Hak batıl, iyi kötü, güzel çirkin mücadelesi dün vardı, bugün de var, yarın da olacaktır.
Dün, nasıl ki Habil’in kurbanı kabul edilirken Kabil’in kurbanının kabul edilmeyişi; Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesine sebep olmuş ise…
Dün, kardeşlerinin Yûsuf (a.s)’a,Firavun’un Musa’ya, Nemrud’un İbrahim’e düşmanlık gerekçesi ne ise…
Bugün de günümüz Yûsuflarına kardeşlerinin, Musalarına Firavunların, İbrahimlerine Nemrudların düşmanlık gerekçesi aynıdır. Bu düşmanlık bugün olduğu gibi yarın da olacaktır!
Hâsid kardeşlere, zâlim Firavunlara, Nemrudlara mani olmak belki elimizde değil, lâkin Yûsuf, Mûsa, İbrahim olmak bizim elimizdedir!
***
Hasta aya kalktı!..
Osmanlının yıkılışını hazırlayan emperyalist ülkelerin süfli projeleri bugün Erdoğan idaresindeki Türkiye’de ilk defa ciddi manada sorgulanır hale geldi.
Türkiye’nin uyanması, kendine gelişi, aslına dönüşü; dün Osmanlının eyaleti olan Ortadoğu ülkelerinin de uyanışını ve yeniden doğuşunu tetikleyecek demektir.
Bu uyanış, yeniden doğuş ve sorgulama; emperyalist ülkeleri de harekete geçirdi.
Bugün Türkiye, Osmanlıdan bu yana emperyalist ülke ajanlarının ilk defa açıktan (kendilerini gizleme ihtiyacı hissetmeden) operasyonlarına sahne oluyor.
Son yıllarda sınır komşularımız Suriye, Irak ve İran’da yaşanan terör eylemleri, mezhep çatışmaları ve devlet idaresindeki zafiyetlerin gerekçelerini ve tetikçilerini tartışmak bugün için pek anlamlı değil... DEAŞ, PKK, FETÖ gibi terör örgütlerinin arkasında kimlerin olduğu, bunları kimlerin kurduğu, kimlerin beslediği ve desteklediğini zaten bilmeyen yok... Bilinen şeyleri tekrar etmek, malumu ilan etmektir.
Bu kısır tartışmayı gündemde tutmanın kime ne faydası olacak ki? Çözüme bir katkısı olacak mı? Kesinlikle hayır.
O halde önemli olan, bölgedeki bu fiili durum karşısında ülke ve millet olarak bizlerin bugün için “ne yapmamız ve nasıl hareket etmemiz” gerektiğidir…
Yaptığımız her hareketin, sarf ettiğimiz her sözün, ülkemize ve milletimize ne gibi faydası olduğuna bakmalıyız!
Ancak, doğru tedavi için doğru teşhise ihtiyaç var. Doğru teşhis için de doğru tahlil yapılmalı.
Öncelikle son yıllarda ve özellikle son günlerde artan terör eylemlerine bakarak;
Üstelik 15 Temmuz ve sonrasında hainlerin sinsi planları ve hamlelerinin görülmesine..
İstihbarat ve güvenlik birimlerinin başarılı operasyonlarına..
Ve dahi, son terör eylemlerinde yabancı istihbarat parmağının görülmesine rağmen;
Milli İstihbarat ve güvenlik güçlerimizin yetersiz ve başarısız olduğunu iddia etmek, sorumlu olarak da hükümeti hedef tahtasına koymak; gaflet ve cehalet değilse tek kelimeyle ihanettir!
PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerinin kurulması, gelişmesi ve devletin birimlerine sızmalarının son 10-15 yılın eseri olmadığı, bunların esas sorumlularının son 40-50 yılda devlet idaresinde söz sahibi olan siyasî, askerî ve bürokratik kesimlerin olduğu açıkça bilindiği halde, PKK ve FETÖ terör odaklarının varlığından Ak Parti hükümetini sorumlu göstermek; bariz bir cehalettir, riyakârlıktır, samimiyetsizliktir!..
İstihbaratta ve güvenlik birimlerinde bir zafiyet, hatta hükümet üyeleri arasında kusurlu harekette bulunanlar, yanlış karar verenler olabilir… Kusurlu hareketlerin delilleriyle ortaya konulması ayrı bir şey, topyekûn bütün birim ve kurumları suçlu göstermek, birlik ve beraberliğe çağrı yerine fitne ve ayrılığa davetiye çıkartmak ayrı şeydir!..
Ülke ve millet düşmanı bütün yabancı kurum ve kuruluşların iç huzursuzluk çıkartmak için seferber olduğu, beynelmilel ajanların cirit attığı bir ortamda; yabancıların ağzı ile konuşmak ihanet değil de nedir?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, hükümet ve iktidar hazımsızlığı, parti taassubu, ferdî nefret, buğz ve düşmanlık vatan ve millet düşmanlığına dönüşmemeli.
Erdoğan sert ceviz çıktı!..
Yabancı şer odakları ve onların yerli uşaklarının hedefinde Cumhurbaşkanı Erdoğan bulunuyor.
Sayın Erdoğan şer odaklarının tuzağına düşmedi, sert ceviz çıktı, onların sinsi planlarını bozdu.
Erdoğan’ın başkanlık sisteminde ısrarı ve bu hususta sona yaklaşılması; şer odaklarını çileden çıkarttı, kimyalarını bozdu.
Son terör eylemlerinin esas hedefi, başkanlık sistemini baltalamaktır.
Başkanlık sisteminde, bu necip milletin kendilerine teveccüh göstermeyeceğini, dolayısıyla devlet başkanlığının kendileri için hayal olacağını iyi bilen siyasi partilerin başkanlık sistemine karşı çıkmaları gayet tabiidir.
Türkiye’nin başkanlık sistemine geçmesi demek; ülkede istikrar demek, kısa süreli koalisyon dönemlerinin tarihe gömülmesi demektir.
“Ne kadar okursan oku; bilgine yakışır şekilde davranmıyorsan, CAHİLSİN demektir!”
(Şeyh Sâdî Şîrazî)
Vesselam…
09 Ocak 2017 / 11 Rebîu’l-Ahir 1438