Biz eğitimciler olarak uzaktan eğitim istediğimiz bir durum değildir. Çünkü hiçbir alternatif eğitim, yüz yüze eğitimin boşluğunu dolduramaz. Ancak mevcut durumda bu bir zorunluluk haline gelmiştir ve uzaktan eğitim sürecinde çocukların öğrenme sürecine olan motivasyonlarını ve öğrenme kayıplarını olabildiğince telafi etmenin gayreti içinde olmak gerekir.
31 Aralık tarihine kadar çocuklarımızın öğrenme kayıplarını telafi etmeye çalışacağız. Temennimiz 31 Aralık tarihinden sonra okullarımızda tüm kademelerde yüz yüze eğitime geçilmesidir
Salgın süreci sadece ülkemizi değil, tüm dünyayı etkiledi. Eğitimde aksamaları bütün dünya yaşadı. Bir kısım ülkeler okulları açıp kapadı.
Bu salgının seyrine göre değişkenlik gösteriyor. Türkiye’de de Milli Eğitim Bakanlığı salgının seyrine göre pozisyon aldı. Şunu belirtmem gerekir ki; ülkemizin sorunu sadece okulların açılıp kapanması değil. Okullarda kontrol sağlandı ancak okul dışında kontrol sağlanamadı.
Bakınız; okullarımızda maske, mesafe ve hijyen kuralına nispeten uyuldu ama veliler bu kurallara uymadı. Okula ulaşım sürecinde maske, mesafe kuralı kontrol edilemedi. Dışarıdaki hayatın kontrolsüzlüğü okullara da sirayet etti.
Çocuklarımız okuldan çıktı, parka koştu, kafeye gitti.
Hatırlanacağı gibi ilk vaka ortaya çıktığı zaman toplumun kaygı düzeyi yüksekti. Dolayısıyla salgının ilk döneminde tedbirlere yüksek düzeyde uyuluyordu. Hatta aileler çocuklarını evinin karşısındaki parka dahi göndermiyordu. Toplum çok kaygılıydı. Ancak yeni normal döneme girildiğinde ve okulların da açılması ile birlikte ailelerimiz de tedbiri elden bıraktı. Bunun sonucu olarak da maske ve mesafe noktasında tedbirsiz davranıldı.
Kısacası toplumumuz rehavete kapıldı. Bunun yansıması da vaka artışlarında görüldü. Belki Sağlık Bakanlığı sadece hasta sayılarına değil, tüm pozitif vakalara tabloda yer vermiş olsaydı, insanların kaygı düzeyinde azalma olmayacaktı ve bu tablo yaşanmayacaktı.
Eğitim-öğretime yapılacak en büyük tahribatın okul kapatmaktır. Tabi şu anda okul kapatmak zorunlu ve kaçınılmaz bir durum. Bu tahribat imkânlar dâhilinde onarılmaya çalışılıyor ama şunun da görülmesi gerekir; tahribatın olumsuz etkileri ve yansımaları uzun yıllar görülecektir. Dönemin nesli bu anlamda şanssızdır.
Tahribatı onarmak için bir takım pansuman tedbirler geliştirilmektedir. Bu noktada EBA TV üzerinden yayınlar yapıldı. Geçtiğimiz dönem altı ayrı kanalda EBA TV’nin hayata geçirildi, 400'e yakın öğretmenin bu çekimlerde gönüllü olarak görev aldı, gecelerini gündüzlerine katarak çalıştılar.
Ancak bu süreçte eksiklikler yaşandı.
Öncelikli olarak uzaktan eğitim araçlarına erişim sıkıntı vardı. Bilindiği gibi salgın sürecinde Vefa Destek Grupları oluşturuldu. Hatta Vefa Destek Gruplarında görev alanların yüzde 80'i öğretmendi.
Ankara'nın Sincan ilçesinde geçtiğimiz eğitim-öğretim yılında Vefa Sosyal Destek Grupları bir araştırma yapmıştı. Araştırmaya göre Sincan ilçesinde 1060 ailenin evinde televizyon olmadığı tespit edildi. Burası Başkentimizin bir metropol ilçesidir. Ben inanıyorum ki en az bunun bir kaç katında da internet imkânı ya da kişisel bilgisayar yoktur. Yani bu durum, bir kısım öğrencimizin eğitimden yoksun kalması demektir. Bu ise eğitimde yeni bir fırsat eşitsizliğinin her sınıfa girmesi anlamına geliyor.
