Bu yazımı siyaset üstü bir bakış ve gözlemci bir yazar olarak kaleme almak istedim. Aslında iki konu vardı aklımda: Biri, siyaset üslubu ve dil; diğeri, isyan ahlakı. Ama her iki konuyu ele almak tek yazıda zamanınızı alacağından isyan ahlakını sonraki yazıma bıraktım.
Son günlerde yaşanan olaylardan çıkartılacak dersler var. Bunlardan belki de en önemlisi siyaset üslubu ve dilidir. Kabul ederiz ya da etmeyiz Türkiye birçok konuda kabuk değiştirdi. Halkımızın bir kısmı, iktidarı ülkede ve dünyada güçlü Türkiye mimarı olarak görürken bir kısmı da daha çok üslup ve ötekileştirme isnadıyla iktidarı ve özellikle Sayın Başbakanı sevimsiz bulmaktadır. Ve bu algı sebebiyle ağaçlar bahane edilerek sosyal nitelikli olaylar patlak vermiştir.
Bugünkü manzaraya bakıldığında insanların eylem sebebi olarak fakirlik, ev, iş gibi fizyolojik yaşam gerekliliklerinden ziyade gelişmişliğe ve projelere karşı bir dur deyiş dikkat çekmektedir. Edindiğim izlenime göre çoğu eylemcinin bana dönütlerindeki hedef isim Sayın Başbakandır ve ona karşı tepkinin temelinde de üslup ve dil söz konusudur.
Demek ki bugünkü toplumumuzda özellikle genç kitleler, ben yaptım oldu zihniyetini benimser nitelikte değil. Bir kabuk değişimi söz konusu. Kendi öğrenciliğimde öğretmenlerimizden çekinir, hatta korkardık. Eti senin kemiği benim algısıyla yazdırılırdık okullara. Öğretmenlik yaptığım dönemlerde ise minicik çocuğa birazcık sitem edildiğinde kendini savunma direnci gösterdiğine pek çok kere tanık olmuşumdur. Kabuk değişimi söz konusu.
Çocukluk dönemlerimde hatırlarım; seçim dönemlerinde parti liderleri açık oturum programlarına konuk olur. Kim ötekine laf giydirirse kahvelerde toplanan partililer gol atılmış gibi coşkuyla alkış tutarlardı. Ben ilgi duyduğum partinin dışındakileri vatan haini fırsatçılar olarak görürdüm, algı bilinçaltıma böyle yerleşmişti.
Aradan yıllar geçti. AKP iktidara geldiği ilk hafta, arşivleri tarayın göreceksiniz, Sayın Başbakanın ilk söylemlerinden biri siyaset üslubu ve dilidir. O dönemlerde Sayın Baykal da Anadolu solu çizgisiyle ılımlı bir yaklaşım içindeydi. Sayın Bahçeli zaten koalisyon sürecinde sakin ve beyefendi kişiliği ile dikkat çekmekteydi. İşin gerçeği o günden bu güne siyaset üslup ve dilinin değişmesi bende hep özlem olarak kalmıştır. 2005’te olmalı, Sayın Cumhurbaşkanımız ki o vakitler dışişleri bakanıydı. Bir röportajda şöyle bir şey söylemişti: “Tayyip Bey’i bilen kimi gazeteciler öyle tahrik edici içerikte sorular soruyorlar ki onu frenlemek için çok defa masa altından ayağına basmışımdır.” Şimdilerde kimse ayağına basmaya cesaret edemiyor mu ne, hassas konularda üslup hatası yapıyor.
Açık söyleyeyim bu kusur sadece Sayın Başbakana mahsus bir kusur değil, aynı üslup ve dil diğer siyasi liderlerde de var. Eski Türkiye’nin alışkanlıklarından kurtulamıyorlar. Miting meydanlarındaki konuşmalar çocuklar gibi birbirlerine laf yetiştirme yarışından ibaret. Bu ayıp mecliste milletvekillerine, sokakta insanlarımıza da sirayet etmiş. Kimse kimseye saygı duymaz olmuş.
Yine açık söyleyeyim her bir parti taraftarı bir diğer parti liderine bakışı oldukça sevimsizdir. Yarın başka bir lider başbakan olursa onunla ilgili algı da bugünkü başbakanımızdan farklı olmayacak. Sebep; üslup ve dil.
Son günlerde yaşadığımız olaylarda dahi liderler birbirlerine itham ve dil uzatma ile sorumlu arayışındalar. Belli ki halk ne kendisine ne de liderlerin birbirlerine bu ithamlarından memnun değil. Hele böyle zamanlarda birlikte ve ortak ağızla efendiler ne oluyor, böyle eylem mi olur demeleri gerekirken halen; “suçlu o, sen özür dile, benim kabahatim yok” gibi ithamlar ve savunmalar… Bu dil kabuk değiştirmiş bir ülkenin dili değil.
Bu ülkede otuz küsür yıldır devam eden terörde bile bir noktaya gelinebilmişken siyasetin böylesine bölünmüşlüğe -ki sebebi üslup ve dildir- mahkûm kalması olacak şey değildir.
Bence yaşadığımız süreç şunu gösteriyor ki ülkenin ve milletin birlik ve bütünlüğü adına en hayırlı hizmet üslup ve dildir. Ki hatipliği ile takdir kazanan Sayın Başbakanın bunu başarması sanıldığı kadar zor olmasa gerektir.
Sadece Sayın Başbakan değil, muhalefet liderleri de halka özür borçludur…