Çiftin hayatı, 65 yaşındaki emekli hemşire Maggie'nin sağlık sorunu nedeniyle yine sıra dışı bir şekilde değişti. Tedavi olmak için seçtiği Türkiye’de bir cerrah ordusu tarafından ameliyat edilen ve doktorlarının “Daha önce böyle bir vaka görmedik, bu şekilde yaşaması mucize” dediği Ping’in karnındaki atar damarından 20 santimlik pıhtı çıkarıldı, kalbindeki tümör temizlendi ve kanserli böbreği alındı.
İngiliz çift John ve Maggie Ping, bundan 17 yıl önce İngiltere’deki evlerini kiraya verip birkaç aylığına denize açıldı. Denizdeki yaşamı çok seven çift, tam 17 yıl boyunca dünyanın pekçok kıyısını gezdi. En çok Türkiye’nin Akdeniz kıyılarını seven ve 1.5 yıl önce tesadüfen gördükleri Kuzey Kıbırıs’a aşık olunca buradan bir ev alıp yerleşen çiftin hayatı bu kez de geçtiğimiz yıl Kasım ayında aniden değişti. Maggie Ping, bir gece şiddetli bir baş ağrısıyla uyandı. Kıbrıs’ta bir göz doktoruna gittiğinde migren olabilir dendi ve birkaç ağrı kesici tabletle eve gönderildi. Ancak ağrısı geçmeyen ve görme sorunları da yaşayan Maggie, günlük hayatını sürdüremez hale gelince başka bir doktora göründü. Beyninde tümör olduğu anlaşılınca yıllardır deniz üzerinde bir yelkenlide hayat süren maceraperest çiftin hayatı birdenbire hastanelerde geçmeye başladı. Maggie acilen ameliyat edildi ve tümörün böbreğinden kaynaklandığı ortaya çıktı. Onu, aslında kemoterapi için geldiği İstanbul’da, geçirdiği büyük cerrahi operasyona getirecek süreç de böyle başlamış oldu.
MİGREN SANILDI, SÜREÇ AÇIK KALP AMELİYATINA KADAR GİTTİ
Geçtiğimiz hafta Bağcılar Medipol Mega Üniversitesi Hastanesi’nde kalp damar, üroloji ve organ nakli ekibinin girdiği bir ameliyatla sağ böbreğinde başlayıp kalbine kadar sıçrayan tümörleri temizlenen ve karnındaki ana atar damardan 20 santimetrelik bir pıhtı çıkarılan Maggie Ping, şunları söyledi:
“Kıbrıs’ta şiddetli baş ağrısı nedeniyle bir göz doktoruna gittim, migren olabilir dediler. Ama okuyamıyordum, işlerimi yapamaz hale gelmiştim, görmem bozulmuştu ağrım da geçmedi. Tetkikler sonucu beynimde tümör olduğu ortaya çıktı. Biyopsi yapıldığında böbrek kanserinden kaynaklandığı belirlendi. Daha sonra kemoterapiye başlamam gerektiği söylendi. Ama kemoterapi ilaçlarının Kıbrıs’a gelmesi çok uzun sürüyordu. Tedavim geç kaldıkça, durumum da kötüleşiyordu. İkinci bir görüş almak için başka bir doktora gittik ve Türkiye’de tedavi olmamı tavsiye etti. Buradaki doktorlarımla bağlantı kurdu. İki hafta önce buraya geldiğimde oksijen satürasyonum yüzde 68’lere düşmüştü. Ayakta bile duramıyordum. Çünkü böbrek kanseri, kalbimi de tutmuş. Açık kalp ameliyatı geçirdim, böbreğimin biri alındı. Tümörler temizlendi, birkaç gün içinde de kanseri tamamen durdurmak için kemoterapi tedavim düzenlenecek. Aslında şok da yaşıyorum bir yandan. Çünkü migren diye yola çıkıp kocaman bir ameliyat geçirdim. Türkiye’deki doktorları arkadaşlarımızdan da duymuştuk. Kalp tedavileri için buraya geliyorlardı. Ama kendim yaşadığımda, inanılmaz geldi çünkü çok profesyoneller ve inanılmaz işler yapıyorlar.”
