FIRSATÇILARA FIRSAT VERİLMEMELİDİR!

Orhan YAZICILAR

 Malum; ülkemiz bir ekonomik sıkıntı içerisinde... Çok şükür döviz kurları az da olsa firene bastı ve bir yerde azda olsa sabitlendi.

Tabi ki şimdilik!...
Bir kaç hafta önce döviz kurlarındaki ani yükseliş, bütün sektörleri olumsuz yönde etkilemişti. Bundan dolayı da tabir caizse iğneden ipliğe her şeyin fiyatı aldı başını gitti. Gitmeyede devam ediyor.
Brada çok önemli bir sıkıntı var. Vatandaş şu konuya bir türlü akıl erdiremiyor. Haydi dövizin artışı % 40 arttı, alınan ürünlerinde fiyatı buna paralel olarak % 40 artsın. Peki % 200-300'lere varan artış nasıl oluyor?.. Şu marketleri ve fahiş fiyattan ürününü satanları kim kontrol edecek?..
Bu konuda sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan: Marketlerde, şurada burada sizler işi en yakından teftiş eden insanlarsınız: Dedi ve gerçekten alışılmadık, görülmedik şekilde ürünlerde fiyat farkı varsa bunu zabıtaya bildirin. Belediyelere de sesleniyorum.. ''Zabıtalarınızı uyarın'' açıklamalarında bulundu.
Bir örnek vereceğim... Çalıştığım Gazete'nin ve matbaanın hammaddesi tamamen kağıta dayalıdır. Gazete kağıdının topu 42 liraydı, bugün 130 Lirayı geçmiş. Bu nasıl bir artış? Bu artışın vicdanı tarafı varmıdır? Elbetteki yorktur...
Kağıda gelen bu artış, kağıt ürünlerini de doğal olarak arttırdı. Aileler bu gidişle kitapçılara ve kırtasiyecilere çalışacaklar.
Okulların açılmasıyla birlikte öğrencilerden her gün kitap, yani yardımcı kaynak isteniyor. Velilerde mecburen kırtasiyecilerin, kitapçıların yolunu tutuyor. En ucuz kitap 50 Tl. Bunu gören veli bu kitabı mecburen alıyor. 
Bir de akıllı defterler isteniyor. Bununda tanesi 30 tl. ''Defterin akıllısı mı olur?'' diye düşünmeyin, her gün bir şeyler icat ediliyor. Şimdi de dinlendiren defterler çıkmış!... Akıllı Resim defteride çıkabilir.
Bana göre yazık oluyor, öğrencilere ve şu ekonomik kriz içinde kıvranan velilere...
Kulağıma geliyor... Bazı kırtasiyeciler de öğretmenleri kafaya alarak onlarda bir şekilde destek oluyorlar. Bu konuda kimseyi suçlamak istemiyorum.. Ama, kulağımada dediğim gibi gelmiyor değil.
sayın Valimiz bir genelge yayımlayarak bu konunun ciddi şekilde üzerine gitmesi lazım.
Bitmedi.. Şimdi öğrencilerimize her yıl okul kıyafeti alıyoruz. Defter, kitap, kalem gibi tüm kırtasiyeleri dolduruyoruz, defter-kitap yüzü bile artık zahmetsiz. Hazırlarıyla anne ve babalar olarak biz yüzlüyoruz, etiketini,adını, soyadını, numarasını bile biz yazıyoruz.
Çocuklarımız bir okula gidip geliyor. Nerdeyse derslerini anne ve babalar birlikte çalışıyoruz. Zoraki dersler yapılıyor. Kafa; ya bilgisayarda, ya tablette, ya da telefonda olan çocuklarımızdan biz nasıl başarı sağlayacağız.
Yokluk yaşamayan, zorluk ve zahmet çekmeyen, tembelleşen çocuklarla tam gaz gidiyoruz ileri...
Anne ve babalar çocukları için yemiyor, içmiyor, giymiyor, gezip tozmuyor. Boğazından, dişinden, tırnağından artırdıklarıyla kusursuz bir eğitim olmasını sağlerken, okullarımızda emanet ettiğimiz, o eli öpülesi öğretmenlerimizin bazıları ne yazık ki, öğrencileri akıllı ve dinlendirici defterlerle onları iyiden iyiye tembelleşmeye sevk etmiyor mu?
Eskiden anne baba öğretmene ''Eti senin, kemiği benim'' diye emanet ettiği öğretmenlerimize bugün bunu diyen kaç anne ve baba var ki? Eskiden az da olsa tokat atardık. Şimdi ise bırakın en ufak bir tokat atmayı, kızsa; ya mahkemelik oluyor, ya da başka yerlere sürgün ediliyor, hatta meslekten bile ihraç edilebiliyor.
Son olarak: Şunu hatırlayalım, lütfen!... herkes başkalarını da kendi yerine koysun.. ''Herkes bir gün uğurlanır.. kimisi bir yola, kimisi de dönüşü olmayan bir sona''... Demişler..
Bu işte bir dönüş vardır. Lütfen eğitimde ki yanlışlara, olumsuzluklara daha fazla fırsatçılara fırsat vermeyelim..
 
Kalın sağlıcakla...