Geleceğimizin Tarihini Kendimiz Yazmalıyız

Ahmet ÇİÇEK

 Savaş ve barışı iç içe yaşayan Türkiye, önüne gelen ya da konan gündemleri yaşamaktan kurtulamadığı müddetçe Yeni Türkiye’nin inşası çok meşakkatli olacak… Barışa aldanıp rehavete kapılmamalı, savaşa aldanıp haktan hukuktan ayrılmamalı. Daha önemlisi zaman ötesi stratejileri ile piyon ve azmettiricilere fırsat vermemelidir.

Erdoğan, Yeni Türkiye perspektifiyle 2023 gibi, 2053 gibi, 2071 gibi ileri adım hedefleri koydu önümüze. Bu çok güzel ancak bu hedefler sadece ekonomik ve kalkınma bazlı kalırsa, ki öyle gibi görünüyor, bizi bu yolda rahat bırakmazlar, ki öyle gibi görünüyor.
Hep söylerim, bir kez daha ifade etmekte mahsur yok sanırım: Türkiye dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir ülke değildir. Bu yüzden her hal ve şartta teyakkuz halinde olmalıyız. Teyakkuz halinde olmak bizlere isabet etmesi muhtemel taarruzlara karşı siper almak demek değildir. Kendi stratejilerimizle düşmanları ve hainleri şaşırtmak, yanlış hamleler yaptırmak, işi şansa bırakmayacak adımlar atmaktır aynı zamanda… Velhasıl tedbir ile savunmada kalmak, stratejilerimiz ile taarruz halinde bulunmak mecburiyetindeyiz.
Türkiye kendi gelecek tarihini kendi yazmalı… Aksi takdirde kalemi işgal edip bize kader tayin etmeye yeltenenler olacaktır, oluyor da.
Bugüne dek devletimizin meselelere ve krizlere yönelik hazırlıksız yakalandığına pek çok kere şahit olduk. Her defasında kaderin üstündeki kadere güvenmek mecburiyetinde kalıyoruz ya, böylesi ihmaller tekerrür eder de Allah bu millete ve devlete yardım etmekten vazgeçerse halimiz nice olur…
Hayır, artık tedbirsiz tevekkül lüksümüz kalmamıştır… Sadece tedbir değil, hiçbir olay ya da hamle bizi şaşırtmayacak şekilde devlet aklı ve stratejisi her an devrede olmak zorunda. İstikbalimize kasteden her türlü gelişme ya da bilgi herkeslerden evvel devletin malumu olmalı. Gerekli tedbir ve stratejileriyle karşı hamleye hazır olmalıdır. Her kim darbe ya da kaos niyetinde ise daha başlarını kaldıramadan ezilmeli… Her kim terör hevesinde ve teşebbüsündeyse devlet tetiğe dokunduğu anda tüm unsurlarıyla çökertilmelidir. 
Evet kendi gelecek tarihimizi kendimiz yazmalıyız. Evvela mevcudumuzu bilmek ve tanımakla işe koyulmalıyız. Biz kimiz, neyiz, nerden geldik, nereye gidiyoruz? Topraklarımızın dünü, bugünü, yarını kime göre ne ifade ediyor? Kendi şartlarımız, kaynaklarımız, olanaklarımız, enerjimiz, eksikliklerimiz, zaaflarımız, kırmızıçizgilerimiz, ekibimiz nedir, nelerdir, kimdir, ne kadardır, nasıldır? Bütün bunların tespiti, tahlili, analizi yapıldıktan sonra stratejilerimizi belirlemeliyiz.
İkinci husus; bölgesel perspektif. Başta Türkiye’nin sınır komşuları olmak üzere, Türkiye ile ilişkili, ilintili tüm ülkelere yönelik stratejik bir altyapı hazırlanmalı. Bu ülkelerde Türkiye’ye dair müspet ya da menfi ne tür adımlar atılıyor, yazılar yazılıyor, araştırmalar yapılıyor? Kim ya da kimler Türkiye ile ilgili hesaplar içinde, etki alanları neler? 
Özellikle komşularımıza yönelik daha detaylı bir altyapıya sahip olmamız gerekli. Bu ülkelerde kim kimdir, kim hangi hesap içerisindedir, kim kimlerin hesabına çalışmaktadır, tehlike boyutu nedir, çıkar odakları ve kaynakları nelerdir? Etki alanı neresidir? Bütün bunlar etkin ve güncel bir şekilde elimizde olmalı.
Tabi bütün bunlar Türkiye’nin güvenlikle ilgili tedbir pergelin çakılı çivisidir. Güvenlik teminat altında olduktan sonra her türlü etkileşim ve işbirliği yolları açık olmalıdır.
Üçüncü husus; Beşler barikatı… Dünyada temel politikaları belirlemeyi meşru hak bilen Beşlere ve işbirlikçilerine karşı Türkiye kendi güvenliğini sağlama ve menfaatlerini koruma mecburiyetindedir. Küresel güçlerle kurulan ilişkilerde eşitlilik ilkesine mugayir her türlü hal ve politikalara karşı ilkesel bir duruş sergilenmeli.
Beşler, kendi doğrularını, haklarını, menfaatlerini, politikalarını kabul eden, takdir eden ve uygulayan ülkelere müttefik diyorlar. Misal; kendi ülkelerinde terörist ilan edilen bir kişinin Türkiye’de ağırlanmasına razı gelebilecek bir ABD hayal edebiliyor musunuz? Eğer edemiyorsanız ABD bizim müttefikimiz değildir.
Bizler için müttefiklik kısmi zamanlı, belli bir konuyu muhteva etmeli. Hiçbir ülke ya da uluslararası kuruluş ile her koşulda ve her konuda müttefik olmamız güvenliğimiz ve menfaatlerimiz için tehdittir. Bu çizgiyi bizlerle ilişki kurmak isteyen herkesler tarafından açık ve net bir şekilde bilmelidir.
Bileceğiz, kimin kim olduğunu, ne hesaplar içinde olduğunu… Onlar da bilecek bildiğimizi… Ve sadece bilmekle yetinmeyeceğimizi… Fakat aynı dünyada aynı zamanda yaşıyor olmanın mecburiyeti sebebiyle her hal ve şartta iletişim ve etkileşim kanallarımız açık da olacak… 
Ve yazının sonuna gelirken bir kez daha 15 Temmuz’un bizlere mesajını hatırlayalım:
Millet ve devlet olarak;
Her ne suretle olursa olsun vatan, millet ve bayrak söz konusu olduğunda her türlü ayrışmalarımızı ayaklarımızın altına alıp tam bir milli ittifakla kucaklaşacağız… Düşmanlara ve hainlere karşı her daim teyakkuz halinde olacağız… Dik duracak, dik yürüyeceğiz… Daha çok çalışacak, daha çok araştıracak, daha çok üretecek, daha çok kenetlenecek, daha parlak nesiller yetiştirecek, sadece kendine yetebilen değil dünyaya umut veren güçlü bir Türkiye’yi birlikte bizler inşa edeceğiz… Kendi geleceğimizin tarihini kendimiz yazacağız…
Allah’ın Nusret eli üzerimizden eksik olmasın…