Son dönemde Batı ülkelerinde kendini gösteren Türkiye karşıtlığı önemli ölçüde arttı. En son Almanya ve Hollanda ile ipler gerildi. Hollanda daha önce görülmedik derecede bir skandala imza attı. Önce bahanelerle dışişleri bakanımızın uçağına iniş izni vermediler ardından karayoluyla Hollanda’ya giriş yaparak Roterdam Türkiye Büyükelçiliğine giriş yapmak isteyen Aile ve Sosyal Politiklar bakanımızı elçiliğe 30 metre kala polis zoruyla durdurdu ve sonra sınır dışı etti. Üstüne orada toplanan Türkiye vatandaşları her türlü zor kullanarak dağıtılmaya çalışıldı ve Roterdam’da OHAL ilan edildi. Durumun bu noktaya gelmesinde 15 Mart 2017 tarihinde Hollanda da seçim olmasının etkisinin olduğu kaçınılmaz bir gerçek olsa da bu yapılanlar tam anlamıyla bir skandaldı.
HAZIR HOLLANDA’DAN BAHSETMİŞKEN…
*
Şimdi konuya her ne kadar siyasi bir giriş yapmış olsak da Hollanda üzerinden yola çıkarak bazı konulara dikkat çekmek istiyorum. Öncelikle aşağıdaki grafiğe göre, 325 milyon nüfusa sahip Amerika, 18,5 trilyon dolarlık GSYİH ile Dünya’nın en büyük ekonomisine sahip. Ardından 11 trilyon dolarlık büyüklükle Çin geliyor. Fakat tahminlere göre 2025 yılına gelindiğinde Çin, Amerika’yı geçerek Dünya’nın en büyük ekonomisi olacak.
Gelelim asıl meseleye Dünya’nın en büyük 20 ekonomisi arasında 17 milyon nüfusa sahip ve Konya ilimizin büyüklüğüne sahip olan Hollanda, 769 milyar dolarlık GSYİH ile Dünya’nın en büyük 17. Ekonomisi durumunda. Türkiye ise 735 milyar dolarlık GSYİH ile 18. sırada yer alıyor. Arada ise çok değil yaklaşık olarak 35 milyar dolarlık bir fark var. Bu farkı en kısa zamanda kapatarak sıralamada en azından Hollanda’nın üzerine çıkmalıyız.
*
Eğer tablo bu şekilde devam edecek olursa, tahminlere göre 2025 yılında Türkiye Dünya’nın en büyük 15. Ekonomisi olacak. Fakat 2023 hedeflerimiz doğrultusunda Dünya’nın en büyük ilk 10 ekonomisi arasında olmak için bu büyüme bizim açımızdan yeterli olmayacaktır. Peki, bu büyümeyi daha da artırmak için ne yapmalıyız? Bu soruyu cevaplayabilmek için öncelikle sıkıntılı yönlerimizi tespit etmemiz gerekiyor.
İşte bunun cevabını bulmak için aşağıdaki grafikte görüldüğü üzere Hollanda ve Türkiye’nin en büyük şirketlerinin hangi sektörlerde yer aldığını irdeleyelim.
*
Ülkemizin en büyük 10 şirketine baktığımız zaman 5’inin banka 2’sinin içerisinde banka ve finans kurumlarının da olduğu holding, 2’sinin telekominikasyon ve birinin de son yıllarda ülkemizin büyümesinin dinamolarından olan inşaat şirketi olduğu anlaşılıyor.
*
Hollanda’nın en büyük şirketlerine bakacak olursak, 2 elektronik-teknoloji, 2 telekominikasyon, 2 ilaç-kimya, 1 içecek, 1 sigorta, 1 maden ve 1 bankadan oluşuyor. Bizde beş banka varken Hollanda’nın en büyük 10 şirketinin arasında sadece 1 banka var. Bu banka bizimkilerden farklı olarak Dünya’nın birçok yerinde müşterisi olan uluslararası bir banka. Banka, sigorta ve telekominikasyon şirketlerini hizmet sektörü olarak varsayarsak en büyük 10 şirket arasından tam olarak 6’sının üretim şirketi olduğu ortaya çıkmaktadır. Üstelik bu 10 şirketin yarısından fazlası dünya markası. Bizde ise sadece 2 şirket üretim şirketi olarak sayılabilir ki; o iki grubun da bünyesinde banka ve finans kurumlarının yer aldığını biliyoruz.
*
Ayrıca Hollanda bankasının büyüklüğü ülkemizin ilk 10 listesine giren 5 bankasının toplamından daha büyük. Çünkü Hollanda bankası bir dünya bankası niteliği taşıyor. Ayrıca ülkemizin en büyük 10 şirketinin toplam değeri ancak 2 Hollanda şirketinin toplam değeri kadar ediyor.
Bu basit tablolardan da anlaşılacağına göre, yaklaşık 5 katı nüfusa ve 50 katı toprak parçasına sahip Türkiye, Hollanda’nın ekonomik seviyesi kadar gelişmiş değil. Bu ekonomik olarak az gelişmişlik doğal olarak ülkemizin dış politikada ve siyasi ilişkilerinde de elimizin zayıflamasına sebep oluyor. Bu ekonomik büyüklüğün Hollanda’nın gerisinde kalmasında en önemli neden, ülkemizde üretim yani sanayi sektörünün yeterince gelişmiş olmaması, hizmet sektörünün ağırlıklı olmasıdır. Ülke olarak üretim noktasında yeterli seviyeye ulaşamadığımız için 17 milyonluk Hollanda’nın gerisinde kalıyoruz. Bu duruma bir son vermek ve 2023 hedeflerine ulaşabilmek için daha çok üretmeli, dünyaya yeni markalar sunmalı, bilimsel, teknolojik, innovatif çalışmalara yönelmeli en önemlisi de eğitime ve bilime ağırlık vermeliyiz.
*
Çocuklarımıza sadece bilgisayar, tablet, dron, hastalandığında ilaç almamalı, sadece gezmeye gitmek için arabaya-uçağa binmemeli, o çocuklara bütün bu ürünleri yapabileceklerini de aşılamalı ve çocukları o yönde yetiştirmeliyiz. Bu her anne-baba ve her öğretmenin görevi olmalıdır. Bu bilinci yerleştirebilmek için de en baştan ilkokuldan, anaokulundan itibaren “Ali ata bak” diyerek okuma-yazma öğrenen bir nesilden “Ali uzaya bak” diye okuma-yazma öğrenen bir nesle geçmek zorundayız.