100. YILINDA O’NA BİR KERE DAHA MİNNET DUYGULARIMIZI BİLDİRİYORUZ

Ceyhun KALENDER

 Yine böyle güneşli

Bir ilkbahar gününde
Söz verdi bütün millet
Atasının önünde
O gün, şimdiki Ulus Meydanında bir tabur piyade sıralanmıştı. Askerlerin arkasında da Ankaralılar toplanmıştı. Saat 14’te birkaç yüz kişilik bir kafile, başlarında Mustafa Kemal olduğu halde Taşhan'a iniyordu. Bu küçük bir gurup insan, yok edilmek istenen bir milleti kurtarmak için bir araya gelmişti. Hepsinin ümidi ise Mustafa Kemal'de idi.
TBMM olarak kullanılacak taş binanın pencerelerine ufak tefek bayraklar önceden asılmıştı. Bunun dışında binada başkaca bir olağanüstü durum göze çarpmıyordu. Sağdaki küçük kapıdan, önce Mustafa Kemal, sonra da mebuslar binanın kapsından içeriye girdiler. Bir koridoru geçtikten sonra sağdaki salona doğru ilerlediler. Salonda tahta bir kürsü tam kapının karşısına konmuştu. Oturmak için de çevre okullardan getirilen sıralar meclis salonu içine dizilmişti. Salonu ısıtmak için tam orta yere bir soba kurulmuştu. Sobadan eğri büğrü bir kaç boru yükseliyordu. Tavanda ise eski bir gaz lambası sallanıyordu. Herkes yerine oturunca, Sinop mebusu olan yaşlı bir adam başkanlık kürsüsüne geldi ve Meclisi açtı. Onun bu sırada yaptığı konuşma heyecanla dinlenmişti. 
TBMM’nin ertesi günkü toplantısında, Mustafa Kemal, Mondros Mütarekesinden itibaren geçen tüm olayları açıkladı. Bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin hak ve yetkilerini belirten bir yasa teklifini Meclise sundu. Bunun kabul edilmesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kazanmış oldu. O günkü toplantıda Mustafa Kemal Birinci Başkan seçilerek TBMM Başkanı oldu.
İşte bu küçük binada, bu samimi duygularla ve bu inançla Meclis açılmıştı.
Türk milletinin tarih sahnesine çıktığı günden itibaren altın harflerle yazmış olduğu zaferlerden biri olan, toplumsal akıl ve millî hafıza ile yeniden küllerinden doğması sürecinde belki de en önemli adım atılmıştı.
100 yıl önce “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” diyerek en küçük bir tereddüt göstermeden işgal kuvvetlerinin karşısına dikilen kahraman ecdadımızın yaktığı mücadele ateşi; bizlere hürriyetimizi hediye eden vatan, millet ve bağımsızlık aşkı; sinemizde sonsuza kadar yanacaktır. 100 yıl önce atalarımız, kanlarıyla bir milletin kaderini yeniden yazarken, tarihin akışını değiştirmiş; şeref ve haysiyetin varlık sahnesinde ne denli öneme sahip olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. 
23 Nisan, Türk Milletinin bağımsız ve özgür yaşamak, demokratik Cumhuriyet'e sahip olmak, uygar dünyayla bütünleşmek yolundaki kararlılığını ortaya koyduğu bir millî mutabakattır.  Cumhuriyet, milli egemenlik ilkesinin yaşam bulduğu, vatandaşlarımızın hür iradeleriyle yönetime katıldığı, üstün nitelikli bir yönetim biçimidir.  Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutladığımız 23 Nisan’ın taşıdığı değer ve anlama sahip çıkmak, Meclisimizi ve Cumhuriyetimizi kuranların ülkülerini yaşama geçirmek için var gücümüzle çalışmak, ülkemizi bölmek isteyenlere verilecek en güzel cevap olacaktır.  
 
Ancak bu kutlu yolda yürürken asıl amaçlarını saklayarak milli birliğimizi, Cumhuriyetimizi, Atatürk’ü hedefe koyanlar ve sürekli karalama derdinde olanları da görmezden gelemeyiz.
 
Çünkü bu odaklar bizim fiziken ve ruhen bütün varlığımızı hedef almaktadır. Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan’ın da dediği gibi, “Atatürk’ü Sevmeyen Türk’e Hasım Olandır!”
 
Ne zaman milli bayramlar ve Atatürk söz konusu olsa bu tipler hemen sahne alır. Çünkü bu coğrafyada varlığımızı kabullenemeyen emperyalistlerin hedefinde milli devlet ve Atatürk vardır. 
 
Emperyalistler bu niyetlerini gerçekleştirmek için içeride ve dışarıda kendileri için cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarını kullanır.
Milli birlik ve ülkemizin bekasından söz edebilmemiz için bu odakların bertaraf edilmesi gerekir
 
Her cevher yeryüzüne çıkmak için uygun ortam bekler. Bulduğunda da çıkar.
İşte Mustafa Kemal Atatürk de Türk’ün tarih boyunca Anadolu’dan sökülüp atılmak istenmesi sürecinde, en zor zamanda ortaya çıkarak yeniden Ergenekon’dan Çıkış’ı gerçekleştirmiştir.
Ancak nasıl ki her cevher ortaya çıkmak için uygun ortam beklerse, her kirli düşünce de ortaya çıkmak için uygun bataklık kollar. Bunun için özellikle gençlerimiz sürekli uyanık olmalılar ve Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sinde yer alan düsturları kendilerine şiar edinmeliler.
 
Bütün Türk düşmanları, PKK ve Fetö gibi diğer terör örgütlerinin özünde Atatürk düşmanlığı vardır. Köhnemiş ve gerici fikirler de ona nefret duygusundan beslenir.
Geçmişte 23 Nisan’ı unutturmak için, Peygamber Efendimizin doğum günü diye, Fetö’nün doğum gününün kutlandığı Kutlu Doğum Haftası vardı.
O gün bu haftayı organize edenler, karşı çıkanları dinsiz ilan ederken, bu zihniyetin bugün de değişik vakıf, sendika adıyla sahnede olduğunu biliyoruz. Çünkü izledikleri yol ve yöntem akıl hocalarının izlerini taşıyor ve onları ele veriyor. 
 
Türkiye Cumhuriyeti bir taraftan Atatürk çizgisinde yüzünü aydınlık geleceğe dönmüşken eteklerine tutuşup onu karanlığa çekmek isteyen bu odaklardan da kurtulmalıdır. Bu aynı zamanda tarihin bize yüklediği bir görevdir. Ülkemizin bekası ve gelecek nesillerin kurtuluşu da buna bağlıdır.
Bu vesileyle Gazi Meclisimizin açılışının 100. yıl dönümünü ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı kutluyor; Ulu Önder Atatürk'ü, silah arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi bir kez daha saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz.
 
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN
Ne mutlu Türk’üm diyene!
 
Ceyhun KALENDER
Türk Eğitim-Sen Rize Şubesi
Basın ve Halkla İlişkiler