Yeni bir yılın başlangıcı, yılbaşı; geçmiş yılın muhasebesinin yapılma fırsatıdır.
Nasıl ki mali yılbaşında, merkezi ve mahilli idareler, iş adamları, vergi mükellefleri geçmiş yılın malî ve ticarî muhasebelerini yapıp, buna göre gelecek yılın programını yapıyorlar…
Müslümanlar da geçirdiği bir yılın manevî muhasebesini yapıp; “ömürden bir yıl daha gitti, eksildi, acaba itikadî ve amel noktasında geçen bir yılda neler yapabildim, hatalarım nelerdir?” gibi, bir nefis muhasebesi yaparak gelecek yılda neler yapılabileceğinin programını yapmalılar.
“2014 senesinde Rabbim için, dinim için, dünya ve ahiret saadetim için, Müslüman kardeşlerim için, ailem için, memleketim ve milletim için, insanlık için ne yaptım, 2015 senesinde neler yapabilirim?” sorusunu kendimize sormalıyız!
Ne mutlu böyle bir muhasebe yapabilen Müslümanlara!
Müslümanlar bu nefis muhasebesini, ister Hicrî yılbaşında ister Miladî yılbaşında yapmış olsun… Ne fark eder? Önemli olan muhasebe yapabilmek…
Yılbaşı ve yeni yıl kutlaması…
“Gününüz mübarek olsun, hayırlı günler, hayırlı haftalar, hayırlı yeni yıllar” gibi, sözlü ve yazılı tebrikleşmeler nihayet bir duadır, güzel bir adettir. Buna kimse karşı çıkmaz.
Müslümanların karşılaştıklarında birbirleriyle “Esselâmü aleyküm… Ve aleykümü’s-selâm” şeklinde selamlaşmaları; esas olan, tavsiye edilen ve en çok uygulanan bir selamlaşmadır.
Buna rağmen, birisi örijinal selamlaşma yerine “merhaba, günaydın, iyi günler, hayırlı günler…” gibi iyi temennilerde bulunsa, İslam bunu ret eder mi? Etmez…
Yılbaşı ve yeni yıl kutlamalarını da böyle değerlendirmek gerekir. Bu niyetle yapılan yazılı ve sözlü kutlamalar normal karşılanır…
Lakin yılbaşı bahanesiyle Noel kutlamaya kalkışılırsa, durum değişir!
Noel, masum bir yılbaşı kutlaması değildir…
Hristiyan dünyasında Noel; Batı (Katolik) Kiliselerinde 24 ve 25 Aralık (bazı yerlerde 26 Aralık) Doğu (Ortodoks) Kiliselerinde 6 Ocak tarihlerinde Hz. İsa’nın doğum günü kutlama ayinleridir.
Noel Baba, aşırı ışıklandırmalar, çam ağacı ve hindi katliamları Noel’in mütemmim cüzleridir.
Luka İncili’nde Hz. İsa (a.s)’ın doğumunun vuku bulduğu tarihte o civarda çobanların olduğu ve geceleyin kırda kalarak sürülerini nöbetle bekledikleri kaydedilmektedir. (Luka, 2:8) Bu ifadeye istinaden Hz. İsa’nın kış mevsiminde doğmuş olamayacağı, zira O’nun doğum günü olarak kabul edilen 25 Aralık ve 6 Ocak tarihlerinde kırlarda koyunların otlatılmasının mümkün olamayacağı iddia edilmektedir.
İslam âlimleri de Hz. İsa (a.s)’ın kış mevsiminde doğmadığında müttefiktirler… Delil olarak da Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerim’de doğum sancıları çekmekte olan Hz. Meryem’e “Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine taze, olgun hurma dökülsün” (Meryem suresi, 25.) hitabını gösterirler. Gerekçe ise; kışın taze olgun hurmanın olmayacağıdır.
Müslümanlar için Noel; altıntas içinde sunulan bir zehirdir…
Müslümanlara ne oluyorda Hristiyan âleminin dahi ittifak etmediği bir tarih olan 1 Ocak’ta sözde yılbaşı kutlamaları adı altında Hristiyanların Noel Bayramını kutlamak için yarışıyorlar?
Ne gariptir ki, Kurban Bayramında Müslümanların ibadet maksadıyla kestikleri kurbanlık hayvanları katliam olarak görenler, yılbaşında (nice içki masalarında meze olan) hindi katliamlarını göremedikleri gibi, ağaç sever çevreciler de yılbaşı münasebetiyle Türkiye’de ve dünyanın muhtelif yerlerinde Noel hurafesi uğruna kesilip yok edilmekte olan milyonlarca çam fidanı katliamlarını da maalesef göremiyorlar!
