Bir tatil günümü bu işe ayırdım: Sabah haberlerini A-Haber’den takip ettim; sonra Hürriyet, Milliyet, Sabah ve Yeni Şafak’tan ekonomi haberlerini ve köşe yazılarını okudum. Gün ortası yine CNN ve NTV’den ekonomi haberlerini izledim. Akşam haberlerini ATV’de izledikten sonra CNN ve A-Haber’de tartışma programlarına baktım; bakanların ve milletvekillerinin açıklamalarını dinledikten sonra Türkiye’deki genel tablo hakkında fikirlerim netleşti!..
Salgın sonrasında bütün dünyayı etkileyen ekonomik kriz ister istemez Türkiye’yi de etkilemiştir, ancak dünyada bu krizden en az zararla çıkan Türkiye olmuştur.
Dünyadaki bu olumsuz gelişmeler yüzünden enflasyon rakamları ülkeleri kasıp kavururken, Türkiye’de bu olumsuz gelişmelerden bir miktar etkilenmiştir.
Salgın döneminde ve sonrasında sağlık sistemimiz saat gibi çalıştı, hastanelerdeki kuyruklar eskilerde kaldı, herkes sağlık sistemine ve ilaçlara çok kısa sürede ulaşabilir durumdadır.
Eğitimimiz şaha kalkmış, öğretmen açığımız yok, üniversitelerimiz ise dünya ile yarış halindedir.
Bütün çalışanların geliri sadece Türkiye’de artış göstermiş, hatta öğretmenlerimiz gelir yönünden uçuşa geçerek Avrupa ülkelerini çoktan geride bırakmıştır.
Kurumlarda liyakate son derece önem verilmekte, hak eden hak ettiği yere gelebilmekte; torpil, adam kayırma gibi insanlık dışı uygulamaların esamesi bile okunmamaktadır.
Hükümete yakın, yetkili sendikanın kurumlar ve çalışanlar üzerinde hiçbir baskısı yoktur; kurumlarda bütün sendika ve siyasi görüşten insanlar hiçbir baskı hissetmeden çalışabilmektedir.
Bütün ihaleler şeffaf yapılmakta ve iş, işin ehline verilmektedir. Son dönem yıllık gelirini 1000 kat artıran müteahitler bu kazançlarını alın teriyle kazanmış ve önemli bir istihdam ortamı yaratmışlardır.
İsraf ve savurganlık bitirildi, devlet kurumlarında, bakanlıklarda özel araç sayısı yönünden gelişmiş ülkelerin çok gerisinde kaldık. Hatta üst düzey bürokratlarımız, yöneticilerimiz neredeyse işlerine otobüsle gidebilecek karar bu konuda hassas davranmaktadırlar.
Rusya-Ukrayna savaşının kazananı biz olduk. Önceden beri Montrö’nün önemine vurgu yapan hükümet yetkilileri, Montrö’nün önemini bir kere daha dünyaya gösterdiler.
Vatandaşın alım gücü oldukça artmış, kimse geçim sıkıntısı yaşamıyor, hatta dünyanın en ucuz akaryakıtını kullanıyoruz.
Herkes istediği zaman ev ve araba sahibi olabiliyor; üniversite mezunları için iş bulma sorunu yok, hatta gençler istedikleri zaman iş bulabiliyor.
Tarım ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşlar altın çağını yaşıyor, ürünlerimiz bütün dünyada market raflarını dolduruyor.
Denizlerimizde, göllerimizde bizi enerji merkezi yapabilecek kadar doğalgaz ve petrol bulduk.
Bunun yanında yerli uçağımızı ve arabamızı ürettik.
Herkes mahkemeler karşısında adil yargılanıyor, kimsenin hakkı yenmiyor; adaletin bu denli tarafsız işlemesi insanlarımızda büyük bir güven duygusu yaratıyor.
Çevre korunuyor, halkın taleplerine ve endişelerine dikkat ediliyor; tarihi ve doğal kaynaklarımızın zarar görmesine izin verilmiyor.
Sanat, müzik, edebiyat ve mimaride dünyaya örnek çalışmalar sunuyoruz; bütün sanatçılarımız el üstünde tutuluyor, kimse sanatını icra ederken kendini baskı altında hissetmiyor.
Toplumda bölünme, ötekileştirme, karşılıklı hakaret yok; sadece birkaç kendini bilmez, toplumun huzurunu kaçırmak için algı yaratıyor.
Kadınlarımız ve çocuklarımız kendilerini son derece güvende hissediyor; yaşanan birkaç olay ise dünya ortalamasının oldukça altında!
Yakın zamanda dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına gireceğiz.
Almanya zaten bizi kıskanıyor.