Trabzon'da Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) tarafından "Pontus Meselesinin Dünü ve Bugünü" adlı çalıştay düzenlendi. Çalıştayda geçmişten günümüze Pontus Meselesi ile ilgili konular konuşuldu.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) ev sahipliğinde Prof. Dr. Osman Turan Kültür ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen "Pontus Meselesinin Dünü ve Bugünü" etkinliğine Trabzon Valisi Aziz Yıldırım, Trabzon İl Emniyet Müdürü Murat Esertürk, Trabzon İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Mustafa Erdem, KTÜ Rektörü Prof. Dr. Hamdullah Çuvalcı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Trabzon Konsolosu Erek Çağatay, İran İslam Cumhuriyeti Trabzon Başkonsolosu Naser Mohebati, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
"Tarihte algının olguya tahakküm ettiği çok sayıda vaka mevcuttur; Pontus Meselesi de bunlardan biridir"
Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Çalıştay Başkanı ve KTÜ Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. İsmail Köse, "Tarihte algının olguya tahakküm ettiği çok sayıda vaka mevcuttur. Yaşanmışlıkları yeniden şekillendirmeyi amaç edinmiş devlet destekli 600'den fazla dernek, sivil toplum organizasyonu kamuflajlı örgütlenmeler tarafından sürekli gündemde tutulup, ihtiyaç duyulduğunda etkili bir dış politika aracı olarak Türkiye'nin karşısına çıkartılan Pontus meselesi de bunlardan birisidir. Tarihte yaşananların objektif bir yaklaşımla bütün gerçekliğiyle sonraki kuşaklara aktarılması, öğretilmesi, yayılması ideal bilimsel yaklaşımdır. Buna karşın söz konusu süzgeç gerekli ilgiyi görmezse çok sayıda farklı faktörden etkilenerek idealden uzaklaşılabilmekte gerçekler zamanla propagandanın kurbanı olabilmektedir. Pontus meselesinin gelişimi, semantik kökenleri, etimolojik aidiyeti irdelendiğinde yaşanmış olguların propagandanın gücüyle her fırsatta zorlandığı, şekil değiştirdiği, gerçeklerden uzaklaşılarak yaşanmışlıklarla ilgisi olmayan amorf bir konuma oturtulduğu görülür. Nitekim, Yunanistan menşeili bu işi kimlik haline getirmiş kuruluş ve örgütlenmelerin kesintisiz bir şekilde sürekli tekrarlanmasını sağladıkları dezenformasyonun karşısında gerçekler zaman içinde silinip etkilerini kaybedebilme tehdidiyle karşı karşıyadırlar. Tarihte yaşanmış realitelerin tersyüz edilip, hiç yaşanmamış hadiselerin yaşanmış ya da yaşanmış olanların hiç vuku bulmamış gibi yayılmasını, bu şekilde öğretilmesini engelleme çalışmaları bilim insanlarının öncelikli görevleri arasındadır. Unutulmamalıdır ki biz konuşmasak, tartışmasak, gündemimize almasak da dünyada sayıları 600'den fazla olup, mantar gibi her yerden türeyen Pontus dernekleri kendi kurgularına göre her fırsatta propagandanın gücünden faydalanarak Türkiye'yi karalamaktadırlar. Bütün bu süreç dikkate alınarak tarihte yaşananların bütün boyutlarıyla bilimsel bir metodoloji ile anlatılarak, dezenformasyonun etkisizleştirilip, olguyu şekillendirecek hatalı algının yerleşememesi, sıradanlaşamaması için Üniversitemiz tarafından kamu kuruluşlarımız ile işbirliği içinde çalışmalar yapılmaktadır" dedi.
