Aydın Doğan Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a açık mektup yazmış…
Yazıda kullanılan üsluba bakılırsa bu bir mektup değil, bir meydan okuma, bir güç gösterisi, adeta bir muhtıra!..
Yazıda Sayın Erdoğan’a “Cumhurbaşkanı” diye hitap edilirken, eski cumhurbaşkanları merhum Özal ve Demirel’den “cumhurbaşkanlarımız” diye bahsediliyor!
Daha söze başlarken adeta “siz benim cumhurbaşkanım değilsiniz, ben sizi cumhurbaşkanı olarak tanımıyorum” dercesine bir tavır sergileniyor!
Sayın Erdoğan’ın “Ben doğma büyüme Kasımpaşalıyım. Hak bildiğimiz şeyden taviz vermeyiz" sözüne karşılık; “siz Kasımpaşalıysanız ben de ‘yiğit delikanlılarının yetiştiği’ Kelkitliyim”… Adeta “hodri meydan” diyor!
Yine kendisinin söylediği iddia edilen “Öyle dönemler oldu ki, biz hükümet getirdik, hükümet götürdük” ifadelerine karşılık; “Hayatım boyunca seçilmiş hiçbir lidere, hiçbir devlet insanına böyle veya bu manaya gelecek bir şey söylemedim… Conrad Oteli’ndeki görüşmede size de böyle bir şey söylemedim, bu manaya gelecek bir söz sarf etmedim” derken de; Sayın Erdoğan’ı açıkça yalan konuşmakla itham ediyor!
Oysaki arşivler kendisinin yalan konuştuğunu açıkça gösteriyor: Nuh Albayrak Star Gazetesinde 18.4.2015 tarihli (“Mesele pijama değil Ahmet Bey !..”) yazısında; Aydın Doğan’ın yabancı bir muhabire, “1997 yılında istifaya zorlanan hükümete karşı benim medya organlarım savaş verdi” diye açıklama yaptığı ve Mesut Yılmaz’ın 55. Hükümeti kurmadan bir gün önce 6 saat Aydın Doğan ile görüştüğü bilgisini aktarıyor. Aynı yazıda, 30 Haziran Pazartesi günü açıklanan kabinenin bütün gazetelerde 1 Temmuz Salı günü yer alırken Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde kabinenin açıklandığı gün yayınlanmış olmasına dikkat çekiliyor.
Biz burada Sayın Erdoğan adına Aydın Doğan’a cevap verme derdinde değiliz… Sayın Erdoğan gerekirse cevabını zaten verecektir.
Bizim esas dikkat çekmek istediğimiz husus:
Aydın Doğan, düne kadar gazetelerinde Ak Parti ve Erdoğan aleyhine yazı yazanları kapı dışına bırakırken ve aleyhte yazı yazılmasına müsaade etmezken…
Erdoğan’ın aylar öncesinde de bugünküne benzer söylediği “Bana gelip, ‘Sizin döneminizde bire beş kazandım’ diyen sen değil misin? İstanbul Conrad Otel’de, ‘Ben Sayın Demirel ile de çalıştım, Tansu Hanım ile de çalıştım, Özal ile de çalıştım. Sayın Özal 'Medya ile de olmaz, onsuz da olmaz', bana bunu söyledi. Tansu Hanım zaten bizlerle baş edemedi’ diyen sen değil misin?" ifşaatlarına cevap vermezken…
Ne oldu da bugün acaba böyle bir muhtıra gibi mektup yazma ihtiyacı hissetti?
Hürriyet, Posta, Fanatik, Radikal, Kanal D, CNN Türk, TV 2, Doğan Haber Ajansı, D-Smart gibi bir kısım yayın organlarıyla 50’ye yakın şirketin de sahibi olan Aydın Doğan’ın seçimlere kısa bir süre kala “ne biliyorsan yap, ne gücün varsa göster, hodri meydan” dercesine güçlü ve yetkili bir cumhurbaşkanını düelloya davet etmesi; akla bir hayli sual çağrıştırıyor!..
- Aydın Doğan bu cüreti nerden alıyor?..
- Erdoğan’ın dışında acaba bu açık mektupla kimlere mesaj göndermek istiyor?
- Yoksa bir takım gizli ve kirli işleri ortaya çıktı da, devletin ve hükümetin operasyon yapacağı ihtimaline karşı önceden ıslık mı çalmaya başladı?
***
Bir bakıma Aydın Doğan’a kızmamak gerekir… O vazifesini yapıyor… O Fıtratının gereğini yapıyor.
Aydın Doğan’a bu konuşma cesaretini bu hükümetler ve halk verdi!
Bu tip insanları bu hale getirenler kendilerine kızmalı!
Ak Parti ve Erdoğan’a gönül verenler ve Ak Parti yetkilileri önce kendilerini sorgulamalı:
“Aydın Doğan’ın bu güce erişmesinde ve bu cüreti göstermesinde bir okuyucu olarak, bir TV seyircisi olarak, reklam veren bir işadamı olarak, parti ve hükümet yetkilileri olarak acaba benim de bir katkım oldu mu, diye düşünmeli?
“Aşağılık insanlarla yakınlaşmaktan kaçın, onlar ki yapmacık sevgilerini gösterip içlerinde kötülüğü sakladılar. Onları hoşnut tuttuğun sürece sana sevgi duyarlar verili olmaktan geri kalırsan sana zehirlerini akıtırlar.” (Hz. Ali)
Vesselam…
27 Eylül 2015 / 13 Zilhicce 1436