BIRAKTIK GEÇTİLER

Muhammet MARAP
Temel eğitim, yaşama standartlarını öğrenmek demektir.
                Bu standartların içinde ilgi duyulmayanlar, nefret edilenler ve gereksiz şeyler yoktur. Bireye sevip-sevmediğine, isteyip-istemediğine bakılmadan genel hatlarıyla hayatta olup bitenleri hatırlatmaktır temel eğitim.
                Bunun için temel eğitim zorunludur. Temel eğitimini tamamlayan kendine bir yön seçer, isteklerini ve istemediklerini fark eder.
                Temel eğitimde; sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak kadar matematik, iletişim eksiklerini giderecek kadar Türkçe, eğlenme gereksinimlerini karşılayacak kadar beden eğitimi, kulak ve zevk emellerini karşılayacak kadar müzik ve beslenme-büyüme eksiklerini giderecek kadar fizyolojik eğitim verilir.
                Temel eğitimde sınıfta kalmak onun için yoktur. Zira, temel eğitimden sınıfta kalmak hayatta sınıfta kalmak demektir. Temel eğitimin zorunlu olmasının sebebi de budur. Vatandaşlarımızı yaşama hazırlamaktır.
                Bu bilgilerden şu sonuç çıkması gerekir; Temel eğitimin not ile değerlendirilmesi yoktur. Çünkü kimsenin yaşama özelliklerinden sınıfta kalması mümkün değildir. Öyleyse not neyi ölçmektedir. Bu notlar bir bireyin geleceğini niye şekillendirmektedir. Gideceği lisenin adını niye bu notlar belirlemektedir. Bir nesil niçin bütün derslerden dağdan yukarı sürülmektedir.
                Siz hiç sevmediğiniz sinemaya gittiniz mi? Gittiniz diyelim, sonuna kadar izlediniz mi? Takla atmayı sever misiniz? İlla da mandolin sesi dinlemek zorunda mısınız? Yol problemlerini, faiz hesaplamalarını sevmek zorunda mısınız? Kuzu ve kuş seslerini sevdiğiniz için birileri sizi eleştirirse sevinir misiniz? Sandalyede oturmuş bir keçinin resmini çizemediğiniz için sizi beğenmeyenleri alkışlar mısınız?
                Temel eğitim bilgilerini her Türk bilmek zorunda ise, (8 yıllık olarak hesaplanarak) temel eğitimde matematik öğretmeni niye takla atamaz? Temel eğitim bilgilerini her Türk bilmek zorunda ise, fen bilgisi öğretmeni niye kaval çalamaz? Yoksa 6,7 ve 8. Sınıfları temel eğitim kapsamına yanlışlıkla mı aldık? Her branşın ayrı bir öğretmeni varsa her öğrenci de bir dersi niye seçme hakkına sahip değil?
                Güzel futbol oynayan spora yetenekli birisine illa da palangaları niye öğretmek için ısrar ederiz? Hayvanlarla ilgilenmeyi zevk edinmiş bir çocuğa bu ortamı sunmayı düşünmeden, illa da teknoloji tasarlamasını niye isteriz?
                Her çocuktan her şeyi istiyoruz ama bizim uzmanlık alanımızın tek olmasıyla kaçamak güreşiyoruz. Sosyal Bilgiler öğretmenine temel eğitimde matematik sorusu sordurmuyoruz ama temel eğitimi almaya çalışanlardan bütün dersleri ısrarla istiyoruz. Allah her dersi en iyi bilen insan yaratmadı. Herkesin ilgi alanlarını birbirinden farklı yarattı. Herkesi aynı şeyi sever yaratmadığı gibi herkesin de aynı şeylerden nefret etmesini emretmedi.
                Kendi yapamadıklarımızı başkasından istemek çağdaş eğitim ise; “ben çağdaş değilim” diyeni ayıplamayacağız! Çocuğu 9 yıl her mevzudan hesaba çekmek ve gerektiği zaman yargılamak çağdaşlık ise; çağdaş olamayanları yadırgamayacağız.
                Çözüm önerisi mi?
                Temel eğitim 9 yıl olsun, hatta 12 yıl olsun. Bunda hemfikiriz. Ancak her birey ilgi alanında eğitilsin. Herkese her şeyi öğretmek için yırtınmayalım. Hiç olmazsa 5. Sınıftan sonra bireylerin ilgi alanlarını bulalım da o alanda derinlemesine eğitelim. 6,7 ve 8. Sınıflara, hayvan yetiştiriciliği için çiftliklerimiz olsun. Yetenek eğitimi verebilmek için atölyelerimiz olsun. Dil eğitim verebilmek için laboratuarlarımız olsun. Deney yapabilmek için maharetli eğitimcilerimizle tam donanımlı laboratuarlarımız olsun. Her türlü spor faaliyetlerini yapabileceğimiz spor salonlarımız olsun. Her türlü müzikal aletleriyle dolu müzik salonlarımız olsun. Tam donanımlı resim atölyelerimiz olun. Ama bir alanda yükseleni diğer alanlarda hesaba çekmeyelim.
                Sonra mı ne olsun: Her birey ilgi duyduğu alanda derinlemesine eğitilsin. Müzikte başaranlara faiz problemi hesabı sorulmasın. Sporun herhangi bir dalında başarılı olanlara fen laboratuarında işkence etmeyelim. Hayvanlardan hoşlananlara hayvan çiftliğinde eğitim derinlemesine verilsin de, basket atamadığı için yadırganmasın.
                Kabullenelim artık. Her dersi her öğretmen öğretemiyorsa, her dersi her öğrenci öğrenemeyecek demektir. Öğrenemediği için beceriksiz ilan ederek neslimizin omurgasıyla oynamayalım istiyorum. 15 yaşındaki bir insanı nefret ettiği bir derste 40 dakika tutamazsınız. Tutarsanız, öğrenmek isteyenleri zayi edersiniz. Yaşayanlar bilir. Ne dehaları zayii ettiğimizi görüyoruz sanırım.
                Unutmayalım, her birey yapabilecekleri işleri yapmalı. Yapamayacakları işleri bir nesilden ısrarla ister, sınıfta kalmak da yok derseniz, o sınıfta öğretmenleri heba edersiniz. O sınıftaki öğrenmeye aday olanları da suç makinesine dönüştürürsünüz.
                Orta kuşak iyi bilir; şöyle bir slogan vardır: “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.” Biz de ilköğretimde bunu uygulamaya mı başladık? Kızmak yok, küsmek yok, yaptırım yok. Herkes sınıfı geçecek. Gelen istediğini yapacak istemediğini de yapmak zorunda. Öğrenmeden geçebileceğini fark edince öğrenmemeyi tercih edecek yaştaki insanları öğretmek nasıl bir mücadeledir? Bunu hukukçular iktisatçılar bilemeyebilir. Ama öğretmenlerin çektiği azap, öğretmenlerden sorulmalıdır. Bırakıyoruz yapıyorlar, bırakıyoruz geçiyorlar. Gözlerimiz aydın olsun!
                Bu mevzuuyu uzun uzun tartışmanın zamanı geçti ama bir an önce başlayalım isterim. (Tespitler; yaşanmakta olanlar, öneriler, hamfikir olarak algılanarak geliştirme çalışmalarıyla beslenmelidirler.)