Sedat Peker: Beni Cemaat Hapse Attırdı

Sedat Peker, 2002 yılında yurtdışındaki cemaat okullarının müdürlerinin bazı yabancı misafirleri ile beraber İstanbul’da randevu vermediğinden cezaevine girdiğini söyledi.

Sedat Peker, bugün sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlarda cemaatin son yıllarda MOSSAD ile işbirliği içerisinde olduğunun belgelenmesi dolayısıyla; Olgun Aydın Peker aracılığıyla yurtdışındaki cemaat okullarının müdürlerinin bazı yabancı misafirleri ile beraber İstanbul’da kendisinden randevu talebinde bulunmasına red cevabı verdiğinden cezaevine gönderildiğini açıkladı. Peker, ayrıca, Necip Hablemitoğlu suikastinin Cemaat ve Mossad iş birliği ile gerçekleştirildiğini ileri sürdü.

Kıymetli dostlarım,

Bugünkü paylaşımımı sonuna kadar okursanız beni çok mutlu edeceğinizi özellikle bilmenizi isterim.

Birçok arkadaşımız yolladıkları e-postalarla paralel yapıyla aramızın ne zaman ve hangi sebeple bozulduğunu merak ederek, sormuşlar. Bugünkü paylaşımımda müsadenizle bu konuya değinmek isterim.

1980 öncesinde ülkücülerin eğitildiği komando kamplarının varlığından bahsedilir. Bu kamplara o ismin verilmesindeki sebeplerden biri de o dönemin efsane isimlerinden Cennetmekan Komando Mustafa Ok’un lakabının olmasıydı.

Ülkücü hareketin tarihini inceleyen herkes bu isimle mutlaka karşılaşmıştır. Kendisiyle çok dostane abi-kardeş ilişkimiz vardı. Sağolsun, hem gıyabımda cemiyetlerde yaptığı konuşmalarda hem de yüz yüze sohbet ettiğimiz anlarda beni hakkettiğimden çok daha fazla bir övgüyle anlatırdı(inşallah layık olurum.).

Geçmişinde hiçbir entrika, ihanet ve bunlar gibi hiçbir düşük hareketi olmadığı için fikirlerine çok değer verirdim. Benim cemaate karşı sevgimi bildiği için bu konuyla ilgili benimle kırılacağımı düşündüğünden konuşmak istemezdi. Ancak bir keresinde şahsımla özel olarak görüşmek istediğinde önemli bir şey olacağını hissetmiştim.

Cemaatin özellikle son yıllarda Mossad ile çok yakın ilişkiler içinde olduğunu, finans politikasından diğer tüm çalışmalara kadar yani cemaatin en ince kılcal damarlarına kadar belirleyici olduklarını söylemişti. Ancak benim hocaefendiye karşı olan saygımdan dolayı ters bir cevap verebileceğimi düşündüğünden zannederim ki hocaefendinin son yıllardaki hastalığından dolayı oluşan boşluktan faydalanarak, bu gece ulaşmışlar demişti. Tabi ki böyle bir şeyi mantıken kabul etmedim. Ancak yanında getirdiği çantadan birtakım evraklar çıkarıp, gösterdiğinde kafamın allak bullak olmasını sağladı (Bu görüşme 2002 senesinin başında oldu.).

Yakın bir zamanda Necip Hablemitoğlu tarafından “Cemaat-Mossad” işbirliği adında bir kitap yazılacağını, bu kitapta hem bana gösterdiği belgelerin hem de daha önemli belgelerin kullanılacağını söyledi(Cennetmekan Necip Hablemitoğlu bir önceki kitabında da “Cemaat-CIA” ilişkisini yazmıştı.).

Ben hocaefendinin böyle bir şeyin içinde olacağına inanmak istemesemde bana gösterdikleri belgelerin etkisi ile kafamda cemaatin bu kişilerce yönlendirildiği fikri hasıl olmuştu.

Bu görüşmenin hemen akabinde geçmiş zamanlarda kendisi ile görüştüğüm (Şu an görüşmüyoruz.) Olgun Aydın Peker, beni telefonla arayarak, yurtdışındaki cemaat okullarının müdürleri bazı yabancı misafirleri ile beraber İstanbul’a gelmişler. İçlerinde daha önce sizi tanıyan arkadaşlarda var. Ziyaretinize gelmek istiyorlar, dediğinde Olgun’a rahmetli komando Mustafa ile yaptığım görüşmeden bahsedip, kafamın çok karışık olduğunu, bu yüzden görüşmek istemediğimi söyledim. Sen onları kırmadan bir bahane bul diyerek, konuşmamı sonlandırdım.

