Arakan’da akan kan; Müslüman kanı!
Ey Müslüman! Bir hayat göster, canlan!.. Uyan derin uykudan!
Arakan’da zulüm ve vahşet bütün dehşetiyle hala devam ediyor… Gözyaşı ve kan durmuyor!
Arakan’da çağın en vahşi zulmü altında inleyen Müslümanların ne seslerini duyan, ne de gözyaşlarını gören var!
Faşist Burma (Myanmar) yönetiminin ordusu ve Budist çetelerinin Arakanlı Müslümanlara yaptıkları vahşi zulüm ve kıyım dünyanın gözü önünde hız kesmeksizin artarak devam ediyor.
Sözde (sahte) insan hakları savucusu şu BM’nin 5’lisi başta olmak üzere emperyalist batılı devletler ve dünya Müslümanları, bu mazlumların seslerini duymak ve gözyaşlarını görmek istemiyorlar… Kulaklar tıkanmış, gözler perdelenmiş!
Gören ve duyan duyarlı Müslümanlar ise bir şey yapamamaktan ve çaresizlikten muzdarip!
Birleşmiş Milletler (BM), Myanmar'ı Arakan Müslümanlarına etnik temizlik uygulamakla suçluyor… BM yetkililerinin Arakanlı Müslümanları "dünyanın en çok zulüm görmüş olan ve bu zulümden kaçamayan halkı" olarak nitelendiriyor.
Eee… BM böyle konuşuyor da ne oluyor?.. Bu tespit ve söylemlerin mağdur mazlumlara bir faydası var mı? Zalimlerin zulmünün kırılmasına bir etkisi oluyor mu? Hayır.
BM sadece konuşmak veya konuşmuş olmak için mi vardır? Maalesef öyle.
Arakan, Güneydoğu Asya ülkesi Myanmar'da deniz sahilinde bir eyalet…
Myanmar, Andaman Denizi ve Bengal Körfezi kıyısında, Bangladeş, Hindistan, Çin ve Tayland arasında yer alan bir Güneydoğu Asya ülkesi… Yüzölçümü 678 bin kilometrekare, nüfusu 51 milyon…
Güney Asya’da gazın, petrolün, mücevherin, kerestenin, pirincin, deniz ürünlerinin bir numaralı merkezi…
Çoğunluğu (% 80) Budist olan Myanmar’da Müslümanlar nüfusun % 10-15’ini teşkil ediyor.
Müslümanların etnik dağılımı: % 68 Hint, % 30 Myanmarlı, % 2 Çin asıllı… Müslümanların % 41’i Arakan bölgesinde geri kalanı ise ülkenin diğer bölgelerinde yaşamaktalar. Büyük çoğunluğu Hanefî mezhebindendir.
2016 yılında Myanmar Dini İşler Bakanlığı ülkede yaşayan Budistleri “tam vatandaş”, Müslümanları ise “yan ve yarı vatandaş" şeklinde tanımlamıştır.
Arakan’da Müslümanların yaşadığı zulmü en çarpıcı şekilde Arakan’a gidip yerinde incelemelerde bulunan gazetecilerin notları sergiliyor… İşte bu gazetecilerin notlarından bir kesit:
A Haber editörü Fatih Er:
''Ben normalde duygusal bir insan değilim. Ama orada çekim yaparken, montaj yaparken ağladım. Zulüm, problem, savaş, mülteci nedir çok iyi biliyorum. Ama bu insanlar bizim o klasik bildiğimiz umuda kaçan mülteciler değil. Bunlar ölümden kaçan mülteciler. Ölüm oradaki insanlar için bir kurtuluş halini aldı. Eğer orada zulüm olmasaydı, 65 yaşındaki bir kadın 4 gün bataklıkta yürümezdi, 12 yaşındaki kız çocuğu tecavüzden korunması için başkasının yanına verilmezdi.''
Türkiye Gazetesi muhabiri Osman Sağırlı:
''Şimdiye kadar 110 ülkeye gittim. Dünyada gitmediğim mülteci kampı kalmadı. Savaşlar gördüm, afetler gördüm. Ama böyle zulüm görmedim. Gördüğüm ölü sayısını toplasanız bir şehrin mezarlığını doldurur. Orada insanlar, “Artık bize kurşun sıkmıyorlar, canlı canlı toprağa gömüyorlar” diyor. Orada 400 bin kişi 60 yıldır göç halinde, tüm dünya bunu görmezden geliyor.''
