölüm başkanlığını, dekanlığını ORMAN MÜHENDİSİNE teslime etmezdin!!! Onları niye gündeme getirmiyorsun. İlahiyatçı ne anlar hukuk fakültesinden?! Ormancı ne anlar bahçeden? Senin idareciliğin bu mu???
Hastanemiz hocasızlıktan kan ağlarken Kadın Doğuma gelecek profesörü nasıl ve niçin engelledin. Fetöcülük tutmadı, arkasından yüz kızartıcı suçlamalar yaptın, iftira attın adama. Ayıptır, günahtır, insan utanır ya hu! Şimdi Kadın Doğum daha mı iyi.
Sonunda da başardın, bravo sana!!! Rize’ye kaybettirdin onu. Sade onu değil daha nicelerini. Şimdi de kalkmış yine rektör olayım diyorsun!!! Hadsizliğin böylesi, pes vallahi.
Güvendiğin dağlara kar çoktan yağmış!... Artık güven vermiyorsun. Kurumunda bile yalnız kalmışsın. Bundan sonra bakalım sana kim ve kimler sahip çıkacaktır.
Sayın Rektör, Rizeli seni tanıdı. Sade siyasetçiye kıyakçılıkla bu iş olmuyor, üniversite üniversite olmuyor, bir adım ileri gidemiyor. İlahiyatçılık maskesi altında artık yemiyor. Düş bu şehrin yakasından.
Her konuşmanda, hem de birkaç defa bahsettiğin Cumhurbaşkanımızın güzel ismini taşıyan Üniversitemize, bu ada yakışan içi dışı bir, dürüst, onurlu, kul hakkına riayet eden, Rize’yi ve Rizeliyi seven liyakat sahibi bir insan rektör olsun artık.