Bu telefon konuşmasından çok kısa bir zaman geçtikten sonra durup ,dururken organize şubenin yetkilileri tarafından gözaltına alındım. Tahkikatımı Ergenekon davasında gizli tanık Poyraz’ın ifadesinin altında da imzası olan o dönem Komiser rütbesindeki İbrahim Emre ve Başkomiser rütbesindeki Serdar Akça yaptı(Bu kişilerin paralel yapının adamı olarak Ergenekon dosyasını hazırlayan ekibin, en önemli isimleri oldukları bilinmektedir.).

Bir tane adam getirmişler, (Sözde gözaltına almışlar.) adam ifadesinde diyor ki: Ben Sedat Peker’in ilkokul arkadaşıyım, o zamandan bugüne kadar yanından hiç ayrılmadım, birçok tahsilat ve adam kaçırma olayında Sedat Peker’in talimatıyla görev yaptım. Ben ısrarlı bir şekilde bu adamı tanımıyorum dememe rağmen bu şahısla ikimizi apar topar mahkemeye getirdiler. Savcı, sadece sorular sordu.Tüm anlatımlarıma rağmen konuları geçiştirerek, beni tutuklama talebiyle nöbetçi hakime yolladı.

Nöbetçi hakim bana buyrun anlatın dediğinde “Efendim tutuklanacağımız belli, prosedür gerçekleşsin diye sizin önünüze getirildim, bu yüzden bir şey anlatmama gerek yok.” dediğimde nöbetçi hakim birden bana dönüp, o nasıl bir şey? Sen ne diyorsun? Dedi. Bende cevaben, “Efendim, adam ifadesinde benim ilkokul arkadaşım olduğunu söylüyor, avukatlarım dışarıda abisi ile görüşmüşler, biz bu adamla aynı okulda bile okumamışız.” dediğimde Hakim Bey diğer sanığında içeri getirilmesini istedi. Sanığa verdikleri ilaçtan dolayı sanık kusarak, mahkeme de bayıldı. Yüce ALLAH ondan razı olsun ki o namuslu hakim, bu şahsı hastaneye götürün, dosyanında en önemsiz kağıdına kadar tamamını buraya yanıma getirin dedi.

Yüce ALLAH ondan razı olsun, o şerefli hakim gece yarısına kadar dosyayı okudu. Benim adamım olduğunu söyleyen itirafçı da gece yarısı hastaneden getirildikten sonra hakim beye verdiği ifade de sen gizli tanık olacaksın kanunen sana hiçbir şey olmayacak diyerek, ayrıca da epeyce işkence yaparak, bu ifadeyi aldıklarını hakim beye anlattı (Ayrıca hakim beye baş ağrısı ilacı istediğimde kendisine bir ilaç verdiklerini o ilacı içtikten sonra da kendisini kaybettiğini anlattı.).

Hakim Bey her ikinizde serbestsiniz diyerek, (böyle bir şey olmaz dercesine) bizi serbest bıraktı. Eve gidip bu nasıl bir oyundur? Diye düşündüğümde sabah olmuştu. Tam kıyafetlerimi değiştirmeye hazırlanırken, evin çevresi tekrardan polislerce sarılarak, gözaltına alındım. Savcı, üst mahkemeye itiraz ederek, hakkımda tutuklama kararı çıkartmış. Tutuklama kararının yüzüme okunması için adliyeye geldiğimizde prosedür gereği beni serbest bırakan nöbetçi hakimin huzuruna çıkarıldım. Hakim Bey, hiç yüzüme bakmadan tutuklama kararını okudu. Bende cevaben kendisine “Efendim, siz dün gece serbest bıraktınız, Savcı Bey itiraz etmiş, üst mahkeme tutuklama kararını vermiş. Sizin gece yarısına kadar okuyup, beni tahliye ettiğiniz dosyayı acaba üst mahkeme bir saatte nasıl okumuş ve karar vermiş? Diye sorduğumda diğer hakimlerin yaptığı kötülüğün üzüntüsünü o namuslu hakimin suratında gördüm.

Beni Tekirdağ F tipi cezaevine getirdiler. Sözde ilkokul arkadaşım olan şahsı da Edirne F tipi cezaevine yolladılar.

Adil Serdar Saçan, o dönem şube müdürüydü. Ancak daha sonraki yıllarda kendisine bu olay bir televizyon programı sırasında sorulduğunda o dosya da suç yoktu. Sedat Peker’in tahliye olacağını zaten biliyordum. İstihbarat Daire Başkanlığı’ndan bize bir adam yolladılar. Bu adamın ifadesi ile beraber Sedat Peker’i hemen gözaltına alıp, savcılığa çıkarın dediler. Ben, daire başkanına dedim ki diyor, bu şekilde tutuklanmaz, tutuklansa bile serbest kalır.Biraz daha çalışma yapalım dediğimde İstihbarat Daire Başkanı: Hayır kardeşim, hemen Sedat Peker’i alın, ifadelerden sonra özel yetkili savcıya getirin, demiş.

