Dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını nedeniyle insanların sokağa çıkamaması, sanayi tesislerinin büyük oranda kapalı oluşu, enerji üretiminin ve tüketiminin azalması sonucunda hava, su, toprak kirliliğinde belirgin bir azalma olduğu, ozon tabakasındaki yırtığın kapandığı bilim insanları tarafından söyleniyor.
Ayrıca hava kirliliğindeki değişim herkesin gözlemleyebildiği bir durum.
Kısa sürede dünya üzerinde gözlemlenebilen bu değişim, olumlu bir gelişme olarak değerlendirilse de sanayileşmiş ülkeler gelecekte yaşanabilecek küresel çevre sorunlarına karşı kendi iradeleriyle buna benzer bir karar almaları imkansız gibi görünüyor.
Çünkü sanayileşmiş ülkeler arasındaki çılgın rekabet ve toplumun tüketim anlayışını benimsemiş olması böyle bir ihtimali ortadan kaldırıyor.
Keşke ülkeler kendi inisiyatifleriyle böyle bir karar alabilseler ve her iki yılda bir ay bütün dünyadaki temel ihtiyaçlar haricindeki üretimler durdurulsa ve dünya kendini yenileyebilse.
Peki birçok bilim adamının üzerine ısrarla durduğu, birçok çevreci örgütünün de eylemlerle gündeme getirdiği küresel ısınma nedir?
Gerçekten de dünyanın geleceğini karartacak, bütün canlı yaşamını yok edecek bir değişim midir?
Gerçekten de dünyanın geleceğini karartacak, bütün canlı yaşamını yok edecek bir değişim midir?
Küresel ısınma, sanayide yaşanan devrimden günümüze kadar çok yüksek miktarda karbona sahip
yakıtların, şehir ve sanayilerde bolca kullanılması sonucu, yeryüzünde ve alt troposferde sıcaklıkların çok artmasıdır.
Yapılan ölçümler ve geçmişe dönük çalışmalar, Dünya’nın ortalama sıcaklığının artma eğiliminde
olduğunu gösteriyor. Küresel ısınma ya da iklim değişikliği olarak adlandırılan bu süreç canlıların
yaşamını pek çok bakımdan tehdit ediyor.
Yapılan araştırmalara göre; ölmüş canlıların kalıntılarının oksijen olmayan ortamlarda doğaya
karışması sonucu oluşan fosil yakıtların, çok fazla kullanılmasından dolayı yeryüzünün ihtiyacından daha fazla sera gazı oluşmuştur. Bu durum, iklimlerin ve sıcaklıkların doğal seyrinden çıkıp olumsuz yönde etkilenmesine sebep olmuştur.
Dünya’nın ortalama sıcaklığının 1906-2015 yılları arasında yaklaşık 0,74°C arttığı görülüyor. Üstelik
sıcaklık artışı giderek hızlanıyor. Deniz seviyelerinin yükselmesi, buzulların giderek erimesi,
okyanusların sıcaklığındaki artış gibi pek çok gözlemsel olgu da Dünya’nın ortalama sıcaklığının
artmakta olduğunu gösteriyor. 1880-2015 yılları arasındaki en sıcak 15 yılın 11’i 2001-2019 arasında yaşandı.
1979’dan beri yapılan gözlemler her on yılda bir karaların sıcaklığının ortalama 0,25°C, denizlerin
sıcaklığının ise ortalama 0,13°C arttığını gösteriyor. Denizlerin karalara göre daha yavaş ısınmasının nedeni ısı kapasitelerinin karalara göre daha yüksek olması. Ayrıca denizler buharlaşma yoluyla karalara göre çok daha fazla ısı kaybediyor.
İklim değişikliği çok önemli sonuçlara yol açabilir. Örneğin ortalama sıcaklığın artması, denizlerin
yükselmesine ve çöllerin büyümesine neden olabilir. Bunun yanı sıra bazı bölgelerde kuraklığın
artmasıyla zirai üretim azalabilir. Ayrıca iklim değişiklikleri sel, fırtına gibi doğal afetlerin artmasına ve
okyanusların asitlik derecesinin değişmesine de neden olabilir.
KYOTO PROTOKOLÜ NEDİR?
Küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda, dünyanın bir bütün halinde sorumluluk alması ve
sonuçları engellemesi için, birleşmiş milletler iklim değişikliği çerçeve anlaşması kapsamında yer alan Kyoto protokolü, doğaya salınan sera gazı miktarının azaltılması amacı ile yola çıkmıştır. Kyoto protokolünü onaylayan 38 ülke tarafından uygulanacak birçok kural vardır. Sanayileşmiş ülkeler tarafından kabul edilen önlemler sayesinde küresel ısınmanın etkilerini en aza indirmek amacı vardır.
Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi ülkeler arasındaki ölçüsüz rekabet ve tüketim toplumu anlayışının geri dönülmez bir sürece girmesi, bu anlaşmaların kağıt üzerinde kalmasına sebep oluyor.
Özellikle ABD ve Çin arasındaki süper güç olma rekabetini hiçbir anlaşma ve protokolün engelleyemeyeceği görülmektedir.
Umarım Koronavirüs bir ders olur ve insanlık yeni bir sürece girer, dünyanın kullanılan kendi hırsları için kullanabilecekleri bir meta olmadığını, tüm canlıların yaşam alanı olduğunu anlar.