Dr. Mehmet Sılay:
“Arakan’da şu an, ezan okumak veya çocuklara Kur’an dersi vermek ölüm sebebi olarak yetiyor. Myanmer’deki bütün bölgelere 24 saat elektrik verilirken, Arakanlılara günde sadece 4 saat elektrik veriliyor. Yine Arakanlı Müslümanların internet gibi iletişim araçlarını kullanmaları da askeri yönetim tarafından yasaklanmış durumda.”
Arakan’da 1430’da bir İslam devletinin kurulduğu ve bu devletin 1784 yılında Budist krallık tarafından işgal edilinceye kadar 354 yıl bağımsız bir devlet olarak kaldığı biliniyor.
1948 yılından beri Budist Myanmar devletinin zulmü altında bulunan Arakan’daki Müslümanların evlenmeleri, seyahat etmeleri ve okumaları yasaktır.
Müslüman çocukların sadece ilkokula kadar okuyabilmelerine izin veriliyor. Arakanlı bir çocuk lise veya üniversitede okumak istiyorsa mutlaka din değiştirip Budist olmak zorunda.
Arakanlı Müslümanlar ilk katliama 1942 yılında maruz kalıyor. Bu katliamda takriben 150 bin Müslüman’ın öldüğü, yüz binlerce Arakanlının vatanını terk ederek komşu ülkelere sığındığı söyleniyor.
Toprakları işgal edilen Arakanlı Müslümanlara yönelik ikinci saldırı dalgası 1962 yılında askeri darbe ile yönetimi ele geçiren Komünist General Ne Win tarafından başlatılıyor.
Yüzlerce İslam Âlimini kurşuna dizdiren Ne Win, Arakan’daki bütün camilerin kapısına kilit vurduruyor ve camiler birer eğlence mekânına dönüştürüyor...
***
Neden hep Müslümanlar zulme maruz kalıyor?
Her nerede olursa olsun (Suriye’de, Myanmar’da Arakan’da, Filistin’de, Gazze’de, Mısır’da ve sair bölgelerde) Müslümanlar gözyaşı ve kan döküyorsa; orada zalim ve despot idareciler yönetimde demektir.
Bir yerde vahşet ve zulüm varsa, orada Müslüman olmayan idarecilerin saltanatı hüküm sürüyor, gözler Müslüman idarecileri arıyor demektir.
Petrolün 1860’larda keşfinden sonra Osmanlı’nın kaybettiği topraklar dünya petrol rezervinin % 55’ini oluşturuyor.
Bugün petrol üreten ve ihraç eden ülkelerin dün (1.Dünya Savaşı’na kadar) Osmanlı Devletinin birer eyaleti olduğu hatırlanırsa, Osmanlı Saltanatının ve Hilafetin kaldırılmasıyla neleri kaybettiğimiz de iyi anlaşılacaktır.
Bugün dünya Müslümanlarının kan ve gözyaşı dökmesinin sebebi; dünya Müslümanların birlik olamaması, güç oluşturamamasıdır.
Dünya Müslümanlarının zulüm altında ezilmesi; bir manada Müslümanların zalimlere karşı güç oluşturmalarının ehemmiyet ve zaruretinin de işaretidir.
Kaybettiğimiz değerleri nerede ve nasıl kaybetmişsek kaybettiğimiz yerde aramalıyız!
Zulmün şiddeti bir manada doğum sancısı gibi değerlendirilebilir.
Muhammed İkbal, ''bir topluluk kendini değiştirmedikçe, Allah onların hâllerini değiştirmez” ilkesinin gerçekleşmesi için derin uykudan uyanmanın şart olduğunu vurgulamak için ''Zeburu Acem” adlı eserinde şöyle haykırıyor:
''Derin uykuya dalan gonca, uyan, uyan kalk!
Nergis gibi gözünü açıp etrafına bak. / Safâ sarayımızı keder, talan etti bak.
Kuşlar ötüyor, uyan! Ezanlar okunmada...
Bu ateşli feryatlar, / Her tarafı kavurdu.
Her tarafta bir figan... / Uyan derin uykudan!
Derin uykudan uyan! / Bak bütün Şark ne hâlde!
Külü göğe savrulmuş... / Boğulmuş bir inilti, susuyor, eseri yok
Bu kaybolmuş bir feryad. / Bu toprakta her zerre bir muzdarip nazardır.
Hindistan'dan isyan et, Semerkand'dan, Irak'dan / Hemedan'dan tuğyan et!
Bir hayat göster, canlan! / Uyan derin uykudan!
Derin uykudan uyan! / Derin uykudan uyan!”
“Mü’minler birbirini sevmekte, birbirine acımakta, birbirini korumakta bir vücut gibidir. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvları da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa dûcâr olur.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)
Vesselam…
28 Kasım 2016 / 28 Safer 1438