Ey kul, köle!..

Ahmed ÇITLAKOĞLU

 Ey kula kulluğu, kula köleliği ret eden, Allah’a kul olan kul!..

Kul, kula kulluk yapmaz!..
Kul, kuldan kulluk beklemez!..
 
***
Allah Teâlâ, insanları ancak Kendine kulluk etsinler diye yaratmıştır.
Yaratıcısının yüce güç ve kuvveti karşısında kendi acziyetini idrak eden Müslüman da ancak Allah Teâlâ’ya kulluk yapar.
 
İnsanın Allah’ın emir ve yasaklarına riayet ölçüsü, kulluk derecesini gösterir. 
İnsan kulluk ile kemâl bulur ve Hakk’a yaklaşır… Kulluk unutulduğunda da Hakk’tan uzaklaşır.
 
Kul, Rabbinin huzurunda kıyam eder, ayakta durur, O’nun önünde rükû eder, eğilir ve O’na secde eder.
 
***
Kul, kula kulluk yapmaz!..
Ehliyet ve liyakat sahibi, öz güveni yüksek olan şahsiyet sahibi onurlu kişiler; gücü, sıfatı ve mevkii ne olursa olsun, başkalarına köleliği ve kulluğu hazmedemezler.
 
Başkalarını kendilerinden güçlü ve üstün gören, kendi ehliyet ve liyakatini yeterli görmeyen, karar almada ve uygulamada inisiyatif kullanamayan, öz güveni ve cesareti olmayan şahsiyetler de; makam ve mevkilerini korumak, geçici menfaatlerden mahrum kalmamak için kölelik ve kulluktan rahatsızlık duymazlar.
 
Birinden bir yardım gören, siyasî, meslekî, ticarî ve bürokratik sahalarda birilerinin tavassutu veya desteğiyle bir menfaat elde eden, özellikle idarî vazifeler deruhte eden kişiler, vesile olanlara teşekkür etmeli, saygıda kusur etmemeli, lakin minnet duygusu altında eziklik göstermemeli.
 
 
 
***
Kul, kuldan kulluk beklemez!..
Kul, kula kulluk yapmamalı, lakin kul da kuldan kulluk beklememeli.
Birilerine bir yardımda bulunan, siyasî, meslekî, ticarî ve bürokratik sahalarda birilerinin iş ve meslek edinmesine, makam ve mevki sahibi olmasına vesile olanlar; yaptıklarını başa kakmamalı, yardımı dokunduğu kişilerden minnet beklememeli.
 
***
Yöneticilerde ehliyet ve liyakat!..
Sözlüklerde “ehliyet ve liyakat” kavramları “yeterlilik, ustalık, uygunluk, yaraşırlık” olarak birbirine yakın anlamlarda kullanılır…
 
Liyakat, dar anlamda herhangi bir organizasyonda işe uygun ehil kişinin seçilmesi anlamına gelmektedir. 
 
Hz. Mevlânâ’ya göre toplumda adaletin, barışın, güven ve  huzurun sağlanması, devlet çarkının uygun şekilde işlemesi ve halkın beklentilerine cevap verebilmesi ancak kamu görevlerine ehliyet ve liyakat sahibi insanların getirilmesiyle mümkün olabilecektir. 
 
Hz. Mevlânâ, kamu yönetiminde liyakat ve ehliyetin önemini şu sözlerle vurgular:
“Her söz bir halin alametidir… Hâl, el; söz, alet gibidir… Bir kunduracının elinde kuyumcunun aleti, kuma ekilmiş dane gibidir… Kunduracının önünde çiftçinin aleti, köpeğin önünde saman, eşeğin önünde kemik, bir şey ifade etmez.”
 
Hz. Mevlânâ sadece kamu yönetiminde değil bireylerin kendi aralarındaki ilişkilerde bile ehil insanlarla birlikte olmayı, ehil olmayanlardan uzak durmayı tavsiye eder: 
“Nâdân kişinin testisine taş at, fakat zeki ve bilgilinin eteğine yapış. 
Ehil olmayanlarla, bir an bile eğleşme, çünkü aynayı suda bırakırsan elbet paslanır.”
 