Hicrî Kamerî takvim değiştirilirken neler terk ettirilmek istenildi?!..
Müslümanların ibadet takvimi de olan Hicrî Kamerî takvim, Osmanlı Devleti’nde Tanzimat dönemine kadar uygulandı.
Cumhuriyet döneminde 26 Aralık 1925’te resmi devlet takvimi olarak Milâdî Takvim kabul edildi.
1 Ocak 1926’dan itibaren de Hicrî Kamerî takvim yerine Milâdî takvim kullanılmaya başlanıldı.
Yahudiler ve Hristiyanlar, rahat ibadet yapabilmeleri için kendilerince kutsal kabul ettikleri günleri resmi tatil ilan ediyorlar ve ibadet günlerinde çalışmayı kendilerine yasaklıyorlar!..
Cumartesi; Yahudilerin ibadet, ayin günü… Pazar; Hristiyanların ibadet, ayin günü…
Cuma ise; Müslümanların Bayramı, ibadet günü, bereketli ve mübarek bir gün…
Ülkemizde Cuma günü, 2 Ocak 1924’de resmi hafta tatili ilan edilmişken 27 Mayıs 1935’te çıkarılan kanun ile hafta tatili; Cuma yerine Cumartesi öğleden sonra ve Pazar olarak değiştiriliyor. 1974’te de Cumantesi günlerinin tam gün tatil olması kararlaştırılıyor
.
İslam’da Cuma gününün tam gün tatil olması gerektiğine, Cuma günü çalışılmayacağına dair engelleyici bir hüküm bulunmuyor.
Ancak Cuma Namazı saatinde çalışmanın, alış-veriş yapmanın yasaklandığı, namaz saatindeki kazancın haram olduğu bilinmektedir. Bu çalışma yasağı da Cuma Namazı kılması kendilerine farz olanlaradır.
Buna rağmen, Yahudiler ve Hristiyanlar, ibadet ve ayinlerini rahat yapabilmeleri için resmi tatillerini Cumartesi ve Pazar günlerine alırlarken… Peygamberleri Hz. İsa’nın hurafe de olsa, gerçek doğum tarihi olmasa da O’nun doğum günü adına Noel kutlamalarını Bayrama dönüştürürlerken…
Müslümanların Cuma günleri haram olduğu bir saatte (resmen!) çalışmak mecburiyetinde bırakılmış olması…
Keza Müslümanların ibadet takvimi olan Hicrî Kamerî takvim yerine Milâdî takvime geçilerek oruç, hacc ve kurban aylarıyla mübarek gün ve gecelerinin unutturulmaya çalışılmış olması dikkat çekici ve düşündürücüdür!
Osmanlıcayı terk ettirerek, tarihle bağımızı kopardılar…
Cuma günü namaz saatinde çalışma mecburiyeti getirerek, Hicrî takvimi terk ederek; Müslümanların ibadetlerine mani olunmak istenildi…
Lakin elhamdülillah, bütün engellemelere rağmen Müslümanlar ne Cuma’sından vazgeçti, ne de Hicrî takviminden…
Ancak yapacaklarını yine de kısmen yaptılar… En büyük darbeyi Zekat sistemine vurdular!..
35 yılda bir, ihtiyaç sahiplerini bir yıllık zekâttan mahrum bırakmışlarken, zekât vermek zorunda olan Müslümanların bir yıl eksik zekât ödemelerine sebep oldular!
Bu sebepledir ki, zekât ödeme hususunda hassas olan Müslümanlar şayet Hicrî takvime göre değil de Milâdî takvime göre zekâtlarını ödemişler ve ödüyorlar ise, 35 yılda bir, 1 yıl zekât borclarının olduğunu unutmamalıdırlar.
İyiki Hicrî takvim unutulmadı… Şayet Hicrî takvim tamamen terk edilmiş olsaydı; oruç, hacc, kurban ibadetleri, Regaip, Miraç, Berat ve Kadir gibi mübarek geceleri, Ramazan ve Kurban Bayram günleri nasıl bilinir ve ihya edilebilirdi?
Namazda gönlü olmayanların Ezanda kulaklarının olmamaları gibi, İslamın farz, vacip ve sünnetlerinden gafil olanların da Hicrî takvimden bihaber olmaları da gayet tabiidir!
