(Yazı dizimize devam ediyoruz. İlgiyle takip ettiğiniz için teşekkür ederiz… Memleketimizin okur-yazar bir ferdi olarak bölgemizi ve insanımızı tanıtmayı borç bilirim, bu yönde bir katkım olursa bahtiyar olurum. Bazı yorumlarda yazı dizimizde art niyetlerin olduğu beyanıyla karşılaştım, üzüldüm. Rize insanı dün de, bugün de vatanperverdir, yarın da vatanperver olacaktır. Saygılarımla…)
Doğuda Sarpi sınır köyü ve batıda Pazar’ın Melyati köyü arasında yoğun nüfusa sahip Lazlar Rize’nin önemli bir kesimini ifade eder. Kuzeydeki doğal sınır Karadeniz ile oluşur. Güneyde ise denk bir rol Kaçkar dağlarına atfedilebilir.
“Bizanslı ve diğer yazarlar, Trabzon’u bir Laz lisanı olarak yanlışlıkla andılar ve bu yanlışlık daha sonra Osmanlı yazarları tarafından tekrarlandı” (Feurstein, 1983, s.22). Hatta Laz ifadesi Karadeniz halkı anlamında kullanılmıştır yıllar yılı. Ancak bu ifade yanlıştır. Laz halkı bugün Karadeniz bölgesinde Artvin'in Hopa (Xopa), Arhavi (Arkabi), Borçka (Borçxa) ilçeleri ve Rize'nin Fındıklı (Viǯe), Ardeşen (Art'aşeni), Pazar (Atina), Çamlıhemşin (Vijadibi) ilçelerinde yoğunlaşsa da 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından ve de I. Dünya Savaşı sonrası göçlerle Gölcük, Yalova, İzmit, Kocaeli, Sakarya, Sapanca, Düzce, Akyazı, Akçakoca gibi yerlerde de varlıklarını sürdürmüşlerdir.
1921 yılında Lazistan Sancağı'nın büyük bölümü Türkiye, küçük bölümü Gürcistan sınırları içinde kaldı. 1925’te Lazistan Sancağının yerine Rize ili kuruldu. Kafkas Lazlarının önemli bir kesimi Gürcistan'ın Acara Özerk Cumhuriyeti'nin Batumi kentinde ve kente bağlı Sarp, Gonio(Gönye), Kahaber, Thilnari gibi köylerde ve az bir kısmı da Ahıska, Ureki ve Abhazya'da yaşamaktadırlar. 19. yüzyıla kadar Acara ve Batum'un çevresindeki nüfusun ekser çoğunluğunu Lazlar oluşturmaktaydı. Ancak Osmanlı-Rus savaşlarında Lazların Osmanlı yanında yer alması ve göçe maruz bırakılmaları gibi sebeplerle bölgedeki Laz nüfusu azalmış oldu. Son olarak Stalin'in 1949'da Lazları topluca Orta Asya ve Sibirya'ya sürme politikası Batum'da Lazları azınlık seviyesine düşürmüştür.
M.Ö. 5. Yüzyıl tarihçisi Herodot Sakaların "Alazon" (Alazlar) boyundan söz eder. Ama bu kavmin Lazlar olduğu yönünde kesin bir kayıt yoktur. M.S. 23-79 yılları arasında yaşayan Romalı Pilinus ise Naturalis Historia (Doğal Tarih) adlı ünlü kitabında Doğu Karadeniz bölgesinde "Laz'lar" (Laz'oi) adlı bir kavim yaşadığını bildirir. 131 yılında Karadeniz kıyılarını gemi ile dolaşan Romalı Arrianos, Karadeniz'in doğusunda hâkim olan Lazlardan bahseder.
Rize, Kuzeydoğu Anadolu’nun ve Güneydoğu Karadeniz’in kendine özgü beldesidir. Yüzölçümü ve nüfusu itibariyle küçük bir şehir olsa da kültürel zenginliği-çeşitliliği ile büyük bir şehirdir. Rize; Orta Asya’yı, Kafkasya’yı, Mezepotamya’yı Bizans Roma’sını, Hellen’i, Yunan’ı sentezine katmış ve bu zenginliği ile kozmopolit bir yapıya kavuşmuştur. Öte yandan Roma evvelinde Pagan, Roma’yla Ortodoks Hıristiyan ve nihayet Osmanlı ile Sünni İslam inancını benimsemişlerdir. Fakat bugün Müslüman olsalar da eski inançlardan da izler devam etmektedir.