“HAYATIMIZ SON 17 YILDIR HEP ÇOK FARKLIYDI”
17 yıldır çok sıradışı bir hayat sürdüklerini anlatan John Ping (67) ise, “İngiltere’de yaşıyorduk, evimiz oradaydı. Sonra kiraya verdik ve o geliri yelkenlide yaşamaya kullandık. Aslında uzun süreli bir plan değildi. 'Belki birkaç yıl sonra erken emekli olacak kadar şanslı olursak, o zaman' diyorduk. Ama tam 17 yıldır denizlerdeyiz. Bu süre boyunca çoğunlukla Türkiye kıyılarında zaman geçirdik. Kuzey Kıbrıs’a da açılıyorduk. 1.5 yıl önce bi ev gördük orada. Yine ani bir şekilde ‘İşte burada yaşayabiliriz!’ diyip satin aldık ve yerleştik. Daha sonra eşimin sağlık sorunları çıkınca çok iyi bir doktorun tavsiyesi üzerine İstanbul’a geldik” diye konuştu. Eşinin kemoterapi sürecini de atlattıktan sonra yine denizlere döneceklerini söyleyen Ping, buradaki sağlık hizmetlerinden çok memnun kaldıklarını ve Türkiye’deki doktorlarına çok güvendiklerini de belirtti.
“BİZE GELDİĞİNDE KARNINDA SAATLİ BOMBAYLA DOLAŞIYORDU ASLINDA”
Maggie’nin Kıbrıs’taki doktorlarının kendileriyle irtibatı sonucu İstanbul’a aslında kemoterapi tedavisi için geldiğini ama yapılan incelemelerde durumun çok daha ciddi olduğunun anlaşıldığını hatırlatan Medipol Mega Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Özcan Yıldız, hastanın geldiğinde de nefes darlığı ve akciğer şikayetlerinin çok ağır olduğunu söyledi ve şu bilgileri verdi: “Sağ böbrekten kaynaklanan tümörün bir trombüs’e, yani bir pıhtıya yol açtığı, bunun da toplardamardan yürüyerek kalbin sağ kulakçığına kadar geldiğini gördük. Akciğer tomografisinde de buna bağlı emboliler vardı. Hastanın hemen bu tümörden kurtarılması gerektiğine karar verdik ve kemoterapiden önce büyük bir ameliyat planlaması yapıldı. Hastayı cerrahiye devrettik çünkü bu haldeyken bizim vereceğimiz kemoterapi ilaçlarının da çok büyük bir faydası olmayacaktı. Üstelik o ilaçların da pıhtı yapma riski olacaktı. Nitekim hasta ameliyattan sonra oldukça rahatladı ve oksijen düzeyleri de normale döndü. Yani bize gelene kadar saatli bir bombayla dolaşmış bu hasta aslında.”
