Gerilla terörü düzenli ordulara galip gelemese de vızıltısı ile sinir bozuyor. Otuz yıldır aralıksız devam eden PKK terörü, Arap Baharının sınırlarımızda kol gezmesi ile kendine Kürt ekseninde yeni dinamikler oluşturma hevesinde.
Ülkemizin genç ömründe kimi dönem, kimi hükümetler, kimi güç odaklarının ekseninde otoriter bir tutum takınarak milletimize “ah” dedirtmiştir. Bu ah’lar bazen sağdan, bazen soldan, bazen başörtülü kız evlatlarımızdan, bazen aydınlarımızdan, bazen inançlı subaylarımızdan, bazen Alevi halkımızdan, bezen de Kürt vatandaşımızdan duyulmuştur. Elbette ki ortada bir haksızlık var ise buna dur demek hepimizin vicdani görevi. Fakat mağdur olan hiçbir grup eline silah alıp hak savunmadı, savunmamalıydı da. Çünkü o silah aynı ailenin insanları arasında patlayacak, nihayetinde kardeşler arasında akan kan beraberinde düşmanlık ve güvensizlik getirecektir. Bugün birçok Kürt vatandaşımız, ülkemizin önemli makamlarında, önemli şirketlerin başında, fikirde, sanatta, kültürde, bilimde ve iş’te ülkemize hizmet etmektedir. Doğuda-batıda sayısız akrabalık ilişkileri kurulmuştur. Öyle ki bu topraklarda Kürtsüz bir Türkiye olamaz.
Belli ki otuz yıllık terör faaliyeti bölgede belli çıkar merkezleri ve şirketleri meydana getirmiş, bu yapılanmadan istifade edenler kaos ortamlarını çıkarlarının devamı için bir fırsat olarak düşünmektedirler. Bu düşünce sorunun çözümündeki en önemli engeldir, bana göre. Önüne konan basit lokmalar ve intikam hırsı ile doldurulan zavallı gençler-çocuklar, gözü dönmüş canilere pirim kazandırmak ve onların çıkarlarını sürdürmek adına dağlara sürüklenmekteler.
Ve gelelim yazımızın asıl maksadına… Bugüne dek teröre yönelik birçok taktikler denendi, birçok hükümetler tarafından, fakat gelinen nokta gösteriyor ki bu sorun silah ve hukuk ile çözülmez.
Devlet; bölgenin akil adamlarını çeşitli platformlar aracılığı ile toplayacak, PKK ile değil halk ile tam bir barış sağlayacak. Demokratik yaklaşımı olan her kanaat önderine değer verecek, muhatap olmak isteyenler ile demokratik zeminlerde bir araya gelecek. İşin yokuşa sürülmesine imkân vermeden derdi olan derdini anlatacak, ülkemizin selameti doğrultusunda çözüm yolu ne ise ona gidilecek. Neticede akil adamlar ile devlet küskün, kırgın değil; barışık ve işbirliği halinde olacak.
Bu işbirliği bugün çok daha elzemdir. Ortadoğu’daki gelişmelerden en az zarar ve en yüksek fayda isteniyorsa bu işbirliği sayesinde olabilir. Kendi Kürt akil adamlarımız ile tam bir mutabakat sağladığımız takdirde onların teşebbüsü ile gerek Kuzey Irak, gerekse Suriye Kürtleri üzerinde Türkiye’ye bağlı federasyonlar kurulabilir. Güçlü bir Türkiye hem Suriye, hem Irak hem de Türkiye Kürtleri için önemli bir kazanım olur. Aleyhimize gibi görünen gelişmeler bir anda yeni bir sinerji doğurur ve bu sinerji sebebiyle PKK bölgedeki varlık sebebini kaybeder. Bölge halkı kaos içerisindeki bir Ortadoğu macerasından ise istikrarlı bir Türkiye ile yol almak isteyecektir.
Ortadoğu’da yaşanan savaş ve gerginliğin yansımalarını şiddetle hisseden Türkiye karanlık geceden güneş çıkartabilecek en muhtemel adaydır. Arap Baharının Suriye versiyonu Kürt sorununun çözümü için pekâlâ bir sebep olabilir.
Görelim Mevla’m neyler…
Ahmet ÇİÇEK