Pazar gecesi Türk futbolunun kara gecelerinden birine daha tanık olduk. Fenerbahçe'nin Çaykur Rizespor'u 3-2 yenmesiyle bu maç, sadece sahada yaşananlarla değil, hakem kararlarıyla da adaletin nasıl ayaklar altına alındığını gösterdi. Lig sonuna kadar liderlik yarışının devam etmesi için bir camiaya yapılan haksızlık ortadayken, spor kamuoyunun sessizliği tercih etmesi endişe vericidir.
Çaykur Rizespor, deplasmanda 2-0 öne geçti. Ancak hakemin verdiği sarı kartlar, takımın direncini kırarak maçın gidişatını değiştirdi. Rizespor'un futbolcusunun kramponu parçalandı ve yere düştü. Futbolcunun bileğinin üzerine net bir şekilde basılmıştı, fakat hakem bu pozisyonu sarı kartla geçiştirdi. Aynı durum Fenerbahçe için yaşansaydı, büyük ihtimalle futbolcuya kırmızı kart çıkardı. Bu durum, Rizespor aleyhine verilen ciddi bir hataydı.
Türkiye'de hakem kararlarında bir standart bulunmuyor. Kurallar bütün takımlar için eşit şekilde uygulanmıyor. Fenerbahçe teknik ekibi yan hakem ve dördüncü hakem ile tartışma yaşarken görmezden gelindi. Ayrıca, Türk futbolunu küçümseyen ve hatta Türk devletinin itibarına saygısızlık yapan Mourinho'ya neden bu kadar sessiz kalındığı anlaşılmaz bir durumdur.
Türkiye futbolunun durumuyla dalga geçen bu isim, dolaylı olarak millete ve devlete meydan okuyor; ancak herkes bu duruma göz yummaya devam ediyor. Ve ilginç olanda şudur; Fenerbahçe korunurken bu açıklamalar yapılıyor. İşte Gobbels gibi algı yönetimini; Ali KOÇ, Acun ILICALI ve Mourinho çok iyi yaptığını görmüş oluyoruz.
Maçın bir başka tartışma konusu da hakemin verdiği uzatma süreleriydi. Fenerbahçe aleyhine bu kadar uzun bir uzatma verilmesi zor olurdu, sürenin uzun tutulması Fenerbahçe'nin galibiyetine etki etti. Hakem kararları, sadece bu maçın değil, Türk futbolunun genel yapısının ne kadar sorunlu olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bazı yorumcular ve eski hakemler maçtaki kırmızı kart ve penaltı kararlarını doğrularken, onlara aynı kararların Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş için de verilip verilmeyeceğini sormak gerekir diye düşünüyorum.
Bazen şuna bakmak gerekir; maçın atmosferinin psikolojik tahlili yapılığında kimin kazanması için ince işçilik yapılıyor? Hakemlerin ve futbolu yönetenlerin genel tutumu ne yöndeydi? İşte burası görülürse hakem hatalarının da gerçek niyeti anlaşılmış olur.
Asıl sorun, Türk futbolunun kronik bir adalet problemine sahip olmasıdır.
Çaykur Rizespor yönetimi, maç sonrasında "Takımı çekmemiz, ligimizin itibarını zedelerdi" diyerek mücadeleye devam etme kararlarını savundu. Ancak bu bakış açısı yeterli değildir. Zaten Türk futbolu, dünyada itibarını kaybetmiş durumda. Takım sahadan çekilseydi, Türk futbolundaki adaletsizliğe karşı daha net bir duruş sergilenmiş olurdu. Ancak bu sessizlik, mevcut sisteme hizmet etmekten başka bir şey yapmadı. Bu ve benzeri haksızlıklar unutturulacak ve tarih sadece "Fenerbahçe, Çaykur Rizespor'u yendi" şeklinde yazılacaktır.
Böyle bir durumda takımı çekmek bana kalırsa ses getirmesi bakımından daha doğru olacaktı. Yönetim ve Palut ince düşündü, buna saygı duymak lazım ama bana göre çarkı bozmak için etkili bir yöntem denemiş olmadılar.
Fenerbahçe’nin galibiyeti sonrasında yapılan kutlamalar, sadece bir takımın zaferi değil, Türk futbolundaki adaletsizliğin ve yozlaşmanın simgesi haline geldi. Özellikle seyircinin oley çekmesi tam bir akıl tutulması … Sadece bu tutum bile takımı sahadan çekmenin neden doğru olacağının bir göstergesi oldu. Spor kamuoyu, artık haksızlıklara göz yummamalı ve adaleti sağlamak için birlik olmalıdır. Liyakatli hakemler ve adil bir sistem oluşturulmadıkça, futbolun tüm büyüsü kaybolacak ve spor sadece bir kitle manipülasyon aracı olarak kalacaktır.
Adaletin tesis edilmesi, Türk futbolunun en temel sorunudur. Hakemlerin liyakat esasına göre atanması şarttır. Aksi takdirde, sahada yaşanan hatalar sadece tek tek maçları değil, Türk futbolunun genel imajını da zedelemeye devam edecektir. Spor medyasının bu konularda sessiz kalması ve gerçekleri dile getirmemesi de bu adaletsizliğin daha da kökleşmesine neden olmaktadır.
Endüstriyel futbol, sporun tüm cazibesini yok etmiş durumda. Takımlar arasındaki ekonomik farklılıklar zaten yeterince büyükken, büyük kulüplerin korunması çok anlamsız bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. TFF'nin başına geçen İbrahim Hacıosmanoğlu, adaletten en çok bahseden kişilerden biri olmasına rağmen, futboldaki kaosu derinleştirmekten başka bir şey yapmamıştır.
Artık spor kamuoyu birlik olmalı ve kendi canı yansa dahi doğrudan yana tavır almalıdır. İlk yarıyı gereğinden fazla uzatan, haksız kartlar ve penaltı veren hakeme; statta küfreden Fenerbahçe taraftarına, Rizeli olup da Fenerbahçe'nin galibiyetine sevinenlere (eğer Fenerbahçeli olan Rizeliler bu skora sevindiyse); üç maymunu oynayan TFF ve spor kamuoyuna en kırmızısından benden bir kart!
Keşke Rizespor yönetimi takımı sahadan çekseydi; en azından spor severlerle empati kurulmuş olurdu. Türk futbolu, artık adaleti sağlamak ve liyakat sahibi hakemler ile adil bir sistem inşa etmek için daha fazla çaba göstermelidir. Bu mücadele yalnızca bir takımın değil, tüm Türk futbolunun ortak hedefi olmalıdır.
Dünyada insanların pek çok derdi varken, sporu ayrıştırıcı bir araç hâline getirmek, taraftarlık kavramını ahlak ve adaletten uzaklaştırmak, insanın mankurtlaşmasına katkı sağlar. İnsanı düşünceden, değerlerden, ahlaktan, adaletten ve toplumsal faydadan uzaklaştıran bu futbol anlayışı, eğlenceden ziyade zulme dönüşmekte ve sürü psikolojisiyle hareket eden bir insan yığını yaratmaktadır.