“25 YILLIK CERRAHİ HAYATIMDA İLK KEZ BÖYLE BİR VAKA GÖRÜYORUM”
Maggie Ping’in karmaşık ve riskli ameliyatını gerçekleştiren cerrahi ekipten Organ Nakli Bölümü doktoru Prof. Dr. Murat Dayangaç ise “Ben 25 yıllık cerrahım, bir böbrek tümörünün kalbin içine kadar uzandığını hiç görmemiştim. Böbrek kanserleri evet ana toplardamarın içinde pıhtı yapabiliyor ama kalbe kadar uzanıp bu şekilde hayatta kalan bir hasta ile daha önce hiç karşılaşmamıştım. O nedenle bizim gerçekleştirdiğimiz ameliyat kanserden ziyade bu hasta için hayat kurtarıcı bir ameliyat oldu. yani sadece yaşam süresini uzatacak, yaşam kalitesini arttıracak iyi bir kanser cerrahisi değil, aynı zamanda her an hayatını kaybetme riski olan bir hasta için iyi bir operasyon oldu. Çünkü kalbe kadar uzanan neredeyse 20 santimlik alanı kaplayan bir pıhtıdan bahsediyoruz. O yüzden de üroloji, karaciğer cerrahisi, kalp cerrahisi, hep birlikte bu ameliyatı gerçekleştirdik. Hastanız emekli bir hemşire. İngiltere'de uzun yıllar hemşirelik yapmış biri. O yüzden de İngiltere ile Türkiye'deki sağlık sistemini karşılaştırmak için yeterince tecrübesi de var. Eşi bizzat, buradaki sağlık sisteminin çok daha iyi olduğunu söyledi sohbetimiz sırasında. Bu tabii bizi çok mutlu etti. Türk hekimleri için, sağlık sisteminiz için sevindirici bir şey tabii bu” diye konuştu.
“BU OPERASYON YAPILMASAYDI HASTANIN KAYBEDİLMESİ AN MESELESİYDİ”
Yaklaşık 20 yıldır üroloji cerrahisi yaptığını ve meslek hayatı boyunca bu çapta bir vaka görmediğini anlatan Üroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Rahim Horuz da çok zor bir vakanın birinci aşama tedavisini başarıyla gerçekleştirdiklerini söyleyerek şu bilgileri verdi: “Hastanın akciğeri ve kalbini rahatlatmak için bu cerrahinin yapılması gerekiyordu. Tabii ki zor bir ameliyat olacaktı. Belli bir takım riskleri vardı. Ama bu ameliyatın yapılmaması durumunda da zaten hastanın kaybedilmesi bir manada an meselesiydi. Açıkçası benim ürolojideki deneyimim neredeyse 19-20 yıla dayandı. Bu çapta bir cerrahi vaka görmedim, opere de etmedim böbrek kanseri nedeniyle. Ama hem ameliyat süreci çok iyi gitti, hem de ameliyat sonrası iyileşmesi hızla tamamladı, taburculuk aşamasını bile geldi hastamız.”
“HEM KALP HEM AKCİĞER ÇALIŞIR VAZİYETTE AMELİYAT ETTİK”
Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Halil Türkoğlu ise hastanın kalbindeki tümörü temizleyebilmek için çaık kalp ameliyatı yaptıklarını söyledi. Türkoğlu, bu ameliyatı kalbi durdurmadan gerçekleştirdiklerinin altını çizerek şunları söyledi: “Hastanın böbrek tümörünün kalbin içine doğru yayıldığı görüldü. Kalbin sağ kulakçığının içine kadar yayılmıştı tümör. Sağ kalpte triküspit kapakçık dediğimiz kapakçığıa kadar ilerlemişti. Vena cava inferior’u (karın bölgesindeki ana toplar damar) elimizle kontrol ettiğimzide hakikaten normal yapısını kaybettiğini ve pıhtı içerisinde tümör materyallerinin olduğunu gördük. Ameliyat sırasında buradan kopup akciğere kaçabilirdi. Bunu önlemek için hastayı kalp akciğer makinesine bağladık ama kalbini durdurmadan akciğer atardamaırna da özel bir damar klemp’i koyarak operasyona başladık. Bu arada çok özellikli bir uygulamamız daha oldu ve kalbin dışında, akciğeri de durdurmadık. Bize geliş nedeni akciğer embolisiydi. Akciğeri durdursaydık organ stabil halde çalışmadığı için eski pıhtı parçacıkları büyüyerek akciğeri zorlayabilir ve organda hasar bırakabilirdi. Bu da hastanın ameliyat sonrası iyileşmesini zorlaştırabileceği gibi aniden kaybedilmesine de neden olabilirdi.”