Kıymetli dostlarım, bunlar hikaye değil, dosyalar arşivlerde, Adil Serdar Saçan’ın televizyonda yaptığı konuşma kayıtlardadır.

Daha sonra Tekirdağ cezaevindeki 6,5 aylık yaşadığım zulüm evresi başladı. Tekirdağ cezaevinde yaşadığım zulmü inşallah size başlı başına bir paylaşım olarak yazacağım. Bir insana reva görülmeyecek tüm vicdansızlıkları hasta olduğum halde orada bana yaşattılar.

Dosyaya bakan Savcı Bey kendisinin oyuna getirildiğini anlamış olacak ki normalinde 1 yılda açılması gereken davayı 2-3 ay içinde açıp, mahkemeye yolladı(Yüce ALLAH ondanda razı olsun.).

Dava açılabildiği için dosyanın tamamını cezaevine getirtip, binlerce sayfadan oluşan telefon tapelerini tek tek okudum. Başıma gelen bu felaketlerin sebebini de o anda anladım. Olgun Aydın Peker ile yaptığım telefon görüşmesinden bir önceki görüşmem dosyanın içerisinde var. Bir sonraki görüşmemde dosyanın içinde mevcut. Ancak bazı sihirli eller o tarihte hiç kimsenin bilmediği “Cemaat-MOSSAD” ilişkisini içeren konuşmamı olduğu gibi dosyanın içinden almış, yani hiç bir kayıt kalmamış.

Bir gün hücremde televizyon seyrederken, Necip Hablemitoğlu’na suikast yapıldığını öğrendim (Cezaevine girdikten iki-üç ay kadar sonra). İlk günler dikkat çekmemek adına sessiz kaldım. Sonra komando Mustafa’ya avukatım vasıtasıyla gizlice haber yollayıp, bu konuyla ilgili bilgin var mı? Diye sorduğumda kendisinin ulaştığı bilginin “İstihbarat Daire Başkanlığı’ndaki bazı görevlilerin yardımıyla hiçbir güvenlik kamerasına takılmadan cinayetin işlendiğini, cinayeti işleyeninde Mossad’ın tetikçileri olduğunu söylemişti.” (Komando Mustafa’nın uluslarası özel bağlantılarından dolayı bana yolladığı bu bilginin doğruluğundan hiçbir zaman şüphe etmedim. Zaten sizlerinde okuduğunuzda anlayacağınız üzere, şüpheye meal bırakmayacak şekilde anlatımlarımda da bütün her şeyin ortada olduğu gerçeği apaçık görünmektedir.)

O gün bugündür, iki-üç tane sırdaşımın haricinde bu olayı hiç kimseye anlatmadım. Ancak insanların vicdanlarında bir neticeye varmaları için bu yaşananların şu anda paylaşılmasının doğru olacağına inanıyorum.

Cezaevindeyken, cennetmekan Necip Hablemitoğlu’nun suikaste uğradığı aracında “Cemaat-Mossad” ilişkisi ile ilgili yazacağı kitabının eskizi veya çalışma notları çıkmış mıdır?Diye baktığımda bu notların bulunduğuna dair basında hiçbir şey duymadım.

Kıymetli dostlarım, tam bu anlattığım olaydan sonra cemaatle ilişkilerimizin koptu ve daha sonraları birçok kez zulümlerine uğradığım olaylar silsilesi yaşanmaya başladı. İnşallah o zulümlere de ilerleyen günlerde değineceğim.

O olaydan mahkemeye çıkmamın akabinde hemen tahliye edildim. Hakimlerin yargılama esnasında ki bu nasıl bir dosya dercesine anlamsız anlamsız baktıklarını hiçbir zaman unutmayacağım.

Paralel yapıda görev yapan bu şahıslar geçmişte yaşayan bilgelerin şu öğretisinden galiba haberdar olamamışlar, “En kötü lanet, insanın iyilik ve doğruluk bahanesiyle yanlış yollardan yürüyerek Şeytani yola sapması ve hileli yollara başvurmasıdır.” Ancak paralel yapının üyelerinin unuttukları tek şey ise hile yaparak, baş olmayı isteyenlerin işleri ters gittiğinde, foyaları ortaya çıktığında kendi başlarından da vazgeçmeyi bilmeleri gerektiğidir.

BİR UMUTTUR YAŞAMAK

SEDAT PEKER

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Türkiye Haberleri

çakarlı araç kullananlar yandı , ilk yakalamada 96 binlira ceza
Anadolu Medyasından TÜRKSAT’a %50 İndirim Talebi
Tüketici Güven Endeksi Açıklandı
Eski Tip Sürücü Belgelerinin Yenilenme Süresini Uzatıldı
YEREL MEDYA VE GENÇLİK KISA FİLM YARIŞMASI’NDA DERECEYE GİRENLERE ÖDÜLLERİ TAKDİM EDİLDİ