Türkiye öyle bir ülke ki bir gündem ile karşılaştığınız anda tercih edeceğiniz tavrın yanlış olma ihtimali yüksek. Çünkü tecrübelerle sabittir ki biz genellikle bize gösterilen ve görmemiz gerekenlerle fikir ve eylem sahibi oluruz. Bu yüzden hemen parlamadan, susup beklemek ve tarafları tarttıktan sonra duruş sergilemek daha doğru bir tercih.
Ben aslında ilk anda da eylemin masum olduğunu fakat sonradan kirli odakların devreye girdiğini düşünmüş ve ifade etmiştim. Fakat araştırmalarım ve gözlemlerim gösterdi ki bu iş başlarken de başladıktan sonra da sanıldığı kadar masum değilmiş. Masum olanlar, masum ve haklı sebeplerle harekete katılanlar elbette var. Ama şu an bir anket yapılsa belli ki eylemde olanların iki hafta öncesine kadar bir eylem fikri akıllarında yoktu. Ekseriyet hazırlanan sofraya buyur edilmişlerdir.
Halkın realitesinden bakılınca masum direniş doğa sevgisi ile harekete geçmiş, bir süre sonra özellikle apolitik diye tanımlanan gençler Sayın Başbakan’ın üslubunu dayatmacı olarak algıladığını savunmuş ve böylece eylem içeriği dallanıp budaklanmaya başlamıştır. Hâlbuki eylemcilerin çoğu aslında neye karşı eylem yaptıklarında tam bir kanaat sahibi değil. Her kafadan bir ses var. Eylem için eylem tavrı gibi bir görüntüsü hakim. Hele son günlerde Gezi Parkı, gençlere survivor’ı anımsatır bir heyecan oldu.
Genç Müminler adlı grup, aşırı sol ve CHP görüntüsü dikkat çekse de eylemcilerin siyaseti temsil etmeyen bir anlayışta olduğu söyleniyor. Doğrudan temasım olmadığı için bir şey diyemem. Her ne olursa olsun, şiddete bulaşmayan her türlü eylem demokratiktir, masumdur.
Fakat;
Meğer bu Taksim olayı, ağaçlardan ziyade 5 Kasım 2012’den başlayan bir hesaplaşmanın öyküsüymüş. İlk kazma o gün vurulmuş. Meğer bu konuda toplumsal direniş oluşturabilmek ve medyayı olaya çekebilmek için aylar öncesinden beri bir çalışma varmış. 9 Kasım 2012 tarihli belgede: “Kendini Genç Müminler olarak adlandıran bir grup, internette yaygınlaşan bildirilerinde, lafı dolandırmadan bu noktaya getirmiş. Kökten ontolojik bir perspektifle yazılmış bu metinde başbakan, belediye başkanı ve kışla mimarının Taksimde kesmeyi yeltendiği ağaçlar nedeni ile "sonlarının geleceği" ilan ediliyor:
" Milletimizin sayarak ve severek iktidara getirdiği bu iki yöneticimiz, milletimize ve tüm siyasi ikballerini borçlu oldukları Istanbul’a ve Istanbul’lulara bir ihanet içindeler.
... yüzlerce yaşlı ağacı kesecekler. Bu ağaçlar, bu yöneticiler Dünyamıza gelmeden dikildi, büyüdü. Bu yüzlerce ağacın Allahü Teala ile muhabbetleri, bu ağaçların kökleri, bu iki yöneticimizden çok daha eskiye dayanıyor.
... tepkileri kaale almadan, kesecekleri yüzlerce ağacın hükmü ve cezası, Allahü Teala’nın tokadı olarak bu iki yöneticimize geri dönecek." (http://resmigorus.blogspot.com)
Aynı grup Gezi Olaylarını başında Başbakan’a mektup yazmışlar ve o mektupta: “Biz Gezi Parkı’nın ağaçlarıyız, muhalefetiniz bundan böyle biziz Sayın Başbakan… Sizi heybetimizin yeşil gölgesinde bize dokunmanız için bekliyoruz Sayın Başbakanımız… Başbakanımızı sevgi ve korkuya davet ediyoruz…” gibi masumiyetten uzak bir tahrik ve tehdit söz konusu. Mimarlar odasının tavrı da baştan beri aynı. Daha çok medyanın kendilerine destek vermeyişlerinden şikayetçiler.