***
“Yüksek mevkie çıkmış bir kişi, halkın sırtına yük olmuş bir cenazedir…”
Hz. Mevlânâ diyor ki: “Aslında yüksek mevkie çıkan, maddi yönden mertebesi yücelen bir kişi, halkın omzuna yüklenmiş cenazeye benzer. Daha doğrusu, yüksek mevkie çıkmış, itibar kazanmış bir kişi, aslında yüksek mevkide değildir. Belki de o halkın sırtına yük olmuş bir cenazedir.
 
Bu sebeptendir ki, o tabut, halka yüktür. Bu kendilerini halkın üstünde görenler ve kendilerini büyük sayan kişiler, halkın sırtına yük yüklerler. Kendileri de halka yük olurlar.”
 
Hz. Mevlânâ’nın sözlerinden anlaşılan o ki; Yöneticiler kendilerini, halkın üstünde bir güç ve kendisine mutlak saygı gösterilecek, itaat ve hizmet edilecek ayrıcalıklı insanlar olarak değil, adeta kendilerini insanların üzerinde yük olan tabut gibi görerek davranmaları gerekir!
 
***
Köleden öğrenilen, bir kölenin verdiği ibretlik kulluk dersi: 
İbrahim Edhem Hazretleri azat etmek için bir köle almıştı. Köleye sordu:
 -Adın nedir?  
-Ne diye çağırırsanız odur, efendim…
 
**
- Ne yemek istersin?
 - Ne verirseniz onu yerim, efendim…
 
**
- Ne iş yaparsın? 
- Ne emrederseniz onu yaparım, efendim…
 
**
- Ne arzu edersin? 
- Kölenin arzusu olur mu? Efendinin dileği, kölenin arzusudur…
 
Bu cevaplar karşısında İbrahim Edhem Hazretleri hüngür hüngür ağlar ve kendisine şöyle der:
“Be hey miskin, kulluğu bu köleden öğren. Sen hiç ömründe Allah Teâlâ’ya karşı böyle kul olabildin mi?”
 
***
Ey “Allah’tan başkasının önünde eğilmeyiz” diyen kul!..
Seni yaratan, ömür boyu rızkına kefil olan Rabbinin tartışılması mümkün olmayan emir ve yasaklarını tartıştığın, O’nun emir ve yasakları hafife aldığın kadar; 
Sana geçici bir sıfat ve makam fırsatı tanıyan bir kulun yanlış olma ihtimali yüksek emir ve talimatlarını bırakınız doğruluğu sorgulamayı kayıtsız şartsız desteklemen; kula kulluk, kula kölelik değil de ya nedir?
 
***
Ey “Allah’tan başkasına kulluk etmeyiz” diyen kul!..
Yaratıcı olan ve ömür buyu rızkına kefil olduğu Rabbine yapmadığı kulluğu, sahip olduğunuz makam ve sıfatın gereği sizler eliyle sahip olduğu imkânlar karşısında size karşı yapıyorsa, Rabbinin önünde eğilmediği halde sizlerin önünde eğiliyorsa(!); siz de buna mani olmuyorsanız; bu, “Allah’tan başkasına kulluk edenlere” prim olmaz mı?
 
***
Hem her gün yatmadan önce Vitir namazında “Allah’ım! Hiçbir nimetini inkâr etmez ve onları başkasından bilmeyiz… Nimetlerini inkâr eden ve Sana karşı geleni bırakırız…  Biz yalnız Sana kulluk ederiz... Ancak Sana secde ederiz. .. Yalnız Sana koşar ve Sana yaklaştıracak şeyleri kazanmaya çalışırız…   Azabından korkarız, şüphesiz Senin azabın kâfirlere ve inançsızlara ulaşır…” diyeceksiniz, hem de sabah kalktıktan sonra akşam söylediklerinizin aksine hareket edeceksiniz!
 
Hadi oradan!..
İslam’ın emirleri konuşmak için değil, yaşanmak içindir. Okuduklarımızı, bildiklerimizi hayatımızın her safhasında tatbik etmek içindir!
 
***
“Kişiliği makamdan alanlar; makamdan sonra, “kişiliksiz” kalırlar.” (Hz. Ömer)
 
Vesselam…
Ahmed Çıtlakoğlu 
25 Kasım 2018 / 17 Rebiul’evvel 1440