Son dönemlerde Gülen Cemaati hakkında yazılı ve görsel basından hararetli tartışmaları, görüşleri takip etmekteyim. Tecrübem ve gözlemlerim ölçüsünde âcizane ben de konuya dair fikir ve önerilerimi arz etmekteyim. Tabi Hizmet Hareketine gönül veren insanlarımız tarafından haklı haksız pek çok eleştiriler de aldım, sanırım almaya devam edeceğim. Çok şükür küfür dilinden çok uzakta bir camia ile muhatap olduğum için maruz kaldığım eleştirileri olgunlukla karşılıyorum. Gerçi cemaatle ilgili menfi neticeyi uman bir taarruz hevesinde olmadım, değilim de ama itaatin kıskacında özeleştiriye fırsatı olmayan cemaat kardeşlerimizin aynaya sanırım pek tahammülü yok.
Kimi dostlar bu gündemin muhafazakâr tarafları birbirine düşürme maksatlı olduğu kanaatinde. Keza böyle bile olsa Hizmet Hareketinin kendi özeleştirisini yapması gerektiğine inandığım için ben aynı kanaatte değilim. Hizmetin bu güne dek; biz bu konuda hata yaptık ya da kusur işledik dediğine hiç tanık olmadım. Hizmet için özeleştiri bir ihtiyaç.
Meseleyi doğru tespit etmek için gelişimsel altyapıdan hareket etmeyi hep münasip gördüğüm için Hizmet Hareketinin prizmasına tekrardan baktırmak isterim.
Hizmet Hareketi şimdiye dek bilindik cemaat türlerinden çok farklı. Özünde manevi kimliği ile cemaat olarak tarif edilse de bana kalırsa siyasi ve ekonomik bağlamlarda dünyevi hedefleri olan bir teşkilattır.
Daha evvel de ifade etmiştim. İlk oluşum aşamasında Gülen Hocaefendi'nin minberlerden yükselen hitaplarının çerçevesini büyük ölçüde Hz. Peygamber (S.A.V) ve sahabelerinin manevi tecrübeleri oluşturmaktaydı. Omurgalaşmaya başlayan cemaatin referans kaynakları ise Nur Cemaatinin Risale-i Nur Külliyatı ve sonrasında ilave edilen Hocaefendinin kendi eserleri oldu. Yani kuruluş aşamalarında Hizmet, temel karakteri ile tam tamına bir manevi cemaatti. Ancak Gülen Hocaefendi'nin ufku çok daha fazlasını hedefliyordu. Bir çekirdek olduğu dönemlerde dahi: "Çekin önümden Türkiye haritasını, bana Dünya haritasını getirin" derken çok daha muazzam bir yolculuğu işaret etmekteydi.
Eğitim, cemaatin evrenselleşmesinde çok masum ama çok da kudretli bir basamak olarak tercih edildi. Ne de olsa ülkemizin eğitim kalitesi hatta dünyanın birçok ülkesinin eğitim kalitesi vasatın altındaydı. Çok yetenekli ve zeki olarak tespit ve tercih edilen gönül fedaisi öğretmenler dava bilinci ile Hizmet okullarını kısa sürede kalitenin adresi yapmayı başardı.
Bu okullar yurt dışında da neşvünema bulmaya başladı ve benzer ilgiyi oralarda da yakaladı. Hatta çoğu hizmet okulları kurulduğu ülkenin ya da bölgenin en zeki öğrencilerinin yerleştiği adres oldu.
Güzel insanlar yetişmeye başladı. Gerçekten de Hizmette yetişen kişiler modern çağda pek az rastlanacak iyi ve alçakgönüllü karakterde oluyorlardı. Hatta birçok aile sırf çocuğum bu insanlar gibi olsun hevesi ile bir şekilde çocuklarını cemaate vermeye çalışır oldular. Cemaatin toplumsal algısı pozitif yönde güçleniyordu.
2004'e kadar sağ bloku temsil eden birçok siyasi ve sosyal gruplar vesayetin kurbanı oldu ki Hizmet Hareketi de bu süreçlerden fazlasıyla nasibini aldı. Fakat Hizmet Hareketi gizli bir karşı taarruzla vesayetçi düzenin şifrelerini bir bir defterine kaydederek Ak Parti iktidarı ile birlikte bir irade ortaya koyarak vesayetçi mekanizmayı Ergenekon Terör Örgütü adıyla deşifre edip büyük ölçüde çökertti.
Bu olay sonrasında Hizmet Hareketinin klasik cemaat karakterinden epeyce farklılaştığı gözle görünür hale geldi. Bu, cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biriydi ki belki de bundan cesaretle cemaat devlet işlerinde kendi rolünü aramaya başladı. Cemaat yaklaşık kırk yaşındaydı ve yetişen mensupları devletin neredeyse her kademesinde mevcuttu. Sadece askeri ve siyasi bürokraside değil, ekonomik federasyonlarda da kentten evrensele uzanan muazzam bir altyapıya da sahipti. Bütün bunlarla birlikte toplumsal algı cemaat lehindeydi. Güç, kendini iktidar kudretinde görmek istiyordu sanki.
Cemaatin iktidar erkinde güçlenmesi onu danışmanlıktan ziyade irade ortaya koymaya çalışan bir mecraya doğru ilerlemesi mevcut iktidarı rahatsız etmiş anlaşılan. Bu rahatsızlık ilk anlarda bizlere aksettirilmese de hizmet basınının: "Kamuoyu bundan rahatsız… Kamuoyu bunu istiyor…" gibi kamuoyu vurgusu ile iktidara mesaj vermeye başladığından beri bir sorunun varlığı belliydi.
"Kırk yıllık bir hareket bunca güce ulaşmış, neden siyaseten gücünü kullanmasın" diye de bir fikir oldukça makul kabul edilebilir. Tabi bu bir tercih işidir ancak bu yol cemaatin toplumsal algısını önemli ölçüde değiştireceği hesaba katılmalı. Siz manevi mecranızda hizmet ederken siyasi irade ile çatışırsanız vatandaş sizin mağduriyetinizi fark eder ve yanınızda durur. Fakat manevi bir kimlik taşıdığınız halde siyasi bir zeminde siyasi irade tarafından bir baskı ile muhatap olduğunuzda haklı olsanız bile kamuoyu vicdanında haksız addedilmekle kalmaz, bu güne dek koruduğunuz müspet algıyı menfi yöne kaydırmış olursunuz. Ki hâlihazırda bunu çevrenizden de hemen hissedebilirsiniz.
Bu süreçte cemaat bir kırılma yaşayacaktır. Umarım çekirdek iken ortaya koyduğu ufka devleştiği şu günlerde yeniden kavuşur.
Öyle ya da böyle bu cemaat şimdiye dek birçok insanın iç dünyasını güzelleştirmiştir. Karar vericiler hata yapsa da ben bu güzel insanların hürmetine cemaatin zarar görmesini istemem.