Rize’de söz yazıdan kıymetlidir. Bu yüzden olsa gerek bölge ile ilgili bilgilere kendi kaynaklarından çok, çevre kültür ürünlerden ulaşmaktayız. Kalıntılara ulaşmak da kolay değildir. Çünkü kullanılan araç gereçlerin daha çok ahşap oluşu ve sel-heyelan gibi afetler sebebiyle arkeolojik çalışmalar da sınırlı kalmaktadır.
Sahip olduğumuz bilgiler doğrultusunda dünden bu güne bir göz atalım:
Rize ili ve çevresinin bilinen ilk hâkim ahalisi, bitişken dilli ve Asya kökenli kavimlerdir.
Rize bölgesinde ilk siyasi otoritenin Turani bir kavim olduğu savunulmaktadır. Kırım bölgesinden Hazar Denizine, oradan Karadeniz Bölgesi ve Anadolu’ya uzanan Kimmerlerin bölgeye hâkim olduğunu bilmekteyiz (MÖ 1900-700). Trabzon-Bayburt arasındaki Kemer Dağı, Rize Çayeli İlçesi çıkışındaki Kemer Köyü, Kızılırmak boyundaki Gemerek ile Kars'ın doğusunda yer alan Ümrü gibi coğrafya adlarının Kimmerler tarafından verildiği düşünülmektedir. (Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu)
Kimmerler'in Ülkesi, M.Ö. 720’lerde Sakalar (İskit) tarafından işgal edildi. MÖ 720-680 de başlayan İskit istilası üzerine Kimmerler, Karadeniz bölgesinden çıkartılmıştır. Hatta “Kar Beyazı” anlamındaki Kafkas isminin bölgede egemenlik kuran İskitlerce verildiği söylenir. Yine bölgemizdeki İspir’in bir İskit merkezi olarak kullanılmasından işaretle İspir isminin de İskitlerden geldiği söylenir. (Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu)
Kolkhisler de MÖ 8.yy’da ortaya çıkmıştır. "Kolkhhis" adına, Urartu kralı II. Sarduri (M.Ö. 765-735)'un Çıldır gölünün güneyinde Taşköprü köyünün üstündeki kayalıklara kazdırdığı çivi yazılı kitabede rastlanmıştır. MÖ 510’da bölgedeki İskit egemenliğini devralan Persler döneminde de Kolkhis Krallığı varlığını devam ettirmiştir. Hatta Pers Kralı II. Kyros’un Lidya seferi notlarında Kolkhis Kralı Saulatan’dan zengin bir kral olarak bahseder.
Yine Kolkhislerle ilgili aslında bölgeye hiç gitmemiş olan Herodot’tan da bir şeyler öğreniyoruz. Herodot: MÖ 481’de Pers - Yunan savaşından bahsederken Kolkhis askerlerinin ağaçtan yapılmış miğferleri, deri kalkanları ve eğri kılıçlarından bahseder.
500 kadar eserden faydalanıp tarihin bilinen ilk ansiklopedi yazarı sayılan Romalı Pilinus, Kolkhis halkını tanımlarken sanki bu günkü toplumu anlattığı izlenimi verir: “Memleketleri sıcak, rutubetli ve bataklık. Dört mevsim yağışlı, evleri ağaç ve kamıştan yapılmış, nehir yollarını kullanırlar, halkı genellikle şişmandır, yüksek bir ses tonuna sahiptirler, insanlar temel besinlerini bölgenin zengin meyvelerinden karşılarlar.”
Büyük İskender – Pers mücadelesinden sonra Hellen egemenliğine giren Kolkhisler varlıklarını bu dönemde de sürdürür. Büyük İskender'in Pers kralı III. Darius'u kesin bir yenilgiye uğratması ile eline geçirdiği Anadolu Hâkimiyeti M.Ö. 323 senesine kadar sürmüştür.