Hükümet o dönemlerden beri toplumsal infialle tehdit ediliyormuş. Provoke ihtimali öteden beri sezildiğinden Taksim projesinin detayları sır gibi saklanmış. Şu an bile eylemcilere sorsanız projenin detaylarını net çizgileri ile bilen yok. Varsayımlarla konuşuluyorlar.
Neden karşı çıkılmış peki bu projeye. En önemli sebep; Türkiye içinde İstanbul, İstanbul içinde Taksim ayrıca sembolik öneme sahip. Bu güne dek hiçbir iktidar Taksim’e kendi mührünü vuramamış. Daha evvel bu yöndeki her girişim akamete uğratılmış. Hatırlarsanız 28 Şubat sürecinin parametrelerinden biri de Taksim’e cami projesiydi. Fakat şimdiki iktidar, bu handikabı aşıp İstanbul’a yakışır ve oldukça maliyetli bir proje ile harekete geçirmiştir. Derken akamet projesi de şimdi gündemimizde.
Hükümetin kararlı tutumuna karşın tıpkı Genç Mümimler adıyla kendilerini tanıtan grubun iddia ettikleri gibi ağaçları koruma girişimi başladı. Tam da istedikleri gibi polis eliyle Başbakan yeşilin gölgesine dokundu.
Masum başlamayan ama masumların katılımıyla ve sosyal medyanın çığırtkanlığı ile sokak muhalefeti şiddetle beslenerek canlandırıldı. Bu şiddet direnişi çığırından çıktı ve derken Tahrir hesapları yapılmaya başlandı.
Puslu hava olaya hakim olunca kendilerini toplum mühendisi addedenlerin manevraları devreye girdi ve mesele başka boyut kazandı. Süreç şiddete bulaştıkça Sayın Başbakan üzerindeki baskılar arttı. Hatta şiddet arttığı ve hükümetin sıkıştırıldığını düşünen kimi güç odakları da açık açık tavır almaya, çapulcu olmaya başladılar. Sağduyulu gibi görünen basın Sayın Arınç’ın basın demecinden sonra bariz bir tutum değişikliğine girdi. Çünkü hükümetin köşeye sıkıştığı algısı güçlenmişti.
Öteden beri biliriz. Bu ülkede iktidarlar muktedir olamıyordu. Belli iç ve dış güç odakları kendi inisiyatifinde hareket eden iktidarlar görmeye alışkındır. Bu çizgiye çekemedikleri Sayın Başbakan’ı bu yaşanan olaylar ile hizaya getirebileceklerine inanmışlardı. Eğer Sayın Başbakan haddini bilmezse sokaklar elimizde kozunu oynayacaklardı. Tekrar ifade etmekte fayda var. Bu ifadelerimin hedefi asla masum eylemciler değil, eylemcilerin duruşunu kendi hesaplarına akredite eden güç odaklarıdır. Keşke eylemciler siyasi partilere koyduğu mesafenin aynısını hem şiddete hem de bu güç odaklarına da koyabilse. O vakit masumiyet adlarına daha çok yakışırdı.
Süreç tüm yönüyle masum değil, fakat her şeye rağmen Sayın Başbakan bütün bu süreçler nihayetinde bazı somut adımlar atmalı. Bunu yaparken de tarafları iyice birbirinden ayrıştırarak yapmalı. Rant gruplarına avucunuzu yalayın derken, şiddete tevessül edenleri hukuka havale ederek masum eylemcilerin arzuladığı gibi daha duyarlı ve kuşatıcı olacağını üslubunu yumuşatarak ifade etmeli. 3. Köprünün adı Atatürk Boğaz Köprüsü ya da Mehmet Akif Ersoy Boğaz Köprüsü gibi ortak uzlaşı isimlerinden seçilse isabetli olur kanaatindeyim.
Filleri daha çok oynatmanın lüzumu yok, çimenler yeterince ezilmiş durumda…