Geride bırakılan süreçte Sayın Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, 1 milyon 600 bin öğrencimizin uzaktan eğitime iştirak edemediği tespitinde bulunmuştu. Kaldı ki bu rakamın daha fazla olduğunu düşünüyoruz. Uzaktan eğitim araçlarına sahip olamayan bir öğrenci dahi olsa bizim için çok önemlidir. Bu noktada, Hükümet hızlı bir şekilde uzaktan eğitim araçlarından yoksun öğrencilerimizin ihtiyaçlarını karşılamalıdır. Şu hususu hatırlatmakta fayda görüyorum: Geçtiğimiz yıllarda bakanlık Fatih projesini hayata geçirdi. Ücretsiz olarak yüz binlerce tablet dağıtıldı. Oysa bugün öğrencilerimizin bu tabletlere daha çok ihtiyacı vardır. Demek ki, ülkemizin bilgisayar ve internet imkânından yoksun bu öğrencilerimize bu araç gereçleri ücretsiz temin etme gücü vardır.
Sadece öğrenciler açısından değil, öğretmenlerin de uzaktan eğitim araçları konusunda sıkıntı yaşamaktadır. Öğretmenlerimiz uzaktan eğitimde sadece EBA TV'yi kullanmadı. Zoom, whatsapp vb. platformları da kullandıklarından ciddi anlamda internet giderleri oldu. Dolayısıyla öğretmenlerimiz mali külfet ile karşı kaşıya kaldılar. Yeni göreve başlayan bir öğretmenimizin 4 bin 137 TL maaş alındığını düşünürseniz, bunun bin 500 TL'sini kiraya verdiğini, bin 500TL'sini mutfak gideri olarak harcadığını göz önüne alırsanız, internet gideri öğretmenlere ciddi bir ek külfet getirmektedir. EBA TV dışında canlı ders anlatan öğretmenlerimizin uzaktan eğitim faaliyeti süresince ücretsiz internet imkânına sahip olmaları lazımdır. Zaten öğretmenlerimiz mali sıkıntı içinde, bir de ilave mali külfetler ile onları boğmamak lazım. ‘O zaman öğretmenler EBA dışında ders vermesin’ denilebilir. Ama burada şöyle bir durum var: EBA'nın kotası yetmiyor. Dolayısıyla öğretmenlerimiz zorunlu olarak hem kota hem de zaman itibari ile başka platformları canlı ders anlatımlarında kullanmak zorunda kalıyor. Aksi taktirde öğrencilerimiz eğitim öğretim hayatından geri kalacaklardır.
Uzaktan eğitim faaliyeti başladığı günden bugüne kadar öğretmenlerimiz insanüstü gayret göstermektedir.
Ancak bazı kendini bilmez cahil kesimlerin, öğretmenlerimize yönelik tahkir edici söylemlerinden öğretmenler çok yara almıştır. Öğretmenler, yüz yüze eğitimde gösterdikleri performansın birkaç katını uzaktan eğitimde sergilemektedirler.
Toplumumuz öğretmenlerin gayretlerini görmelidir. Çocuklarımızın eğitimi için kaygı düzeyi en yüksek olan kesim öğretmenlerdir.
Öğretmenlerin uzaktan eğitim süreçlerinde ne teknik ne pedagojik ne de ekonomik anlamda hiçbir destek almamıştır. Eğitim fakültelerinde öğretmen adaylarına uzaktan eğitim nasıl verilir? Zoom nasıl kullanılır? Dijital ortamda ders içeriği nasıl hazırlanır? Bununla ilgili bir eğitim verilmiyor. Dolayısıyla uzaktan eğitimin alt yapısından yoksun bir şekilde yetişmiş olan öğretmenlerimiz bu olağanüstü süreci de tamamen kendi gayretleri ile yürütüyor.
Uzaktan eğitimde sadece bilgisayar sahibi olmak, yani uzaktan eğitim araçlarına sahip olmak yetmiyor, bu ülkede temel eksik, uzaktan eğitim kültürünün yoksunluğudur. Ne veliler, ne öğrenciler, ne de bakanlıkta uzaktan eğitim kültürü bulunmamaktadır. Eğitim müfredatımız, yayınlarımız, ders içeriklerimiz yüz yüze eğitime göre kurgulanmıştır.