Büyük İskender’in ölümünden sonra parçalanan Hellen İmparatorluğunda yeni krallıklar ortaya çıkmıştır. Bu krallıklardan biri de Pers asıllı Mithridat Ktstes tarafından Karadeniz’de kurulan Pontus Krallığı (MÖ 301-66) olmuştur. Ancak Rize gibi bir takım serbest şehirler, bu krallıklara bağlı olmadan varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Pontus meselesinde aydınlatılması gereken bir husus var: Pontus Krallığı bir Rum Krallığı değildir. Ne halkı ne de yöneticileri Rum’dur. Kommenoslar’ın kurduğu Pontus Rum İmparatorluğu’ndaki (1204-1461) Pontus ifadesi yanıltıcıdır. Pontus kelime anlamı olarak “mutluluk” demektir. Osmanlı döneminde de Karadeniz’e bazen Bahr-ı Bundus denmekteydi. Bugün Kapadokya, Kilikya, Bergama gibi isimler coğrafi bölgeleri ifade eder. Hâlbuki Pontus da tıpkı onlar gibi aynı dönemin krallıklarıydı. Dolayısıyla Pontus’un da coğrafi terim olarak kullanılma olasılığı büyüktür. Hem Rum ifadesi Romalı demektir. Ki Rum halkı ancak Roma’dan sonra kullanılması uygun olan bir milli terimdir.
Hellen İmparatorluğu zemininde parlayan ve Hellen mirasını sahiplenen Roma İmparatorluğu MÖ 66’da Pontus Krallığına son vererek bölgenin yeni egemen gücü olur. Bölgede Kolkhislerden sonra yeni özerk krallık olarak Lazika Krallığı bu dönemde kurulmuştur. Lazlar, M.Ö. 150-M.S. 600 yılları arasında Doğu Trabzon ile Abhazya arasında kalan sahil ve hinterlandının tek hâkimi olacak Lazika Krallığını kurarlar. Lazların, Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırını korumaları karşılığında yarı bağımsız krallıklarında özgür bir hayat sürmüşlerdir. MS V. yüzyıldan itibaren Lazika Krallığı Paganizmi terk edip Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebini benimsenişlerdir. Yaklaşık 1200 yıl boyunca Ortodoks olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Roma’nın parçalanmasından sonra egemen güç olan Bizans, Lazika Krallığı üzerindeki otoritesini arttırmak isteyince Lazika Kralı Gobazos, Sasani hükümdarından yardım alarak bölgedeki egemenliğini güçlendirmiştir. Bizans ile Persler arasındaki mücadelelerde oldukça yıpranan Lazlar, M.S. 7. yüzyılın sonlarında, Lazika'nın Arap işgaline uğramasıyla topraklarını terk ederek güneye inmek zorunda kalmışlardır.
1204’te Bizans, Latin egemenliğine girince Anadolu’ya kaçan Bizans İmparatoru I. Andrenikon’un torunu David Kommenos, Gürcü Kraliçesi Tamara ve Kıpçak Türklerinin desteği ile Pontus Rum İmparatorluğu kurulmuştur. Fakat bu dönemde Lazika Krallığı, Pontus egemenliğini tanımayıp sürekli bir mücadele halinde olmuşlardır. Hatta Fatih’in Pontus’u kuşatmasına da katkı sağlamışlardır.
Lazika Krallığı, Fatih döneminde değil, Yavuz döneminde Osmanlı egemenliğine girmiştir. (1519) . Yavuz, şehzadeliği döneminden itibaren tanıdığı Lazların itaat altında tutulmaktan ve baskıdan rahatsızlık duyan bir karaktere sahip olduklarını iyi bildiği için bölgeyi yarı bağımsız özerk bir bölge olarak yönetmeye karar vermiştir. Lazistan Sancağı olarak kurulan bu eyaletin merkezi Gönye idi. Sancak on bir derebeylik ile yönetilmekteydi.