Hicrî takvimin bir hikmeti ve güzelliği de; her yıl 10 gün önceden başlaması ile oruç, hacc ve kurban ibadetlerinin yılın her mevsimine ve 12 ayına yayılmış olmasıdır. Bu aynı zamanda İslamda adaletin ve eşitliğin bir delilidir.
Hicrî takvim ile Milâdî takvim arasındaki 10 günlük fark; 36 yılda 1 yıllık farka sebep olmaktadır. Yani 35 Milâdî yıl 36 Hicrî yıla eşittir.
Bu demektir ki, Hıristiyanlar 35 yılda Hz. İsa (a.s)’ın (sözde) doğum gününü 35 defa kutlarlarken, Müslümanlar Peygamber (sav) Efendimizin doğum günün bu süre zarafında 36 defa kutluyorlar… İşte bir ilericilik ölçüsü daha!…Kim ilerici, kim gerici?.. Sizi gidi gericiler sizi!
Tüketim ekonomisinin mimarları, bu iki takvim arasındaki farkı fark edebilmiş olsalardı, bir yıl içindeki “gün” kutlamalarındaki kazançları uğruna kameri takvimi tercih ederlerdi!
Belki de önümüzdeki yıllarda emperyalist ülkeler kameri takvime yönelirse şaşmamak gerekir!
Cuma Namazının engellenmesi Anayasa ihlalidir!..
Kişinin ibadet hak ve hürriyeti Anayasaca teminat altına alınmıştır.
Anayasanın 24. Maddesi “14 üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.”…14.maddesi ise “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri (…) Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.” Hükmünü amir bulunmaktadır.
Bu amir hükümler muvacehesinde, namaz kılmayan bir kişi “namaz kılmaya” zorlanamayacağı gibi, namaz kılan birinin de namaz kılmasına mani olunamayacaktır.
Dolayısiyle Cuma namazının kılınmasına mani olmak Anayasal bir suçtur.
2 Ocak Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in doğum günüdür!..
Ne güzel tevafuk!..
1 Ocak Hz. İsa (a.s)’ın doğum günü değil ama 2 Ocak (buyıl) Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin doğum günü!..
Peygamberimiz (s.a.v) Efendimizin doğum tarihi; 12 Rebîulevvel 571…
Yani Efendimiz (s.a.v) Rebîulevvel ayının 11’ini 12’ye bağlayan gece dünyaya teşrif etmişlerdir.
Busene Rebîulevvel ayının 11’inci günü 2 Ocak’a tekabül etmektedir.
Hâsılı kelâm…
- Gayr-i müslimler Müslümanların inançlarına saldırırken, cami ve mescid yapımını engellerken, minare, tesettür (başörtüsü) gibi dinî sembollerine dahi tahammül edemezlerken; Müslümanların onların dinî sembol ve değerlerini ihya etmek için yarışmaları... Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) Efendimizin doğum gününden haberi olmayan veya O’nun doğum gününe iltifat etmeyen yahut O’nun doğum gününde cadde ve sokakları, mağazalarını O’na yakışır şekilde süslemeyen Müslümanların Hz. İsa (a.s)’ın hurafe doğum gününü kutlamaları nasıl izah edilecektir?
- Noel ve yılbaşı ile alakalı irşat programları, yazı ve konferanslar yılbaşına bir-iki gün kala değil 15-20 gün öncesinden başlamalıdır.
- Müslümanların ibadet takvimi olan Hicrî takvim ihya edilmelidir. Bu maksatla, yeni takvim baskıları hazırlanırken, İslamî hassasiyeti olan TV, Radyo ve gazeteler, haber siteleri, gazete ve köşe yazarları; haber hazırlar ve sunarken, yazar ve konuşurken Milâdî takvimle birlikte Hicrî takvim tarihlerini de birlikte kullanma hassasiyetini göstermeliler...
Mesela 02 Ocak 2015 tarihi yazılırken yanına 12 Rebîulevvel 1436 da yazılmalı.
- Yahudi ve Hristiyanların C.tesi ve Pazar günleri çok rahat ibadetlerini yaptıkları bir ortamda, hiç değilse namaz kılan erkeklere Cuma namazları için (resmi daire ve özel işyerlerinde) izin imkânı tanınmalıdır. Bu, zaten Anayasal bir haktır.
“Yaklaştıkça her sene özyurdumda yılbaşı. / Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı.
Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı. / Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır.
Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır. / Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır.
Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz. / Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz” (Arif Nihat Asya)
Vesselam
23 Aralık 2014
1 Rebîulevvel 1436