Bakınız; sendikamızın “Salgın sürecinde eğitim sisteminde karşılaşılan sorunlar ve beklentiler” anketine göre; öğretmenler uzaktan eğitimde içerik hazırlama konusunda tam yeterli değillerdir. Öğretmenler kendilerini, uzaktan eğitim araçlarını kullanma, sınıf yönetimi, zaman yönetimi anlamında “yeterli” düzey olarak tanımlarken, içerik hazırlama konusunda tam yeterli olmadıklarını belirtmektedirler.
Öğretmenlerin uzaktan eğitimde içerik hazırlama konusunda eğitim ihtiyacı içinde oldukları söylenebilir. Dijital içerik hazırlama konusunda temel eğitimler verilmelidir.
Yine sendikamızın aynı araştırmasına göre, uzaktan eğitimde aile boyutunda birçok sorunun yüksek düzeyde olduğu belirlenmiştir. Ailelerin ilgisiz tutumu, uzaktan eğitimi zorunlu bir süreç olarak algılamamaları; uzaktan eğitim süreçlerinden yüz yüze eğitimdeki başarı ve verimi beklemeleri; ailelerin uzaktan eğitim süreçleri hakkında yeterlik düzeylerinin düşük olması; çalışan ebeveynlerin yeterli desteği vermemesi ve ailelerin teknolojiden uzak olması aile boyutunda diğer sorunlardır. Bu noktada ailelerimize bir çağrıda bulunmak istiyorum: Okulların kapalı olmasını tatil olarak algılamayın! Bir aile yüz yüze eğitim var iken çocuklarının okul hayatını disiplinli bir şekilde takip ediyor ise, uzaktan eğitim sürecini de aynı ciddiyet ve disiplinle takip etmelidir.
Okul sadece öğretim alanı değil aynı zamanda eğitim alanıdır. Uzaktan eğitim araçları ile sadece öğretim ihtiyacı karşılanıyor. Okullarımız sadece öğrencilerin bilinçsel gelişimi için değil, duygusal ve kişilik gelişimi, karakter oluşumu gibi alanlarda da çok ciddi bir katkı sağlayan zeminlerdir. Öğretmen sadece öğretir mi? Hayır. Öğretmenin kendisi de rol modeldir. Çocuklarımız akranları ile bir arada olduğu ortamlarda öğrenir. Kişilik ve karakter gelişimlerinde akran ile öğrenmenin katkısı büyüktür. Ama salgın döneminde bırakın okula gitmeyi, çocukları parka dahi gönderemedik. Bu süreçte başta aileler olmak üzere herkese düşen çocuklarımızın bu kayıplarının telafi edilmesi için elinden gelen gayreti göstermesidir.
Ayrıca kısıtlamaların ya da yeni uygulamaların uygulanması noktasında eş güdüm olması gerekir.
Devlet okulları ile özel okullar, kurslar arasında yeni birtakım fırsat eşitsizliklerine meydan vermemek için Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu konuda denetimi sıkı yapması lazım. Sürecin tam bir eş güdüm ile yürütülmesi gerekir.
Türk Eğitim-Sen olarak Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun hayata geçirilmesi için bir imza kampanyası başlattık. Bütün öğretmenlerimizi bu sürece destek vermeye çağırıyoruz.
23 Ekim 2018 tarihinde düzenlenen 2023 Eğitim Vizyonu tanıtım toplantısında Sayın Cumhurbaşkanı, Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili kamuoyuna müjde verdi. Buna rağmen iki yılı aşkın bir süredir hasretle Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun çıkmasını bekliyoruz. 657 sayılı Devlet Memurluğu Kanunu'ndan kaynaklanan haklarımızın baki kalması kaydıyla, mesleğimizin itibarını, saygınlığını artıran ve öğretmenlik mesleğinin statüsünü sağlam bir zemine kavuşturan bir meslek kanunun bir an önce hayata geçirilmesini talep ediyoruz. Türk Eğitim-Sen olarak bu konuda bir imza kampanyası da başlatmıştık. Hangi sendika üyesi olursa olsun, bütün öğretmenlerimizin bu sürece destek vermesi, Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun çıkarılma büyük katkı sağlayacaktır ve süreci hızlandıracaktır diye düşünüyorum.
Ceyhun Kalender
Türk Eğitim-Sen Rize Şubesi
Basın ve Dış İlişkiler