Bölgenin fethinden sonra Rize ve Trabzon bölgesine Akkoyunlu Türkler ve yoğun çapta Çepniler yerleşmiştir. Bölgede Türkçe konuşulmasının sebebi de bu yoğun iskân faaliyetidir. Zamanımızda Rize bölgesindeki köylerde Çepni adlı ailelere rastlandığı gibi, Çepni bu yörede "yiğit" , "gözü pek", "cesur ve çetin", adam manasına geliyor. Bölge şivesinin oluşumunu da Akkoyunlu Türkleri sağlamıştır. Bu dönem iskânları ile başlayan İslamlaşma 18.yy’a kadar bölgenin tamamına yayılmıştır.
Lazlar Osmanlılar döneminde hiç ülke idaresiyle karşı karşıya gelmemişler, bilakis Osmanlının en kritik savaşlarında cansiperane savaşmışlardır. Hatta bazı savaşlardan ağır darbelere de maruz kalmışlardır. 1810 yılında tüm Lazistan Sancağı'nın nüfusu 600.000'den fazla iken 1900'lere gelindiğinde ancak 200,000’e kadar gerilemiştir. Bu azalmanın en önemli sebebi 1877-78 (93 Harbi)dir. 93 Harbinde gerek Kafkas Lazları gerek Osmanlı Lazları Osmanlı yanında yer aldıkları için Ruslar’ın ağır zulmüne uğramış ve çareyi İzmit Sancağı içinde bulunan Bursa, Yalova, Düzce, Adapazarı, Kastamonu, Zonguldak, İzmit illerine göç etmekte bulmuşlardır. Bu arada 1877-1878 ("93") Osmanlı-Rus savaşları sonucu Batum'un Rusların eline geçmesiyle, Lazistan Sancağı'nın merkezi Rize'ye taşınmış oldu.
I.Dünya Savaşı sırasında da yine Rus zulmüne maruz kalan Lazlar Samsun-Sinop bölgesine göç ettiler, fakat Rusya’nın savaştan çekilip, Brest-Litovsk Antlaşmasını imzalamasıyla işgal bölgelerini boşaltmış, hatta 40 yıl elinde tuttuğu Laz ili Batum’u da Osmanlıya bırakmıştı. Dikkat edilirse yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere Lazların savaş ve göç anlayışları Osmanlı ile kader birliği yaptıklarını açıkça göstermektedir.
Kurtuluş Savaşında da tüm fedakârlığı ile yurt müdafaasına katılan Karadeniz insanı aynı azim ve gayreti göstermiş, Müdafaa-i Hukuklar Cemiyetleri kurmuş, Erzurum Kongresini tertiplemişler, Kuva-i Milliye’ye silah temin ve bilfiil silâhaltında mücadeleye girişmişlerdir. Bugün dahi ülkenin birlik ve bütünlüğüne kasteden her türlü terör ve kirli emellere karşı sorumluluk almakta tereddüt etmemektedirler. Evladı askere göndermek Lazlar için en önemli gurur vesilelerinden sayılmaktadır.
Rize, 1867 Vilayet Nizamnamesine göre Trabzon Vilayetinin merkez sancağının 6 kazasından biri durumundadır. 1877 yılında merkez sancağa bağlı nahiye olmuştur. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşının ardından Lazistan sancağı kurulunca Rize hem kaza, hem de bu sancağın merkezi oldu. Birinci Cihan Savaşında 9 Mart 1916 tarihinde Rize, Rusların işgaline uğramış, 2 Mart 1918 de bağımsızlığına kavuşmuştur. Cumhuriyet dönemine kadar sancak merkezi olan Rize, 20 Nisan 1924 tarihinde Vilayet olmuştur. 2 Ocak 1936 tarihinde yürürlüğe giren 2885 sayılı Kanunla Erzurum'dan Yusufeli ilçesi, Rize'de Pazar ilçesinden sonraki arazi parseli, ilçe ve bucaklar alınmak sureti ile bugünkü Artvin ili Çoruh adı ile vilayet haline getirilmiş ve Rize ili de tek ilçesi olan Pazar ile kalmıştır. Bugün ise Pazar ilçesi dâhil toplam 12 ilçesi bulunmaktadır.
Cumhuriyetle birlikte yer adları Türkçeleştirilmiştir. Fakat bu değişim nispeten yakın bir dönemde gerçekleştirildiği için, eski yer adları hala halk arasında kullanılmaktadır.