"1920'lerin başlarında yaşanan olaylar nedeniyle Pontus terimi siyasi bir boyut kazanmıştır"
Çalıştayda konuşan KTÜ Rektörü Prof. Dr. Hamdullah Çuvalcı ise "Pontus, antik dönemde Karadeniz'in güney sahilindeki bölgeyi ifade eden bir terim olarak kullanılmış. Ancak modern anlamda, Türkiye'de özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda, özellikle 1920'lerin başlarında yaşanan olaylar nedeniyle Pontus terimi siyasi bir boyut kazanmıştır. Bunun yanında Pontusculuk ise genellikle Türkiye'deki bazı grupların ve özellikle diasporadaki Rum kökenli insanların, Pontus bölgesindeki tarihî hak iddiaları ve kültürel bağları üzerine dayanır. Bu gruplar, özellikle Türkiye'nin Doğu Karadeniz bölgesinde, Pontus kültürünü yaşatma, dilini koruma ve tarihî haklarını savunma amacı gütmektedirler. Bugün, burada toplanmamıza vesile olan Pontus meselesinin tarihsel arka planına odaklandığımızda, hepimizin bildiği üzere Birinci Dünya Savaşı, o zamana kadar tarihin görmüş olduğu en geniş kapsamlı ve yıkıcı savaşlardan biri olarak kabul edilir. Savaş birçok imparatorluğun yok olmasına yol açmıştır. Osmanlı Devleti de bu savaşla birlikte geri dönülemez bir şekilde yıkılışa sürüklenmiştir. Nitekim 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile mutlak teslimiyet tescil edilmiş ve devletin fiilî mevcudiyeti sona ermiştir. Mondros Ateşkesi sonrasındaki süreçte Anadolu'da yer yer işgal girişimleri yaşanmaya başlamış, otorite boşluğu baş göstermişti. Ateşkes kararı sonrasında ortaya çıkan konjonktürün siyasî hedefleri için değerlendirme düşüncesinde olan Pontusçular, kurdukları çeteler üzerinden Karadeniz bölgesinde harekete geçmişlerdi. Öte yandan özellikle bu bölgede emelleri olan İngiltere ve Anadolu'nun batısındaki hedeflerine ulaşmak için mücadele eden Yunanistan için Pontusçu çeteler, bir maşa olarak görülmüştür. İşgallerin hedefine ulaşabilmesi için Anadolu'da ortaya çıkan direnişin kırılması, bunun sağlanabilmesi için de bu çetelerin sahada desteklenmesi, stratejik bir manevra olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda silahlı Rum çetelerinden, bölgede karışıklıklar çıkarıp asayişsizliğe yol açarak hem millî direniş hareketini oyalamaları hem de bölgeyi askerî bir müdahaleye hazır hale getirmeleri umulmuştur. Ancak gelişmeler beklentileri boşa çıkarmış, alınan tedbirler neticesinde, Pontusçu çetelerin ayaklanması bastırılmıştır. İlerleyen süreçte Yunanistan ile imzalanan "Türk-Yunan Ahali Mübadelesi Sözleşmesi" gereğince Türkiye'de bulunan Rumların Yunanistan'a gönderilmesiyle Pontusçuların bölgedeki insan kaynağı tükenmiş ve böylelikle mesele kapanmıştır. Sözde Pontus soykırımı iddiaları, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki süreçte Anadolu'daki gelişmelere dayandırılmaktadır. Dolayısıyla bu dönemde yaşananların objektif bir şekilde araştırılarak meselenin tüm cihetleriyle ortaya konulması, bu iddiaların düğümünün çözülmesi adına tek doğru yoldur" diye konuştu.
"Türk Milleti ile soykırım kavramları en son bir araya gelecek kavramlardır"
Trabzon Valisi Aziz Yıldırım da, "Kanaatimce Türk Milleti ile soykırım kavramları en son bir araya gelecek kavramlardır. Türk milleti hakim olduğu bütün coğrafyalara barışı, kardeşliği, din ve vicdan özgürlüğünü taşımıştır. Bugün bile ülkemizin bünyesinde Lozan hukukuna bağlı olarak yaşayan azınlıklar özgürce; devletimizin ana unsuru olan Türk Milleti ile aynı haklara sahip olarak yaşamlarını devam ettirmektedirler. Ancak özellikle ülkemizi uluslar arası camiada mahkum etmek isteyen bazı çevreler zaman zaman Pontus ve Ermeni meselesi veya soykırımı gibi temelsiz iddiaları dillendirmekte, bu konularda kamuoyu oluşturmakta ve hatta bu konularını parlamentolarına taşımakta, bu yönde ısmarlama kararlar çıkarmaktadırlar. Malumunuz olduğu üzere Pontus meselesi, ortaya çıktığı günden bugüne, tarihî bir mesele olmaktan çok, Türkiye üzerinde hesapları olan uluslararası güçlerin siyasî niteliğe büründürdükleri bir meseledir. Pontus meselesi, tarih, jeopolitik, propaganda, ayrılıkçılık, istihbarat ve uluslararası ilişkiler gibi pek çok farklı kavram ve disiplinler aracılığıyla değerlendirilmesi gereken bir niteliğe haizdir. Türkiye'nin bölgesel bir güç olarak yeniden ayağa kalkması ve uluslararası arenada aktif bir güç olarak yer alması bazı ülkeleri rahatsız etmiştir. Bu sebeple çarpıtılmış tarihi malzemelere dayalı olarak Ermeni ve Pontus meselesi gibi Türkiye'yi itham eden sözde soykırım iddiaları zaman zaman ısıtılıp gündeme taşınmaktadır. Bunun farkındayız. Onun için gerek tarihçilerimiz, gerek siyasetçilerimiz gerekse konunun muhatabı olan diğer ilgili kesimler olarak, ülkemizin geleceği adına bu tip sorunları sürekli servis yapanlara karşı teyakkuz halindeyiz, teyakkuz halinde olacağız" şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından çalıştay, "Pontus Kavramsallaştırmasının Semantik Sorunları ve Pontus Sorununun Gelişimi ile Milli Mücadele Dönemi ve Sonrasında Pontus Sorunu ve Propaganda" oturumları ile devam etti.